1. Giriş
Tahkim, özellikle ticari uyuşmazlıklarda devlet yargısına alternatif olarak tercih edilen, uzmanlık ve hız avantajı sunan bir uyuşmazlık çözüm mekanizmasıdır. Uluslararası ticarette en sık başvurulan uyuşmazlık çözüm yöntemi tahkimdir. Tahkim, ortaya çıkan anlaşmazlıkların, devlet mahkemeleri yerine bağımsız bir hakem veya hakem heyeti tarafından karara bağlanması süreci olarak tanımlanabilir. Bu yazımızın konusu Birleşik Krallıkta 2025 yılında değişikliğe uğrayan Tahkim Kanunu'nun Türk Hukukundaki düzenlemelerle karşılaştırılması olacaktır.
Birleşik Krallıkta bulunan hem uluslararası hem de yerel tahkimler, 1996 tarihli Arbitration Act'e (AA96) tabidir. Bu mevzuat, büyük ölçüde Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu'nun ("UNCITRAL") Model Yasası temel alınarak hazırlanmıştır1. 1996 Yasası, İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda'da gerçekleştirilen tahkimlere uygulanıyor olup İskoçya'yı bu kapsamın dışında tutmaktadır. Birleşik Krallık'ta 1996'dan bu yana yürürlükte olan AA96, 2021 yılında UK Adalet Bakanlığı tarafından oluşturulan komisyonun çalışmaları neticesinde Şubat 2025'te yürürlüğe giren Arbitration Act 2025 (AA2025)2 ile önemli değişikliklere konu olmuştur.
Bu değişiklikler, Birleşik Krallık'ın önde gelen bir tahkim merkezi olarak modern iş dünyasının ihtiyaçlarına uyarlanması amacını taşımaktadır. Türkiye'de ise milletlerarası tahkime ilişkin düzenleme, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (MTK) ile sağlanmaktadır. MTK 2001 yılında uygulamaya konmuş olup, Türkiye'nin tahkim konusundaki merkez olma girişimlerinin bir parçası olarak nitelendirilebilecektir. MTK 2018 yılındaki değişiklikler hariç uzunca bir süre değişikliğe uğramamış olup Mahkemelerin neredeyse halen ilk halini incelediği bir kanun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeni gelen değişiklikler ışığında, AA'25 düzenlemesini ana hatlarıyla aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
-Ticari sözleşmelerde yer alan tahkim anlaşmalarına uygulanacak hukuk konusunda daha fazla açıklık getirilmesi,
-Yeterli zemine sahip olmayan iddiaların seri tahkim usulüyle hızlı şekilde sonuçlandırılabilmesi adına hakemlere bu yönde yetki tanınması,
-Yargı yetkisine ilişkin itirazları düzenleyen hükümlerde değişikliğe gidilmesi,
-Tahkim yargılamalarını desteklemek amacıyla, mahkemelere tanınan yetkilerin ve acil durum hakemlerine ilişkin düzenlemelerin yasal bir çerçeveye oturtulması,
-Hakemlerin ifşa yükümlülüklerine ilişkin sorumlulukların daha ayrıntılı ve net şekilde düzenlenmesidir.
Bu çerçevede, söz konusu değişiklikleri Türk tahkim mevzuatıyla birlikte ele alarak, siz değerli okuyucularımızın bilgisine sunuyoruz.
2. Tahkim Anlaşmasına Uygulanacak Hukuk
2.1. AA2025 ile Gelen Değişiklik
AA2025, 1. Maddesiyle tahkim anlaşmasına uygulanacak hukuku açık şekilde belirleyerek önemli bir belirsizliği ortadan kaldırmaktadır: Bu doğrultuda yeni düzenleme; taraflar, tahkim anlaşmasına uygulanacak hukuku açıkça belirlemişse, bu hukukun uygulanacağını, taraflarca belirleme yapılmamışsa, tahkim yerinin hukukunun uygulanacağını düzenlemektedir. Bu yeni düzenleme ile beraber taraflarca uygulanacak hukukun belirlenmemesi durumunda sözleşme hukukunun, tahkim anlaşmasına da uygulanacağı şeklindeki daha önce yerleşik içtihatta benimsenen ve tarafların sözleşmede belirledikleri hukuk seçiminin kural olarak tahkim anlaşmasına da teşmil edileceği yönündeki yaklaşımdan bir sapma teşkil etmektedir.
2.2. 4686 Sayılı Kanun'da Düzenleme
MTK uyarınca, tahkim anlaşmasına uygulanacak bir hukuk seçimi yapılmamışsa, tahkim anlaşmasının geçerliliği konusunda Türk Hukuku uygulanacaktır. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, hukuk seçimi yapılmaması durumunda tahkim anlaşmasına Türk Hukuku uygulanırken, kanunlar ihtilafı kurallarının dikkate alınmayacağıdır. Bu durum, Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun ifadesinden anlaşılmaktadır. Kanun, tahkim anlaşmasının geçerliliğinin, "hukuk seçimi yoksa Türk Hukukuna uygun olduğu takdirde geçerli" olduğunu belirtirken, kanunlar ihtilafına atıfta bulunmadan, tahkim anlaşmasının geçerliliğine Türk Hukuku'nun uygulanacağına işaret etmektedir3.
