Giriş

Günümüzde insan hakları sadece devlet ile birey arasında değil, yatay etki sebebiyle kişilerin birbirleri arasındaki ilişkilerde de gözetilmesi gereken bir husustur. Doğrudan bir kamu müdahalesi olmayan bazı hallerde bile devletin bir takım yükümlülükleri gündeme gelebilmektedir. Bireyler arasındaki özel hukuk ilişkilerinde kamusal makamların yükümlülükleri; (genel olarak) bireylerin temel hak ve özgürlüklerine üçüncü kişilerin müdahalesinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması ve mahkemelerce gerekli korumanın sağlanması adına etkili ve özenli bir yargılama yapılmasıdır.

Derece mahkemeleri, Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarda mevcut güvencelerin gözardı etmemesi, tarafların çatışan çıkarları arasında adil bir dengenin kurması, müdahalenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığını değerlendirilerek ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurarken "ilgili ve yeterli" gerekçelerin sunulma gerekmektedir.

İşçi-işveren uyuşmazlıkları kimi durumlarda, bazı temel hak ve hürriyetlere müdahale teşkil edebilmekte olup, konunun bu yönü ile de irdelenmesi zaruridir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla işçi - işveren uyumazlıklarına ilişkin önemli tespitleri bulunmaktadır Hal böyle iken,  Yargıtay dahil çoğu iş mahkemesi, tüm bu hususlar göz ardı edilmekte, uyuşmazlığı sadece kendi mevzuatı içerisinde ve katı yorumlarla çözümlenmeye çalışılmaktadır.

İhlal kararı verilen bazı derece mahkemesi uygulamaları:

