- in United States
- with readers working within the Accounting & Consultancy industries
- within Litigation, Mediation & Arbitration, Antitrust/Competition Law and Corporate/Commercial Law topic(s)
I. GİRİŞ
17/10/2025 tarih ve 33050 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin (“AYM”) 2024/157 Esas, 2025/121 Karar ve 03/06/2025 tarihli kararında (“Karar”); alt işveren aleyhine açılan işe iade davasında itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemenin iptal başvurusuna ilişkindir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun işe iade davası öncesi arabuluculuk sürecini düzenleyen 3. maddesinin 15. Fıkrasında mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olmadığı, bu nedenle söz konusu kuralın Anayasa'nın 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu belirtilerek iptal edilmiştir.
II. İNCELEME
a. İtirazın Özeti
Başvuru, Adana 6. İş Mahkemesi tarafından yapılmış olup, alt işveren aleyhine açılan işe iade davasında asıl işveren ve alt işveren ilişkisinin mevcut olması halinde, işçiye, asıl işveren- alt işveren ilişkisini araştırma yükümlülüğünü düzenleyen kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasına ilişkindir.Başvurunun dayanağını oluşturan 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. maddesinin (15) numaralı fıkrasında, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması arandığı düzenlemesi hüküm altına alınmıştır. İtiraz yoluna başvuran mahkeme, iş sözleşmesi feshedilen işçinin bir ay içinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurmasının yasal yükümlülük olarak öngörüldüğünü, bu başvurunun işe iade davası açılabilmesi bakımından dava şartı niteliği taşıdığını, itiraz konusu kuralla asıl işveren–alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde arabuluculuk başvurusunun her ikisine birden yapılması şartı getirilmesinin işçiye asıl işvereni araştırma külfeti yüklediğini, söz konusu ilişkinin tespitinin bazı durumlarda mümkün olmayabileceğini, bu ilişkinin yargılama safhasında tespit edilmesi durumunda ise arabulucuya başvuru şartı gerçekleşmediği için davanın usulden reddedileceğini, bu durumun adil yargılanma hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturduğunu belirtilerek kuralın Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
b. Başvurunun Değerlendirilmesi
İş Kanunu'nun 20. maddenin birinci fıkrasında iş sözleşmesi feshedilen işçinin, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurmak zorunda olduğu ve arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açabileceği hükme bağlanmıştır. Yargıtay içtihatlarında işe iade talebiyle açılan davalarda asıl işveren ile alt işveren arasında şeklî anlamda zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu bu nedenle işe iade davasında husumetin hem asıl işverene hem alt işverene yöneltilmesi gerektiği kabul edilmekte olduğu tespit edilmiştir.
Maddenin, itiraz konusu (15) numaralı fıkrasına göre de asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmalarının ve iradelerinin birbirine uygun olmasının gerektiği hükme bağlanmıştır. Buna göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunması hâlinde fesih bildiriminin tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içerisinde işe iade talebiyle asıl işveren ve alt işverene karşı bilirlikte arabuluculuk sürecini başlatmak zorunda olan işçi arabulucuya başvurmadan önce asıl işveren ilişkisini ve bu ilişkinin taraflarını tespit etmekle yükümlüdür.
Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu düzenlemeyi temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması başlıklı Anayasa'nın 13. Maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ile hak arama hürriyetini düzenleyen 36. Maddesi “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” kapsamında incelenmiştir. Değerlendirme, müdahalenin kanunilik, belirlilik, ulaşılabilirlik, öngörülebilirlik ve özellikle ölçülülük ilkeleri çerçevesinde yapılmıştır. Yapılan değerlendirmede mahkeme öncelikle, işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulması dava şartı olarak düzenlendiğini, bu kapsamda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması, açılacak davada mahkemenin uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapabilmesi için zorunlu olduğu ve bu zorunluluğun yerine getirilmemesi hâlinde davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verileceği ifade edilmiştir. Dava şartlarının varlığı yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilecek hususlardan olduğuna da dikkat çekilmiştir.
İtiraz konusu kuralın asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmalarını ve iradelerinin birbirine uygun olmasını aramak suretiyle işe iade davası açılabilmesi için asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte arabulucuya başvurma şartı öngörmek suretiyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama getirdiği hususu vurgulanmıştır.
Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa'nın 2. maddesinde teminat altına alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereği olduğu ve hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerektiği, kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunlu olduğu zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığına daha önceki içtihatlarını da belirterek dikkat çekmiştir.
İptale konu kuralda işe iade talebinin konu edildiği uyuşmazlıklarda dava şartı olarak belirlenen arabulucuya başvurma zorunluluğunun yerine getirildiğinin kabulü için asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte arabulucuya başvurulması gerektiği hususunun herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetilerek kanunilik ilkesine herhangi bir aykırılık tespit edilmemiştir.
Meşru amaç incelemesinde kuralın gerekçesinden yararlanılmış olup alt işverenin çalıştırdığı işçi tarafından işe iade talebiyle açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz olduğunun veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalının gerçek işveren olmadığının tespiti hâlinde taraf sıfatı sorununun ortaya çıktığı, davanın taraf sıfatı yokluğu sebebiyle reddi durumunda ise işçinin gerçek işverene karşı dava açması gerektiğinden işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresinin kaçırılmasının söz konusu olabileceğinden, bu sürenin geçmemiş olması hâlinde ise yeni bir dava açılmasının da usul ekonomisiyle bağdaşmayacağından, bu itibarla kuralla hem işçi hem de işveren tarafının haklarının ve çıkarlarının daha iyi bir şekilde korunmasının amaçlandığından bahsedilmiştir. Yapılan değerlendirmede, kuralın işe iade davası öncesinde arabuluculuk görüşmelerinde asıl işveren ve alt işverenin tespit edilmesini sağlayarak işe iade davası sırasında ortaya çıkabilecek taraf sıfatı sorununun engellenmesine ve asıl işveren ile alt işverenin arabuluculuk sürecine katılmalarına katkı sağlayacağı gözetildiğinde kuralda öngörülen sınırlamanın anayasal anlamda meşru bir amaca yönelik olduğu sonucuna varılmıştır.