2.3.Değerlendirme
AA2025, tarafların tahkim anlaşmasında açık bir hukuk seçmedikleri takdirde, tahkim yerinin hukukunun uygulanmasını kesin bir şekilde düzenlemişken, Türk Hukuku'nda bu konu doktrin ve uygulama yorumuyla tamamlanmıştır.
AA2025'in getirdiği düzenleme, tahkim anlaşmalarındaki hukuki belirsizlikleri azaltmaya yönelik bir adım olarak, uluslararası tahkimde daha öngörülebilir ve net bir çözüm önerisi sunmaktadır. AA2025'in getirdiği kesinlik, uluslararası tahkimin hızlı ve etkin bir şekilde ilerlemesine katkıda bulunabilecek bir düzenleme olarak dikkat çekmektedir.
3. Hızlandırılmış Usul (Summary Procedures)
3.1. AA2025 Yeniliği
Uluslararası tahkimde uygulanan özet yargılama usulleri, hakem heyetine, tüm delillerin sunulması ve dinlenmesine gerek kalmaksızın uyuşmazlığın esasına ilişkin erken bir karar verme imkânı tanımakta veya uyuşmazlık konularının daraltılmasına hizmet etmektedir. Bu usuller, common law sistemlerinde yer alan özet yargılama (summary disposal) mekanizmalarına benzer şekilde, dayanaktan yoksun yahut açıkça hukuki temelden yoksun olan iddia ve savunmaların, tahkim yargılamasının erken bir aşamasında elenmesini mümkün kılmaktadır.
Özet yargılama, Türkiye'de tam anlamıyla karşılığı olan bir yargılama türü değildir. Özet yargılama tam bir yargılama olmaksızın normal yargılamaya göre daha hızlı verilen bir kararı mevcuttur. AA2025'nın 7. Maddesi ile birlikte, hakemlere, esasa ilişkin hiçbir gerçek başarı şansı bulunmayan iddia veya savunmaları özet yargılama yoluyla karara bağlama yetkisi tanınmıştır. Yani tam bir yargılama olmaksızın verilen bir karardır. Bu kapsamda, hakem heyetleri, uyuşmazlığa ilişkin bir talep veya meselenin hızlı bir şekilde karara bağlanabilmesi için hızlandırılmış bir usul benimseyebilecektir. Ancak bu usul uygulanmadan önce, taraflara görüş ve beyanlarını sunmaları için makul bir fırsat tanınması zorunludur.
İlgili düzenleme çerçevesinde:
- Özet yargılama talebi, karşı tarafa bildirimde bulunmak suretiyle yapılmalıdır;
- İddia veya meselenin, ilgili taraf bakımından "gerçek bir başarı şansının bulunmaması" hâlinde özet karar verilebilecektir.
- Taraflar, karşılıklı mutabakatla bu hükmün uygulanmasından feragat edebileceklerdir.
Bu düzenleme, hakemlerin daha önce özet yargılama yöntemine başvurması durumunda kararın iptal edilmesi veya icra edilebilirliğinin reddi gibi risklerden çekinmelerine neden olan endişeleri gidermeyi amaçlamaktadır. Yeni yetki çerçevesinde, hakemlerin bu konuda daha serbest hareket edebilmesi mümkün olacak; bu da Birleşik Krallık'taki tahkim yargılamalarının etkinliğini önemli ölçüde artıracaktır.
3.2. Türk Hukukunda Durum
MTK'de özet kararları birebir karşılayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Yargılama süreci tahkim şartnamesi ve seçilen usul kurallarına bağlı kalınarak yürütülmektedir. Taraflar tahkim anlaşmasında belirli hususların öncelikli şekilde karara bağlanabileceği şeklinde anlaşma yapabileceklerdir, bu durumda mahkeme öncelikle bu kararları hükme bağlayabilecektir. Bu yaklaşım tahkim yargılamasının esnekliğini ve efektifliğini arttırmaktadır.
3.3. Değerlendirme
AA2025'in getirdiği bu düzenleme, tahkimde hız ve etkinlik amacı taşıyan çağdaş bir adımdır. Türk hukukunda, bu yetkinin hakemlere açıkça tanınmaması hakemlerde kararlarını verirken bir endişe durumu yaratabilecek olup hakemlerin hızlı bir şekilde karar vermesini etkileyecektir.
4. Yetki İtirazları
4.1. AA2025 Düzenlemeleri
Kompetenz-kompetenz ilkesi uyarınca, tahkim heyetleri kendi yetkilerine ilişkin itirazlar hakkında karar verebilmekte olup, tahkim yeri mahkemeleri nihai karar mercii olmaya devam etmektedir. İngiltere hukukunda, bir tarafın tahkim heyetinin yetkisine ilişkin itirazını mahkemeye taşıyabilmesinin iki yolu bulunmaktadır:
Birinci yol, AA96'nun 32. maddesi uyarınca, bir taraf, tahkim heyeti yetki konusunda karar vermeden önce mahkemeden bu hususta bir karar talep edebilmesi,
İkinci yol, AA96'nın 67. maddesi uyarınca, bir taraf, tahkim heyetinin yetkiye ilişkin karar vermesinden sonra bu karara karşı mahkemede itirazda bulunmasıdır.
