ARTICLE
10 June 2022

Anonim Şirketlerde Kanuni Temsilcilerin Amme Alacaklarına İlişkin Sorumluluğunun Kısıtlanmasının Yargı Kararları Uyarınca Değerlendirilmesi

P
Penezoglu

Contributor

Penezoğlu Law Firm is a full-service law firm with 2 partners and over 20 lawyers based in Istanbul. The Firm works with quality, dynamism and agility with over 20 years of experience in order to be a trustworthy business partner and achieve successful outcome by taking into consideration not only the clients’ questions but also the current requirements. The firm harmonises domestic approach with international principles and creates value-added solutions for its clients. Penezoğlu Law Firm shapes legal practice with pioneer work and creates new opportunities for its clients with a proactive approach. The firm also considers the tax and financial implications of the legal issues with a multi-disciplinary approach. If you require further information, please do not hesitate to contact us at info@penezoglu.com.
Kanuni temsilci kavramı, ilgili kanuni düzenlemeler uyarınca tüzel kişiliğin yönetim ve temsilinde yer alan kişi veya organ olarak tanımlanabilecektir.
Turkey Corporate/Commercial Law

I. KANUNİ TEMSİLCİ VE SORUMLULUĞUNUN SINIRLARI VE NİTELİĞİ

Kanuni temsilci kavramı, ilgili kanuni düzenlemeler uyarınca tüzel kişiliğin yönetim ve temsilinde yer alan kişi veya organ olarak tanımlanabilecektir. Bu kapsamda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("TTK") "Anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur." hükmünü haiz 365. maddesi ve Tahsilat Genel Tebliği'nin "Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu" başlıklı dokuzuncu bölümünde yer alan açıklamalar doğrultusunda anonim şirketlerin kanunu temsilcisi yönetim kurulu üyeleridir.

Kanuni temsilcilerin şirketin amme alacaklarına ilişkin sorumluluğu, başlıca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkında Kanun'un ("AATUHK") mükerrer 35. maddesinde düzenlenmektedir. Yer verilen hüküm kapsamında, amme alacağının anonim şirkete ait malvarlığından kısmen ya da tamamen karşılanamadığı veya karşılanamayacağının anlaşıldığı bir durumda söz konusu amme alacağından kanuni temsilciler şahsi malvarlıkları ile sorumlu olacaklardır. Bu kapsamda, AATUHK'nin 1. maddesi hükmü ile kanun kapsamına alınan amme alacaklarının anonim şirket malvarlığından kısmen veya tamamen tahsil edilemediği ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşıldığı bir durumda kanuni temsilcilerin amme alacağına ilişkin sorumluluğu doğmaktadır.

Kanuni temsilcilere amme alacaklarına ilişkin olarak sorumluluk yükleyen bir diğer hüküm ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun ("VUK") 10. maddesidir. Her ne kadar anonim şirketlerin kanuni temsilcilerinin amme alacaklarına ilişkin sorumluluğu, 6183 sayılı AATUHK'nin mükerrer 35. maddesinde1 düzenlenmiş olsa da amme alacağının vergi borcu niteliğinde olması durumunda, VUK'un "kanuni temsilcilerin ödevi" başlıklı 10. maddesi uygulanacaktır. Bu madde ile yönetim kurulu üyeleri, VUK'un 1. maddesi ile kapsama alınan ve anonim şirket malvarlığından tamamen veya kısmen karşılanamayan borçlardan sorumlu tutulmuşlardır.

Kanuni temsilcilerin şirketin amme alacaklarına ilişkin sorumluluğuna ilişkin bir diğer düzenleme ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun ("SSGSSK") 88. maddesidir. İşbu madde uyarınca, SGK sigorta primleri ve diğer alacakların haklı bir sebep olmaksızın SSGSSK'da belirtilen sürelerde ödenmemesi halinde, anonim şirketin üst düzey yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri olan yönetim kurulu üyelerinin işbu alacakların SGK'ya ödenmesinden işverenleri ile birlikte müşterek ve müteselsil sorumluluğu bulunmaktadır. SSGSSK'nın AATUHK karşısında özel düzenleme niteliğini haiz olduğu göz önünde bulundurulduğunda, SGK alacağı niteliği bulunan amme alacakları için SSGSSK hükümlerine başvurulacaktır.

Kanuni temsilcilerin amme alacaklarına ilişkin sorumluluğunun, yer verilen düzenlemeler kapsamında kusur sorumluluğu veya kusursuz sorumluluk olması hususu doktrinde ve uygulamada bir hayli tartışmalı bir konu olup her bir düzenleme için her iki yönde de görüşler mevcuttur.