  1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesine göre, mesleki hayat, özel hayat kavramı içinde değerlendirilebilmekte olup, bir iş ilişkisinin sona ermesi,  işçinin özel hayatına müdahale teşkil edebilmektedir. AYM Neslihan Özdemir Başvurusunda, başvurucunun fesih sonrasında mevcut işini yapamaz duruma geldiği, mesleki ilişkileri ile mesleki itibarının zedelendiği, fesih öncesindeki yaşamına kıyaslanarak maruz kaldığı olumsuz etki gözönüne alındığında başvurucunun özel hayata saygı hakkının usul güvenceleri kapsamında incelenmesi gerektiği ifade edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir araştırma ve tartışma yapılmaksızın işverenin tek taraflı beyanına dayanarak hüküm tesis edilmesi, işverenin başvurucunun eyleminin işe ve işyeri ortamına nasıl ve ne gibi olumsuz yansımalarının olduğu, başvurucuya izafe edilen eylem nedeniyle iş sözleşmesinin sürdürmesinin beklenemeyeceği hususlarının ortaya koyulmadığı, Bölge Adliye Mahkemesince somut olarak işveren tarafından kanıtlanmadığı anlaşılan eylemi, başvurucunun sicili, ifa ettiği görev ve işyeri koşullarını da gözeterek bir değerlendirme yapmadığı, iş sözleşmesinin feshinin işverenin amacına uygun ve orantılı olup olmadığı hususunda bir inceleme yapılarak işveren ile çalışanın çıkarları arasında adil bir denge kuracak özenli bir yargılama yapıldığı gerekçesiyle Anayasa'nın 20. Maddesinin ihlaline karar verilmiştir.
  2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesine göre, işçinin işyerindeki mahremiyetine ilişkin uyuşmazlıklarda kişisel verilerin korunması hakkı bağlamında özel hayata müdahale teşkil edebilmektedir. AYM E.Ü başvurusunda, işveren tarafından yapılan müdahalere ilişkin asgari güvenceler belirlenmiş ve derece mahkemelerinin -somut olayın koşullarına uygun düştüğü ölçüde- bu belirtilen güvencelerin müdahale eden üçüncü kişi tarafından sağlanıp sağlanmadığını gereği gibi denetleyip denetlemediğini incelenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
  3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesine göre, işveren tarafından sendikaya üye işçilere yaptırım uygulanması/iş akitlerinin fesehedilmesi/ayrımcı davranılması gibi durumlar da, örgütlenme özgürlüğü ve/veya sendika hakkına müdahale olarak değerlendirilmektedir.  AYM Anıl Pınar ve Ömer Bilge Başvurusunda,  devletin çalışanları üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı koruyucu ve müdahale olması durumunda da düzeltici önlem almaması veya alınan önlemlerin yetersiz ve caydırıcı bir karakter taşımaması durumunda pozitif yükümlülüğün ihlal edildiği sonucuna ulaşılabileceği, Anayasa'nın 51. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerde özel kişiler tarafından sendika hakkına yönelik müdahalenin varlığı hâlinde derece mahkemelerinin kararlarının müdahaleyi haklı kılacak "konuyla ilgili ve yeterli gerekçe" içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerektiği, mahkeme tarafından tanık beyanları, müfettiş raporundaki tespitler ve çok sayıda işçinin işten çıkarılması ile işyerinde sendikalı işçinin kalmamış olması gibi hususlara yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmaması ve gerekçesiz bir şekilde karar verilmesi nedeniyle usule ilişkin pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılarak Anayasa'nın 51. Maddesi ihlaline karar verilmiştir.
  4. AYM Volkan Çakır Başvurusunda, işçinin paylaştığı fotoğraf sebebiyle özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek işçinin ifade özgürlüğü ile işverene sadakat yükümlülüğü arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının tespit edilmesi gerektiği, mahkeme kararında başvurucunun ifadelerinin işverenine karşı sadakat yükümlülüğüne hangi yönlerden aykırılık oluşturduğu ve son derece ağır tedbire olan feshin zorunlu ve en son çare olarak başvurulup başvurulmadığı hususlarında yeterli bir değerlendirme yapılmadığı, başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında bir denge kurulmadığı gerekçesiyle Anayasa'nın 26. Maddesinin ihlaline karar verilmiştir.
  5. AYM Onur Özdamar Başvurusunda, devletin mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceler sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma, oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarını da içerdiği,  özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda tarafların birbirleriyle çatışan menfaatleri bulunduğu, bu sebeple tarafların karşı karşıya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkını korumakla yükümlü bulunan devletin maddi ve usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca varılması gerektiği, bu bağlamda ilk olarak belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığının irdelenmesi, ikinci olarak başvuruculara mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığının incelenmesi, üçüncü olarak derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve son olarak her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenerek, sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmamasının sağlanması gerektiği ifade edilmiş ve işçinin fazla çalışma ücretinin ödenmemesine ilişkin olarak Bölge Adliye Mahkemesi yorumunun öngörülebilir olmadığı, Bölge Adliye Mahkemesinin ağır hata teşkil eden bu değerlendirmesi başvurucunun ölçüsüz bir külfete maruz bırakılmasına ve işveren ile işçinin menfaatleri arasında ciddi bir dengesizliğin oluşmasına yol açtığı gerekçesiyle Anayasa'nın 35. Maddesinin ihlaline karar verilmiştir.
  6. AYM Ömer Demir Başvurusunda, muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile cevap verilmesi gerektiği, sonuca etkili olabilecek söz konusu temel argümanların Mahkemece incelenmediği ve gerekçeli kararda anılan hususlara yönelik herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı, uyuşmazlığa yönelik temel meselelerin gerekçeli kararda tartışılmadığından bahisle başvurucunun Anayasa'nın 36. Maddesinin ihlaline karar verilmiştir.

Sonuç

Yukarıda örnek olarak gösterilen kararlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, derece mahkemeleri önüne gelen işçi-işveren uyuşmazlıklarında kapsamlı bir inceleme yapması ve  işçinin temel hak ve hürriyetleri yönünü de dikkate alması elzemdir. Bu çalışmada genel olarak doğrudan kamu müdahalesi olmayan işçi ve işveren ilişkileri üzerinden devletin pozitif yükümlülüğü hususu dikkate alınmışsa da, bir işçi ve işveren uyuşmazlığının kamu müdahelesi şeklinde de olabileceği,  devletin negatif yükümlülüklerinin de gündeme gelebileceği unutulmamalıdır.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.