AA25'in 5. maddesi ile AA96'nın 32. maddesinde yapılan değişiklikle, bu hükmün yalnızca tahkim heyetinin henüz yetkisine ilişkin bir karar vermemiş olması halinde uygulanabileceği hususu açık bir şekilde düzenlenmiştir:
"1996 tarihli Tahkim Kanunu'nun 32. maddesine (yetkiye
ilişkin ön mesele hakkında karar verilmesi)
aşağıdaki fıkra eklenmiştir:
'(1A) Tahkim heyetinin yetkiye ilişkin bir konuda
halihazırda karar verdiği ölçüde, bu
madde kapsamında yapılacak bir başvuru
değerlendirilmeye alınmaz.'"
Bu düzenleme, tahkim heyetinin kendi yetkisine ilişkin karar vermiş olması halinde, artık yalnızca 67. madde çerçevesinde mahkemeye başvurulabileceğini ortaya koymaktadır. 2025 tarihli bu değişiklik, mahkemelerin daha önce tahkim heyeti tarafından karara bağlanmış yetki itirazlarını yeniden incelememesi gerektiğini kesinleştirerek yargı sürecinin sadeleştirilmesini amaçlamaktadır. Nitekim, bu yaklaşım AA96'nın doğru yorumu çerçevesinde halihazırda benimsenmiş olsa da, yapılan değişiklikle birlikte 32. maddenin yalnızca tahkim heyetinin henüz karar vermediği durumlarda başvurulabilecek bir yol olduğu hususu açıklığa kavuşturulmuştur
Söz konusu değişiklikler, ticari uyuşmazlıklar bakımından kayda değer bir gelişme niteliğindedir. Yetki itirazlarına ilişkin süreçlerin daha açık ve pratik hale getirilmesi sayesinde, tahkim yargılamalarının gereksiz yere uzamasının önüne geçilmekte; böylece tahkime yönelik "ağır işleyen süreç" eleştirileri önemli ölçüde azaltılmakta ve tahkim mekanizmasının daha hızlı ve verimli işlemesi teşvik edilmektedir.
4.2. Türk Hukukunda Yetki İtirazı
MTK ile Türk hukukuna kazandırılan ve 2001 yılında yürürlüğe giren düzenlemeler arasında yer alan kompetenz-kompetenz ilkesi, Kanun'un 7/H/I maddesiyle açıkça hüküm altına alınmıştır. Bu ilke uyarınca, tahkim mahkemesi yalnızca uyuşmazlığın esasına değil, aynı zamanda tahkim anlaşmasının geçerliliği ve varlığı da dahil olmak üzere kendi yetkisine ilişkin meselelerde karar verme yetkisine sahiptir.
Söz konusu düzenleme, Türk tahkim hukuku açısından önemli bir yenilik niteliğindedir. Zira, bu prensip daha önceki mevzuatta, özellikle iç tahkimi düzenleyen mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Dolayısıyla, kompetenz-kompetenz ilkesinin açıkça yasalaştırılması, tahkim hukukunun gelişimi bakımından kayda değer bir adım olmuştur.4
Milletlerarası Tahkim Kanunu m. 7/H/I'de, kanun koyucu tarafından kompetenz-kompetenz prensibinin öngörülmesinin neticesinde, hakemler yetkisiz oldukları yönündeki itirazı ön sorun olarak inceleyerek karara bağlayabileceklerdir. Bu inceleme neticesinde, yetkili olduklarına karar vermeleri halinde, tahkim yargılamasını sürdürebilecek ve böylelikle uyuşmazlık hakemlerce karara bağlanabilecektir. Bu karar verilirken, bir sözleşmede yer alan tahkim şartı, sözleşmenin diğer hükümlerinden bağımsız olarak değerlendirilir. Hakem veya hakem kurulunun asıl sözleşmenin hükümsüzlüğüne karar vermesi, kendiliğinden tahkim anlaşmasının hükümsüzlüğü sonucunu doğurmaz. Ancak belirtilmelidir ki hakem heyetinin kendi yetkisi hakkında vereceği kararlar bakımından nihai kontrol, devlet mahkemeleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla Milletlerarası Tahkim Kanun uyarınca kompetenz-kompetenz prensibi kabul edilmekle birlikte hakemlerin kendi yetkileri hakkında verecekleri kararlar aleyhine iptal davası açılabilmesinin mümkün olduğu kabul edilerek kompetenz-kompetenz prensibi bakımından bir sınırlama getirilmiştir Özetle; taraflar, Türk hukukunda mahkemeye doğrudan başvurabileceği tek yol iptal davası olacaktır.