AATUHK'nin mükerrer 35. maddesine yönelik olarak doktrinde baskın olan görüş, işbu düzenleme kapsamında hükme alınan sorumluluğun kusursuz sorumluluk olduğu yönündedir. Kanun hükmü kapsamında işbu sorumluluğun doğmasının şartları, amme alacağının anonim şirketin malvarlığından tamamen ya da kısmen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumlarından birinin gerçekleşmesine bağlı olduğundan belirtilen sorumluluğun bir nevi kanuni kefalet müessesesi olduğu da ifade edilmektedir. Yer verilen görüşe göre, yönetim kurulu üyesi herhangi bir kusuru bulunmasa dahi amme alacağından sorumlu olacaktır. Başka bir deyişle, yönetim kurulu üyesinin herhangi bir müdahale imkânı bulunmayan doğal afet, ekonomik kriz gibi olağanüstü durumlarda dahi amme alacaklarına ilişkin sorumluluğu devam etmektedir.

VUK'un 10. maddesinde düzenlenen sorumluluğun ise kusur sorumluluğu olduğu doktrinde hâkim olan görüştür. Nitekim, söz konusu maddenin 2. fıkrasında, 1. fıkrada yazılı ödevlerin yerine getirilmemesi dolayısıyla anonim şirketin malvarlığından kısmen veya tamamen karşılanamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanunda düzenlenen ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından tahsil edileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla, VUK'un 10. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sorumluğunun doğması vergilendirme ödevlerini yerine getirmemiş olmalarına bağlıdır. Bu kapsamda; kanuni temsilci, ilgili vergi borçlarının ödenmemesinde kusurlu olmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulma imkanına sahiptir.

Her iki düzenlemede de öngörülen kanuni temsilcilerin sorumluluğunun esas olarak ikinci dereceden bir sorumluluk olduğu söylenebilecektir. Bu kapsamda, kesinleşen amme alacağı için anonim şirket yönetim kurulu üyesine başvurulmaksızın ilk olarak asıl amme borçlusu olan anonim şirkete karşı takip işlemlerinin yürütülmesi gerekmektedir.

SSGSSK'nın 88. maddesinin lafzından anlaşıldığı üzere, bu kapsamda düzenlenen amme alacaklarına ilişkin sorumluluk da kusur sorumluluğudur. Keza SSGSSK'nın "primlerin ödenmesi" başlıklı 88. maddesinde açıkça, yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzey yöneticilerin ve yetkililerin sigorta primleri ve diğer alacaklardan bunların ödenmemesine ilişkin haklı bir sebebin bulunmaması halinde sorumlu tutulacağı düzenlenmektedir. Bu kapsamda, yönetim kurulu üyelerinin kurtuluş beyyinesi sunarak, yani zarara neden olan eylemi engellemek için gerekli önlemi aldığını ya da almış olsa bile böyle bir eylemi engelleyemeyeceğini ispatlamak suretiyle sorumluluktan kurtulma imkânı bulunmaktadır. Ancak bu sorumluluk salt bir kusur sorumluluğu olarak nitelendirilmemelidir. Nitekim SGK alacağının ödenmemesinde kusuru olmasa dahi borcun ödenmemesi kanuni temsilcinin özen eksikliğinden kaynaklanabilir ve yöneticinin gerekli özeni göstermediği durumlarda da haklı bir sebep bulunmayabilir.

İşbu düzenleme kapsamında, AATUHK ve VUK'ta yer verilen düzenlemelerin aksine ikinci dereceden bir sorumluluktan bahsedilemeyecektir. Nitekim, şirketin SSGSSK kapsamında ödenmeyen borçlarına ilişkin öncelikle anonim şirket aleyhine takip yapma zorunluluğu bulunmaksızın doğrudan yönetim kurulu üyeleri aleyhine takip başlatılabilecektir. Öte yandan, ilgili borçlardan kanuni temsilci olmasa dahi üst düzey yöneticiler veya yetkili olan kişiler de doğrudan sorumludur.2

II. KANUNİ TEMSİLCİLERİN AMME ALACAKLARINA İLİŞKİN SORUMLULUĞUNUN KISITLANMASI MÜMKÜN MÜDÜR?

TTK'nın 367. maddesi doğrultusunda yönetim kurulu; esas sözleşmede devire cevaz veren bir hüküm yer alması, anılan maddede belirtilen asgari unsurların bulunduğu iç yönergenin hazırlanması ve yönetimin devrine yönelik yönetim kurulu kararı alınması şartıyla yönetimi kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü bir kişiye devredebilir. İç yönergenin, delege edilen yetkilere ilişkin esasları ortaya koyması büyük oranda önem arz etmekte olup şirket yönetimine ilişkin gerekli olan görevleri, tanımları ve yerlerini göstermeli, bağlılık ve bilgi akışına ilişkin hususları belirtmelidir.