Son olarak ölçülülük ilkesine uygunluk incelemesinde, ilkenin üç alt unsurundan bahsedilmiş olup sırasıyla elverişlilik, gereklilik, orantılılık alt ilkeleri değerlendirilmiştir. Arabuluculuk sürecine katılan davalının gerçek işveren olmadığının anlaşılması durumunda bir aylık dava süresinin kaçırılması gibi işçi aleyhine ortaya çıkabilecek olumsuz ihtimalleri bertaraf etme ve menfaatleri etkilenen asıl işveren ile alt işverenin arabuluculuk sürecine katılmalarına sağlama amacı gözetildiğinde kuralın bu amacın gerçekleştirilmesi bakımından elverişli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Gereklilik ilkesine ilişkin Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı uyarınca Anayasa'nın 13. maddesi kapsamında bir hakka sınırlama getirilebilmesi için öngörülen sınırlama olmaksızın sınırlama amacına ulaşılamaması gerekir. Bu nedenle, asıl işveren ile alt işverene karşı birlikte arabulucuya başvurulmasındaki amaç, işe iade davasında taraf sıfatına ilişkin sorun oluşmasını engellemek ve menfaati etkilenen asıl işveren ile alt işverenin arabuluculuk sürecine dâhil edilmesini sağlamaktır. Söz konusu amaca daha hafif bir sınırlamayla ulaşmak mümkünse bu sınırlamanın tercih edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Hukuk Muhakemeleri kanununda “Tarafta iradî değişiklik” başlıklı 124. Maddesinde de, asıl işveren-alt işveren ilişkisinden habersiz olan veya bu ilişkinin geçersiz veya muvazaaya dayalı olduğunu bilmeyen işçi tarafından doğru tarafa yöneltilemeyen işe iade davasında taraf değişikliği yapılmasına imkân tanınarak işçinin işe iade davası açmak için öngörülen süreyi kaçırma tehlikesi bertaraf eden bir düzenlemenin varlığından söz edilerek arabuluculuk sürecinde ise asıl işveren ile alt işverene karşı yürütülmesi gerekliliğini öngören kuralın asıl işveren ile alt işverenin arabuluculuk sürecine katılmalarına sağlama amacı bakımından gerekli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Son olarak, orantılılık incelemesinde ise, işçinin asıl işveren ve alt işveren arasındaki ilişkinin var olması durumunda asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte arabulucuya başvurulmasını zorunlu kılarken işçiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi ile asıl işveren ve alt işvereni araştırma yükümlülüğü getirmekte olduğuna dikkat çekilmiştir. İşçinin asıl işveren ve alt işveren ilişkisinden haberdar olması mümkün olduğu gibi -asıl işveren ve alt işverenin aralarındaki hukuki ilişkiyi alenileştirmesinin zorunlu olmadığı dikkate alındığında- asıl işveren-alt işveren ilişkisinden haberdar olmaması da ihtimal dâhilindedir. Kuralda asıl işveren-alt işveren ilişkisinden habersiz olan ve bu nedenle gerçek işveren olarak tespit ettiği kişiye karşı arabulucuya başvuran ve sonrasında işe iade davası açan işçiye asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunması durumunda davayı devam ettirme imkânı tanınmamış olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, işçinin tarafı olmadığı asıl işveren ve alt işveren arasındaki hukuki ilişkiyi tespit ederek arabuluculuk sürecini asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte yürütmesini zorunlu kılan kural işe iade talebinde bulunan işçiye katlanamayacağı bir külfet yüklediği ve kuralın orantılılık alt ilkesi yönünden ölçülülük ilkesini ihlal ettiği kanaatine varılarak açıklanan nedenlerle mevzubahis kuralın Anayasa'nın 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline oyçokluğuyla hükmedilmiştir.
III. SONUÇ
Anayasanın 36. maddesiyle teminat altına alınmış olan hak arama hürriyeti, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğunu ve hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağını öngörmektedir. İtiraz iddiasıyla AYM'nin değerlendirmiş olduğu husus, işçiye; asıl işveren ve alt işveren arasındaki hukuki ilişkinin tarafı olmamasına rağmen tespit etme yükümlülüğü getirmekte olduğudur.
Yüksek Mahkeme, bu zorunluluğun işçiye katlanamayacağı ölçüde ağır bir külfet yüklediğini belirterek, işçinin hak arama imkanından mahrum kaldığı ifade edilmiştir. Bu sebeple, düzenlemenin orantılılık alt ilkesi yönünden ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmış; kuralın Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
Kanaatimizce, karşı oyda ifade edilen gerekçeler Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.59 hükmü çerçevesinde yerinde olmakla birlikte, davanın ihbarının olanaklı olması ve asıl işveren/alt işveren ilişkisinin belirgin olmadığı durumlarda özellikle yurt dışı kaynaklı davalarda, işçiye orantısız külfet yüklediği, bu bağlamda iptal kararının mahkemeye erişim hakkının kullanımını kolaylaştırdığı değerlendirilmektedir..
Saygılarımızla,
Tunca Avukatlık Ortaklığı
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.