4.3. Değerlendirme
Her iki hukuk sistemi de, kompetenz-kompetenz prensibini kabul etmekte ve tahkim heyetlerinin kendi yetkileri konusunda karar verebilmesini mümkün kılmaktadır. Gerek AA1996/AA2025 düzenlemeleri, gerekse MTK m. 7/H/I, hakem kurulunun tahkim anlaşmasının varlığı ve geçerliliği dahil olmak üzere yetki hususunda ilk aşamada karar verebilmesini öngörmektedir. Ayrıca her iki sistemde de, hakem heyetinin bu konuda vereceği kararların devlet yargısı tarafından denetlenebileceği kabul edilmektedir. İngiltere'de yapılan AA2025 değişikliği, yetki itirazlarına ilişkin süreçleri netleştirerek tahkim yargılamasının daha verimli işlemesini sağlamaktadır. Türk hukukunda ise söz konusu ilke sınırlı bir şekilde uygulanmakta; mahkemeye doğrudan başvuru yalnızca iptal davası ile sınırlandırılmaktadır. Bu yönüyle, İngiliz hukukundaki sistem daha esnek ve yönlendirici bir yapıya sahiptir.
5. Mahkemelerin Yardımcı Rolü
5.1. AA2025 ile Getirilen Yenilikler
AA1996 kapsamında halihazırda devlet mahkemeleri tarafından tanık beyanlarının alınması, delil tespiti, ihtiyati tedbir ve haciz, mal satışına dair kararlar ve kayyum atanması gibi konularda tahkim yargılamalarına destekte bulunulmaktadır. Bu işlemler AA96'ya göre yalnızca tahkim yargılamasının taraflarına karşı işleme konabilmektedir.
AA 2025 ile birlikte, mahkemenin yukarıda sayılan yetkileri tahkim yargılamasının tarafı olmayan üçüncü kişilere karşı da kullanılabilecek şekilde açıkça düzenlenmiştir. Düzenlemeyle paralel olarak üçüncü kişiler tarafından bu mahkeme kararlarına karşı itiraz hakkı da ayrıca tanınmıştır.
Söz konusu düzenleme, İngiliz mahkemelerinin bu tür yetkileri üçüncü kişiler üzerinde kullanıp kullanamayacağı konusundaki önceki yasal belirsizliklerin giderilmesi amacıyla yapılmıştır. AA 2025 ile getirilen açıklık sayesinde, bu konuda yaşanabilecek uyuşmazlıkların önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Böylece, İngiliz mahkemelerinin tahkim yargılamalarına etkin destek sağlayabilmesi teminat altına alınmıştır.
5.2. Türk Hukukunda Mahkeme Yardımı
MTK'nın 6. maddesi, hakem ya da hakem heyetinin bazı ihtiyati tedbir kararlarını verme yetkisini sınırlamaktadır. Bu düzenlemeye göre, hakemlerin cebri icra organları tarafından icrası gereken ya da başka resmi kurumlarca uygulanması gereken ihtiyati tedbir kararlarını verme yetkisi bulunmamaktadır. Aynı şekilde, üçüncü kişileri etkileyen ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararlarının da hakemler tarafından alınması mümkün değildir.
Dolayısıyla, hakemler yalnızca tarafları bağlayacak nitelikte ihtiyati tedbir ya da ihtiyati haciz kararları verebilir.
5.3. Değerlendirme
AA 2025 ile İngiliz tahkim hukukunda yapılan düzenleme, özellikle tahkim yargılamalarının etkinliği bakımından önemli bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Mahkemelere, tahkim yargılamasının tarafı olmayan üçüncü kişilere karşı da belirli destekleyici yetkilerin kullanılabilmesine imkân tanınması, tahkim sürecinin daha geniş bir etki alanına kavuşmasını sağlamaktadır. Bu düzenleme sayesinde, geçmişte doktrinde ve yargı kararlarında tartışmalı olan mahkeme yardımı konusundaki belirsizlikler büyük ölçüde giderilmiş ve tahkim yargılamalarının uygulanabilirliği artırılmıştır. Aynı zamanda, üçüncü kişilere tanınan itiraz hakkı ile bu kişilerin yargılama sürecindeki hukuki güvenlikleri de gözetilmiştir.
Buna karşılık, Türk tahkim hukukunda mahkeme yardımına ilişkin yaklaşım daha sınırlı bir çerçeve çizmektedir. MTK'nın 6. maddesi uyarınca, hakemlerin yalnızca tahkim tarafları üzerinde etkili olabilecek ihtiyati tedbir kararları alabileceği açıkça belirtilmiştir. Bu bağlamda, hakemlerin üçüncü kişileri bağlayıcı nitelikte kararlar alması mümkün değildir. İlgili hüküm, tahkim yargılamasının taraflar arasındaki gönüllü irade ilişkisine dayandığını ve bu sınırlar dışında kalan kişi veya kurumlara yönelik doğrudan yaptırımlar uygulanamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
İngiliz hukuku ile Türk hukuku arasındaki bu yaklaşım farkı, tahkim kurumunun esnekliği ve etkili şekilde işletilmesi bakımından dikkat çekicidir. İngiliz hukukunda yapılan reform, yargının tahkimle iş birliğini güçlendirmekte ve yargı-tahkim ilişkisini daha bütüncül bir çerçeveye oturtmaktadır. Türk hukuk sisteminde ise, mahkeme desteği ve üçüncü kişilere yönelik müdahaleler açısından daha muhafazakâr bir yaklaşım benimsenmiş olup, hakem kararlarının kapsamı sınırlı tutulmuştur.