Bilindiği üzere, TTK'nın 375. maddesinde yönetim kuruluna ait vazgeçilemez ve devredilemez nitelikteki yetkiler sıralanmıştır. Bu kapsamda, TTK'nın 367. maddesinde düzenlenen yetki devrinin sınırını aynı kanunun 375. maddesi kapsamındaki yetkiler ve sair hükümler kapsamında münhasıran yönetim kurulu tarafından yapılabilen iş ve işlemler oluşturmaktadır.

Öte yandan; TTK'nın 370. maddesi ile yönetim kurulu tarafından belirli şartların varlığına bağlı olarak temsil yetkisini murahhas üyelere ve müdür olarak üçüncü kişilere devrinin önü açılmıştır. Madde kapsamında belirlenen şartlar en az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisine sahip olması ve yine esas sözleşmede yetki devrine ilişkin bir hüküm yer almasıdır.

Tüm bunların yanında; TTK'nın 553. maddesi ile, yönetim kurulu üyelerinin kanun ve esas sözleşme ile öngörülen yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle doğacak zararlardan şirkete, alacaklılara ve pay sahiplerine karşı sorumluluğu, söz konusu ihlalin kusurları doğrultusunda gerçekleşmesine bağlanmıştır. Anılan görev veya yetkilerin devredildiği durumlarda ise devralan kişilerin fiil ve kararlarından yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bulunmayacaktır. Söz konusu sorumluluğa ilişkin istisnanın şartı ise yetkileri devralan kişilerin seçiminde yönetim kurulunun makul derece özen göstermesidir. Bu halde, yönetimi devreden yönetim kurulu üyeleri, yönetimi devralan kişilerin seçiminde ve gözetiminde gerekli özeni göstermeleri şartıyla yönetimin devredildiği kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu tutulamayacaklardır. Dolayısıyla, yönetim kurulu üyelerine bu noktada sorumluluk yüklenebilmesi için özen yükümlülüklerini ihlal ettiklerinin ispatlanması gerekmektedir.

Yer verildiği üzere, TTK hükümleri kapsamında yönetim kurulu, çeşitli yönetim ve temsil yetkilerini iç yönergede detaylarına yer vermek suretiyle yönetim kurulu üyelerine veya murahhas üyelere atfedebilmektedirler. Her ne kadar amme alacaklarına ilişkin düzenlemelerde kusur sorumluluğunun mu yoksa kusursuz sorumluluğun mu varlığı doktrinde oldukça tartışmalı bir konu olsa da TTK kapsamında yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğunun, ancak yükümlülüklerini kusurları ile ihlal etmelerinden kaynaklanan zararlardan doğabileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda, amme alacaklarına ilişkin görev ve yetkiler yönetim kurulu tarafından iç yönerge ile belirli üyelere veya murahhas üyelere atfedildiği takdirde, diğer üyelerin amme alacaklarına ilişkin bir sorumluluğu dolayısıyla kusurları olmayacağından bahisle amme alacaklarının bu kişilerden takip ve tahsilinin yapılamayacağı doğrultusunda bir yorum yapılabilecektir.

Nitekim, yönetim kurulu üyelerinin temsil yetkisini haiz olmadıkları gerekçesiyle amme alacağından sorumlu olmayacaklarına ilişkin iddialar doğrultusunda yargı yoluna başvurduğu görülmektedir. 3

Danıştay, 2021 tarihli bir kararında4 davacı anonim şirket yönetim kurulu üyesinin şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığı ve başka kişilerin tek başına temsil ve ilzama yetkili seçildiğinden, kanuni temsilci olarak vergi borçlarından sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek başvurduğu dava yolunda, TTK'nın 367 ve 370. maddelerine atıfta bulunarak temsil ve ilzam yetkisinin devredilmesi halinde vergi borçlarına ilişkin sorumluluğun yetkinin devredildiği kişilere ait olacağı dolayısıyla bu borçlara ilişkin yetkiyi devralan kişilere karşı takip başlatılabileceği yönünde bir gerekçe ile davacı lehine hüküm tesis etmiştir. Bu kapsamda, Danıştay tarafından yer verilen yorum doğrultusunda karar verilmiştir.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesi'nin aynı konuya ilişkin olarak farklı görüşte olduğu söylenebilecektir. Nitekim; 2019 tarihli bir kararında5 Anayasa Mahkemesi, temsil yetkisini haiz olmamasına ve şirketin mal varlığından tahsil imkânı bulunmasına rağmen sigorta prim borçlarından sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik olarak bireysel başvuruda bulunan yönetim kurulu üyesi aleyhine hüküm tesis etmiştir. İşbu kararda, prim alacaklarının zamanında ve eksiksiz tahsil edilmesi esas olduğundan ve bu kapsamda tahsili güvence altına almak doğrultusunda, imza ve ilzam yetkisi bulunmayan yönetim kurulu üyelerinin de yer verilen alacaklardan sorumlu tutulmasının elverişlilik ve gereklilik ilkelerine aykırılık teşkil etmeyeceği yönünde değerlendirme yapılmıştır. Kararda ek olarak, yönetim kurulu üyesinin söz konusu amme alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yaratmadığına yer verilmiştir.