6. Hakemlerin Tarafsızlığı ve Açıklama Yükümlülüğü
6.1. AA2025 Hükmü
AA 2025 ile getirilen önemli yeniliklerden biri, hakemlerin tarafsızlıklarına ilişkin makul şüphe doğurabilecek durumları açıklama yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük yalnızca hakem ataması öncesiyle sınırlı kalmamakta, atama sonrasında da devam eden bir nitelik arz etmektedir. Hakemlerin, sadece bildikleri değil, aynı zamanda makul surette bilmeleri gereken durumları da açıklamaları zorunlu tutulmuştur. Ayrıca bu yükümlülük, emredici nitelikte düzenlenmiştir; tarafların kendi aralarında bu yükümlülükten feragat etmeleri mümkün değildir.
Bu hüküm, İngiliz yargı kararlarında daha önce şekillenen içtihatların kodifiye edilmesi anlamına gelmektedir. Ancak AA 2025, hangi koşullarda hangi bilgilerin açıklanması gerektiğini somut biçimde belirtmemektedir. Bu yaklaşım, açıklama yükümlülüğünün olaya ve sektöre özgü değerlendirilmesi gerektiği yönündeki yerleşik yargı görüşüyle paralellik göstermektedir. Zira bir sektörde hakemin tarafsızlığına ilişkin şüphe yaratabilecek bir durum, başka bir sektörde aynı etkiyi doğurmayabilir. Benzer şekilde, hakemden beklenen özenin ve araştırma yükümlülüğünün kapsamı da sektörel farklılıklara göre değişiklik gösterebilir.
Bu bağlamda getirilen açıklık ve sistematik güvence, özellikle ticari uyuşmazlıklarda büyük önem taşımaktadır. Tahkim yargılamalarında şeffaflık ve tarafsızlık ilkesinin güçlendirilmesi, tarafların sürece olan güvenini artırmakta; böylece işletmelerin tahkimi tercih etmeleri kolaylaştırılmaktadır. Artan açıklık ve yükümlülük, tahkim sürecini hem daha öngörülebilir hem de daha güvenilir hale getirmektedir.
AA 2025'in bu düzenlemesi, tahkim kurumunun adil ve tarafsız bir şekilde işlemesini teminat altına almakta ve uluslararası tahkimde İngiltere'nin güvenilirliğini pekiştirmektedir. Türk tahkim hukuku bakımından değerlendirildiğinde, benzer bir açıklık ve sistematik yaklaşımın getirilmesi, tahkim süreçlerine olan güveni artıracak ve uygulamada yaşanabilecek tarafsızlık şüphelerinin önüne geçilmesine katkı sağlayacaktır.
6.2. Türk Hukukunda Benzerlikler
MTK m.7 uyarınca kendisine hakemlik önerilen kimse, bu görevi kabul etmeden önce tarafsızlık ve bağımsızlığından şüphe etmeyi haklı gösteren hâl ve şartları açıklamak zorundadır. Taraflar önceden bilgilendirilmemiş oldukları takdirde hakem, daha sonra ortaya çıkan durumları da gecikmeksizin taraflara bildirir. Hakem, taraflarca kararlaştırılan niteliklere sahip olmadığı, taraflarca kararlaştırılan tahkim usulünde öngörülen bir ret sebebi mevcut bulunduğu, tarafsızlığından şüphe etmeyi haklı gösteren hâl ve şartlar gerçekleştiği takdirde reddedilebilir.
Uygulamada, hakem adayları, atanmayı isteyen taraf karşısında olası çıkar çatışmaları veya şüpheye yol açabilecek durumları önceden açıklamakla yükümlüdür. Atama gerçekleştikten sonra, hakem bu hususları taraflara resmî olarak bildirir. Bu bildirime karşı süresi içinde itiraz edilmemesi halinde, taraflar daha sonra aynı gerekçelere dayanarak hakemin reddini talep edemezler.
Hakemlerin açıklama yapma yükümlülüğü, yalnızca atama öncesiyle sınırlı olmayıp, yargılama süresi boyunca devam eder. Bu yükümlülük, taraflar veya onların avukatları ile geçmişte ya da hâlihazırda var olan ekonomik ve mesleki ilişkilerin yanı sıra, ailevi ve sosyal bağları da kapsar. Hakemlerin tarafsızlık ve bağımsızlıklarına dair şüphe uyandırabilecek herhangi bir durumu açıklama yükümlülüğü, uygulanacak usul kuralları, ilgili tahkim kurumunun düzenlemeleri veya tahkim anlaşmasında yer alan hükümlerden kaynaklanır.
İlişkilerini beyan eden bir hakem, bu durumların görevini ifa etmesine engel teşkil etmediği kanaatindedir. Bu bildirimin amacı, tarafların da aynı değerlendirmeyi yapıp yapmadıklarını anlamaktır. Hakem ile taraflar arasındaki ilişkilerin sınırlılığı göz önüne alındığında, hakem, benzer durumda olan makul bir kişinin neleri açıklamasının bekleneceğini dikkate alarak hareket etmelidir. Hakemler, açıklama yaparken tüm somut koşulları göz önünde bulundurmalı; tarafların geçmiş deneyimleri, uyrukları ve kültürel arka planları gibi unsurları dikkate alarak, tarafsızlık ve bağımsızlık konularında taraflarda haklı şüphe yaratabilecek her türlü durumu açıklamalıdır.5
6.3.Değerlendirme
Tahkim yargılamalarında hakemlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı, sürecin adil şekilde işlemesi açısından temel bir ilkedir. Bu doğrultuda, hakemlerin yalnızca gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız olmaları değil, aynı zamanda tarafların gözünde de böyle görünmeleri gerekir. AA 2025 düzenlemeleri bu ilkeyi güçlendiren önemli bir adım olarak dikkat çekmektedir.
AA 2025'in öngördüğü açıklama yükümlülüğü, yalnızca hakem ataması öncesiyle sınırlı kalmamakta, yargılama süreci boyunca devam eden dinamik bir sorumluluk alanı oluşturmaktadır. Hakemlerin yalnızca bildikleri değil, aynı zamanda makul surette bilmeleri gereken durumları da açıklama zorunluluğu, bu yükümlülüğün kapsamını genişletmektedir. Emredici nitelikte düzenlenmiş olması ise, bu yükümlülüğün taraf iradesiyle bertaraf edilemeyeceğini ve kamu düzenine ilişkin bir boyut taşıdığını ortaya koymaktadır.
AA 2025'in hangi bilgilerin açıklanması gerektiğine ilişkin net bir liste sunmaması, uygulamayı esnek ve duruma özgü kılmakla birlikte; yorum yoluyla belirlenebilecek sınırlar ve örnekler ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Bu yönüyle düzenleme, farklı sektörlerin ve ticari pratiklerin doğasına duyarlı bir yaklaşımı benimsemekte; hakemin tarafsızlığına ilişkin değerlendirmede sektörel farklılıkların ve tarafların algısının önemini vurgulamaktadır.
Türk tahkim hukuku da benzer şekilde, tarafsızlık ve bağımsızlık ilkelerine bağlı bir açıklama yükümlülüğünü öngörmektedir. 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu m.7, hakemlerin atama öncesinde tarafsızlıklarını etkileyebilecek durumları açıklamalarını ve yargılama sırasında ortaya çıkan yeni durumları da gecikmeksizin taraflara bildirmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda Türk hukukunda da, açıklama yükümlülüğünün süreklilik arz eden bir nitelik taşıdığı ve hakemlerin objektif bir bakış açısıyla hareket etmeleri gerektiği açıkça düzenlenmiştir.
Her iki sistemde de, hakemin yaptığı açıklama, aynı zamanda onun kendi değerlendirmesini de yansıtmaktadır. Ancak esas olan, bu açıklamanın taraflarca nasıl değerlendirileceğidir. Hakemin taraflarla olan ilişkilerini değerlendirirken "makul bir kişinin" bakış açısını esas alması gerektiği anlayışı, hem İngiliz hem Türk tahkim hukukunda ortaklaşan bir prensip hâline gelmiştir. Bu bağlamda, açıklama yükümlülüğünün yalnızca şekli bir görev değil, tarafların yargılamaya olan güvenini pekiştiren ve tahkimin meşruiyetini sağlayan etik bir sorumluluk olduğu söylenebilir. Tahkim uygulamalarının yaygınlaştırılması ve benimsenmesi açısından, hakemlerin tarafsızlığına ilişkin şüphelerin en aza indirilmesi kritik önem taşımaktadır.
7. Hakemlerin Sorumluluğu ve İstifa Durumu
7.1. AA25 hükmü
AA25, İngiliz tahkim hukukunda hakemlerin bağımsızlığını ve görev güvenliğini güçlendiren önemli düzenlemeler getirmiştir. Önceki düzenleme olan AA19, hakemlerin görevlerini ifa ederken yaptıkları eylemler veya ihmaller nedeniyle, kötü niyetli davranmadıkları sürece sorumlu tutulamayacaklarını kabul etmekteydi. Ancak bu bağışıklık, hakemlerin istifaları sonucu doğabilecek sorumlulukları kapsamadığı için uygulamada bazı sorunlara yol açıyordu. Özellikle hakemler, görevlerinden ayrıldıklarında tarafların uğrayabileceği ek masraflardan dolayı hukuki sorumluluk riskiyle karşı karşıya kalabiliyorlardı.
AA 2025 ile bu durum düzeltilmiş ve hakemlerin bağışıklığı daha da genişletilmiştir. Öncelikle, bir taraf mahkemeye başvurarak hakemin görevden alınmasını talep ettiğinde, eğer hakem kötü niyetle hareket etmemişse, artık mahkemenin hakemi yargılama masraflarından sorumlu tutma yetkisi bulunmamaktadır. Bu düzenleme, daha önce Halliburton v Chubb gibi davalarda gündeme gelen ve hakemlerin kişisel olarak masraflardan sorumlu tutulabileceği yönündeki yorumların önünü kesmiştir.