Belirtmek gerekir ki, söz konusu karar oy çokluğu ile tesis edilmiş olup karara ilişkin karşı oylarda, yapılan müdahalenin ölçülülük ilkesine ihlal oluşturduğu belirtilmiştir. Her ne kadar SSGSSK'nın 88. maddesi kapsamında yönetim kurulu üyeleri ile şirket üst düzey yetkili ve kanuni temsilcilerinin işverenle birlikte müteselsil ve müşterek sorumluluğu öngörülse de amme alacaklarının genel olarak tahsilini düzenleyen AATUHK'nin mükerrer 35. maddesiyle birlikte yorumlandığında sorumluluğun ikincilliği ilkesini ortadan kaldırmayacağı, bu kapsamda anonim şirket yönetim kurulu üyesinin rücu imkanı bulunsa dahi şirketin mal varlığı da olduğu göz önünde bulundurulduğunda doğrudan kendisine başvurulmasının gereklilik ve orantılık ilkelerine de ters düşeceği değerlendirilmiştir.

III. SONUÇ

Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin amme alacaklarına ilişkin sorumlulukları çeşitli kanunlar nezdinde düzenlenmiştir. İşbu amme alacaklarından kaynaklanan sorumlulukların, anonim şirket yönetim kurulu üyelerine atfı kusur ve kusursuzluk bağlamında tartışmalı da olsa TTK'nın ilgili hükümleri doğrultusunda, düzenlenen iç yönerge ile yetkilerin belirli kişilere devri mümkündür. Yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri takdirde sorumluluklarının doğacağı düzenleme altına alındığından amme alacaklarına ilişkin yükümlülüğü bulunmayan üyelere karşı bu alacaklara ilişkin tahsil ve takipte bulunulduğu takdirde, temsil ve ilzam yetkisinin devredildiği iddiasıyla sorumluluğun sınırlanması hususunda bir adım atılabilecektir.

[KAYNAKÇA]

  1. Candan, Turgut, "Kanuni Temsilcilerin Vergi ve Diğer Kamu Alacaklarından Sorumluluğu", 3. Bası, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2006
  2. Demirel, Duygu: "Anonim Şirketlerde Yönetim Yetkisinin Devri", Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017, Cilt 7, Sayı 2
  3. Silahşör, Mert: "Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Kamu Alacağı Sorumluluğu, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2016, Cilt 2, Sayı 1

Footnotes

1. Anayasa Mahkemesi'nin 03.04.2015 tarihli ve 29315 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 19.03.2015 tarihli ve E.2014/144, K.2015/29 sayılı kararı ile AATUHK'nin VUK hükümlerinin mükerrer 35. maddesinde düzenlenen sorumlulukları kaldırmayacağı yönündeki 6. fıkrası, aynı nitelikteki maddi olaya uygulanabilecek iki farklı düzenleme bulunmasının bu düzenlemelerden hangisinin uygulanacağı noktasında belirsizliğe yol açacağı gerekçesiyle Anayasanın 2. maddesi kapsamında düzenlenen hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturacağı gerekçesiyle iptal edilmiştir.

2. Yargıtay HGK., E. 2014/2313 K. 2017/152 T. 25.1.2017, Yargıtay 21. HD E. 2017/4479 K. 2017/10390 T. 11/12/2017

3. Danıştay 15. Dairesi, 06.03.2013 tarihli ve E. 2012/10018, K. 2013/1845 sayılı kararı

4. Danıştay 4. Dairesi, 19.01.2021 tarihli ve E.2016/19354, K.2021/352 sayılı kararı

5. Anayasa Mahkemesi Genel Kurul, 30.05.2019 tarihli ve B.2015/11192 sayılı kararı

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.

Mondaq uses cookies on this website. By using our website you agree to our use of cookies as set out in our Privacy Policy.

Learn More