İkinci olarak, hakemlerin istifası durumunda doğabilecek sorumluluk da netleştirilmiştir. Artık bir hakemin istifası, ancak tüm koşullar dikkate alındığında "makul olmayan" bir şekilde gerçekleşmişse sorumluluğa yol açabilecektir. Aksi hâlde, hakem istifası nedeniyle taraflara karşı mali olarak sorumlu tutulmayacaktır. Bu noktada ispat yükü, hakemin istifasının makul olmadığını iddia eden tarafa aittir. Bu düzenleme, hakemlerin gerekli gördükleri durumlarda, özellikle tarafsızlıklarını kaybettiklerine inandıklarında, görevlerinden çekilmelerini kolaylaştırmakta ve onları mali yaptırımlar korkusuyla görevde kalmaya zorlayan sistemi yumuşatmaktadır.
Yapılan bu değişiklikler, tahkim sürecinin tarafsızlık, güvenilirlik ve profesyonellik ilkeleri doğrultusunda yürütülmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Eskiden olduğu gibi, hakemlerin alınan kararlardan hoşnut olmayan taraflar tarafından baskı altına alınması ya da görevden alma başvuruları yoluyla yıldırılmaya çalışılması gibi riskler artık daha sınırlı hâle getirilmiştir. Aynı şekilde, hakemlerin yalnızca mali sorumluluktan kaçınmak için etik olarak çekilmeleri gereken durumlarda görevde kalmalarının da önüne geçilmiştir.
7.2. Türk Hukukunda Durum
Milletlerarası Tahkim Kanunu'nda (MTK), hakemlerin sorumluluğuna ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle konu, genel hukuk ilkeleri çerçevesinde kıyasen değerlendirilmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 419. maddesi uyarınca, taraflar aksini kararlaştırmamışsa, tahkim yargılamasında görev kabul eden bir hakem, haklı bir sebep olmaksızın görevini ifa etmekten kaçınırsa, bu durumdan kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulur. Maddenin gerekçesi incelendiğinde anlaşılmaktadır ki hakemin veya hakem kurulunun sorumluluğu yalnızca görevin kabul edilmesine rağmen yerine getirilmemesi hâliyle sınırlandırılmıştır. Bu şekilde, hakemlerin görevlerini sorumluluk davası tehdidi altında olmaksızın, bağımsız şekilde yerine getirmeleri amaçlanmıştır.
7.3. Değerlendirme
Her iki hukuk sisteminin yaklaşımları karşılaştırıldığında, İngiliz hukukunun hakemlerin bağımsızlığını ve görev güvenliğini daha sistematik ve kapsamlı şekilde güvence altına aldığı görülmektedir. Türk hukukunda ise bu konudaki boşluklar, uygulamada hakemlerin sorumluluğuna ilişkin belirsizliklere ve potansiyel tereddütlere yol açabilmektedir. Bu nedenle, Türk tahkim mevzuatında da benzer yönde açık ve koruyucu düzenlemelere gidilmesi, tahkim kurumunun güvenilirliği ve etkinliği açısından önemli bir adım olacaktır.
8. Acil Durum Hakemleri ve Geçici Önlemler
8.1. AA2025'teki Yenilik
AA 2025, acil durum hakemlerinin yetkileri ve kararlarının bağlayıcılığı konusunda önemli yenilikler getirerek, tahkim sürecinin etkinliğini ve hızını artırmayı hedeflemiştir. Mevcut uygulamada, bazı kurumsal tahkim kuralları, tam hakem heyeti atanmasından önce ortaya çıkan acil meselelerde geçici tedbir kararları alabilmesi için acil durum hakemi atanmasına imkân tanımaktadır. Ancak bu tür hakemlerin kararlarının ne ölçüde bağlayıcı olduğu ve mahkemeler tarafından nasıl ele alınacağı konusunda net bir yasal çerçeve bulunmamaktaydı.
AA 2025 ile birlikte, acil durum hakemlerinin kesin karar niteliğinde kararlar alabilecekleri açıkça hükme bağlanmıştır. Bu tür emirler, bir yükümlülüğün belirli bir süre içinde yerine getirilmesini şart koşar ve "aksi takdirde" sonuç doğuran kararlar niteliğindedir. Yeni düzenlemeyle, taraflardan biri bu emre uymadığında, mahkemelerin bu kararı tam yetkili bir hakem heyeti tarafından verilmiş bir karar gibi uygulamaya koyabileceği belirtilmiştir. Böylece acil durum hakemlerinin kararları artık sadece sembolik değil, hukuken yaptırım gücüne sahip hale gelmiştir.
Bu düzenleme, AA 1996'nın 41. ve 42. maddeleriyle sağlanan uygulama gücünün kapsamını genişletmektedir. Normal şartlarda, bir tarafın hakem kararına uymaması durumunda hakem heyeti bir bu kararı çıkarabilir ve bu emre de uyulmazsa, mağdur taraf mahkemeye başvurarak kararın zorla uygulanmasını talep edebilir. Aynı zamanda taraflar, doğrudan mahkemeye başvurarak AA 1996'nın 44. maddesi kapsamında geçici tedbir ya da delil muhafazası gibi konularda destek alabilmektedir. AA 2025'in 8. maddesi, bu tür başvuru yollarının ve mahkeme destekli uygulama imkânlarının artık acil durum hakemleri için de geçerli olduğunu açıkça belirtmiştir.
Her ne kadar AA 2025, acil durum hakemlerinin nasıl atanacağına ilişkin özel bir düzenleme getirmemiş olsa da, bu konuyu kurumsal tahkim kurallarına bırakmakta ve yalnızca bu hakemlerin verdiği kararların mahkemelerce nasıl değerlendirileceğini netleştirmektedir. Bu sayede daha önce belirsiz olan bir alan açıklığa kavuşmuş ve acil durum hakem kararlarının icra kabiliyeti artırılmıştır.
Uygulamada mahkemelerin, acil durum hakemlerinin kararlarını ne ölçüde ve ne tür bir denetim altında icra edeceği zamanla oluşacak içtihatlarla belirlenecektir. Ancak bu düzenlemeyle birlikte, özellikle ticari uyuşmazlıklarda doğabilecek delil karartılması, malvarlığı kaçırılması veya acil müdahale gerektiren durumlar için etkili ve hızlı bir çözüm yolu oluşturulmuştur.
8.2. Türk Hukukunda Karşılık
Türk Hukuku'nda, MTK kapsamında acil hakem kurulu kararlarına dair doğrudan bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, genellikle bu tür kararlar kurumsal tahkim kuralları çerçevesinde işletilmektedir. MTK, acil hakem kararlarının mahkemeler tarafından nasıl değerlendirileceğine dair bir düzenleme getirmemiştir, ancak kurumsal tahkim kurallarına yer bırakılması, uygulamanın esnekliğini artırmıştır. Dolayısıyla, bu alanda Türk Hukuku'nda açık bir düzenleme olmamakla birlikte, tahkim kurallarına bağlı olarak acil hakem kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanabilirliği konusunda çözüm bulunabilir.
8.3.Değerlendirme
AA2025 ile yapılan düzenlemeler, tahkimdeki acil durum hakemlerinin rolünü önemli ölçüde güçlendirmiştir. Bu değişiklik, tahkim sürecinin hızını artırmayı ve taraflar arasında yaşanan acil uyuşmazlıkların çözülmesini daha etkin hale getirmeyi amaçlamaktadır. Özellikle, acil durum hakemlerinin verdiği geçici tedbir kararlarının bağlayıcı niteliği ve mahkemeler tarafından uygulanabilir olması, AA2025'in en dikkat çekici yeniliklerinden biridir. Bu durum, Birleşik Krallık tahkim sisteminde ve Türk Hukukunda da doldurulmamış önemli bir boşluğu doldurmuş ve tahkim sürecinin etkinliğini artırmıştır.
9. Genel Değerlendirme
AA2025, AA98'ya dayanan mevcut çerçevenin yeniden yapılandırılmasından ziyade, istikrarı modernleşme gereksinimleriyle dengeleyerek önemli bir evrim sağlamaktadır. Bu reformlar, verimlilik, şeffaflık ve adaleti artırmayı hedeflerken, tahkim sözleşmelerine daha fazla netlik getirmekte, hakemlerin bağımsızlığını güçlendirmekte ve mahkemelerin tahkim süreçlerini etkin bir şekilde desteklemesini sağlamaktadır. Bu değişikliklerin, Birleşik Krallık'ın tahkim için uluslararası yatırım çekerken iş dünyasının güvenini pekiştirmesi ve ülkenin küresel bir tahkim merkezi olarak rolünü sağlamlaştırması beklenmektedir. Reformların genel yönü mantıklı, dikkatli ve iyi niyetli görünmektedir.
KAYNAKÇA
1 The UK Law Commission's Reforms Proposed to the English Arbitration Act 1996: Bonum, Malum Et Turpe- Public and Private International Law Bulletin, 44(1): 197–219
4 Milletlerarası Tahkim- Ziya Akıncı
5 Mtk ve Hmk Kapsamında Hakem Kararlarına Karşı İptal Davası- Serpil Işık- İstanbul-2021
6 Dr. H. Akif KARACA- Milletlerarası Tahkimde Hakemin Reddi Sebebi Olarak Hakemin Tarafsızlığını ve Bağımsızlığını Ortadan Kaldıran Haller
Footnotes
1 The UK Law Commission's Reforms Proposed to the English Arbitration Act 1996: Bonum, Malum Et Turpe- Public and Private International Law Bulletin, 44(1): 197–219
3 Milletlerarası Tahkim- Ziya Akıncı
4 Mtk ve Hmk Kapsamında Hakem Kararlarına Karşı İptal Davası- Serpil Işık- İstanbul-2021-Syf. 250
5 Dr. H. Akif KARACA- Milletlerarası Tahkimde Hakemin Reddi Sebebi Olarak Hakemin Tarafsızlığını ve Bağımsızlığını Ortadan Kaldıran Haller
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.