ÖZET
Bu makale, müeccel alacakların dava edilebilirliğine ilişkin hukuki belirsizlikleri ve 18.12.2022 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın bu konudaki etkilerini yargısal ve doktrinel yaklaşımlar çerçevesinde incelemektedir.
Anahtar Kelimeler: Müeccel Alacak, Hukuki Yarar, Dava Şartları, Muacceliyet, Zamansız Dava, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Maddi Hukuk, Usul Hukuku, Maktu Vekalet Ücreti, Nispi Vekalet Ücreti.
GİRİŞ
Henüz vadesi gelmeyen (müeccel) alacakların dava edilip edilemeyeceği, dava edilmesi halinde ise mahkemenin ilgili alacağa ilişkin dava şartları ve maddi hukuk açısından nasıl bir değerlendirme yapacağı gerek yargı kararlarında gerek doktrinde tartışmalı bir alan oluşturmuştur. Müeccel alacakların talep edildiği uyuşmazlıklara ilişkin verilen mahkeme kararları incelendiğinde, mahkemeler nezdinde bu davanın esastan mı yoksa usulden mi reddedileceği sorunu ortaya çıkmıştır. Konu hakkında mahkemelerce birbiri ile çelişen kararlar verildiğinin anlaşılması nedeniyle Yargıtay tarafından konuya ilişkin içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir. Bu doğrultuda, müeccel alacakların dava edilebilirliğine ilişkin 18.02.2022 tarihli ve E.2019/5, K.2022/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı işbu çalışmada ele alınmıştır.
1. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın Özeti
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu ("YİBBGK"), ifa zamanı gelmemiş alacaklar için açılmış davanın esastan mı yoksa usulden mi reddedilmesi gerektiğine dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki görüş ayrılığını gidermek amacıyla 18.02.2022 tarihli ve E.2019/5, K.2022/1 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına1 ("Karar") imza atmıştır.
Karar'da, ifa zamanı gelmemiş alacaklar için açılan bir davada davacının hukuki yararından bahsedilemeyeceği, ifa zamanından önce borcun ifasının talep edilemeyeceği, alacaklının bu durumda doğmuş ve güncel bir menfaatinin bulunmadığı, ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılan davanın erken açılmış dava niteliğinde olduğu, bu davanın açılmasında davacının henüz hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ("HMK" veya "Kanun")2 m. 115/2 uyarınca davanın usulden reddedilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu olması gerektiğine hükmedilmiştir.
2. Karar'da Bahsi Geçen Farklı Hukuk Dairelerinin Görüşleri
Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesi tarafından, bir alacağın doğumu ya da talep edilebilmesinin taraflarca şarta bağlanması durumunda alacağın dava konusu yapılması halinde mahkemece şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerekeceğinden böyle bir davanın reddine karar verilmesinin esastan ret niteliğinde olduğu, benzer doğrultuda muaccel olmayan bir alacak hakkında başlatılan icra takibi nedeniyle açılan menfi tespit ve itiraz üzerine açılan itirazın iptali davalarında mahkemece takip tarihi itibarıyla alacaklının talep edilebilir muaccel bir alacağının bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra karar verilebileceği, mahkeme tarafından verilen ret kararının esastan ret niteliğinde olduğu, dolayısıyla nispi vekalet ücreti verilmesi yönünde karar verilmesi gerektiği, doktrin ve uygulamada da "zamansız açılan dava" olarak isimlendiren bu tür davaların reddine dair verilen kararların esastan ret niteliğinde olduğu ve dolayısıyla nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin benimsendiği, bu hallerin HMK m. 114/11-h maddesinde dava şartı olarak düzenlenen "hukuki yarar" kapsamında değerlendirilmediği savunularak İcra İflas Kanunu'nun 257/2. maddesinin de bu görüşü desteklediği bildirilmiştir.
Yargıtay 4, 8, 9, 11, (kapatılan) 15, (kapatılan) 22, (kapatılan) 23. Hukuk Daireleri ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından, muacceliyetin ifanın alacaklı tarafından istenebilir hale gelmesini, muaccel bir borcun ise borcun ifa edilebilir hale gelmesini ifade ettiği, henüz vadesi gelmemiş borçta borcun ifa edilebilir olması ve ifa edilmesinin talep edilebilmesi için belli bir sürenin geçmesi gerektiği, tarafların borcun muacceliyetini bir vadeye bağlayabilecekleri, bu durumda vade gelene kadar borcun talep edilemeyeceği, henüz ifa zamanı gelmemiş bir borcun talep edilmesi halinde davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddedileceği, borçlunun borcunu ifa etmeyeceğini vadeden önce beyan etmesi veyahut borcun ifasının imkansızlığının vadeden önce belli olması hallerinin bunun istisnası olduğu, bu sebeple zamansız açılmış olması halinde dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m. 7/2'de yazılı olduğu şekilde maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır. Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış davada esastan ret kararı verilmesi gerektiği yönünde de kararları bulunduğu ve bu konuda birbiri ile çelişen kararlar verildiğinin anlaşılması nedeniyle içtihatların birleştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
3. Öğretinin Karar'a ve Karar'a Konu Hususa Yaklaşımı Doğrultusunda Karar'ın Değerlendirilmesi
Karar'da vadesi gelmemiş alacaklar bakımından bir dava açılması halinde işbu davanın esastan mı yoksa usulden mi reddedileceği ve bu ret kararına bağlı olarak davacı taraf aleyhine hükmedilecek vekalet ücretinin nispi mi yoksa maktu mu olması gerektiği ele alınmıştır. Karar'ın ele aldığı müeccel alacaklar bakımından açılan davalar, öğretide ve yargı kararında "zamansız dava, erken dava, mevsimsiz dava" şeklinde isimlendirilmektedir3 .
Üstündağ, hakkın henüz doğmamış olmasının dava şartına değil davanın esasına ilişkin bir savunma teşkil edeceğini belirtmiş4 ve dava şartlarını maddi hukuka ilişkin ve usul hukukuna ilişkin dava şartları olarak ikiye ayırarak bir hak veya borcun talep edilebilir olmasını maddi hukuka ilişkin dava şartları arasında değerlendirmiştir5 . Yazara göre, müeccel alacaklar ile şarta bağlı alacaklarda, alacaklının şartının gerçekleşmesinden veya vadenin gelmesinden önce bir talep hakkı mevcut olmadığından bu noktada eda davası açılamayacağı ancak tespit davası açılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca yine yazara göre, vadenin varlığına rağmen henüz vadesi gelmemiş bir alacak için açılmış olan bir davanın usuli bir hükümle reddedilmesi gerektiği, ancak bu usuli reddin hukuki yarar yokluğundan ziyade maddi hukuka ilişkin dava şartlarına dayandırılmış olması gerektiği belirtilmiştir.
Postacıoğlu/Altay'a göre ise müeccel alacaklar ile şarta bağlı alacaklar, şartın gerçekleşmesinden veya vadenin gelmesinden önceki süreçte alacaklının bir talep hakkı mevcut olmadığından eda davasına konu edilemeyecek olsa da alacaklının tespit davası açmada hukuki yararı bulunabileceğinden tespit davası açabilmesi mümkündür6 . Ayrıca, alacağın vadesinin gelmediği durumlarda vadenin gelmediğini ve bu nedenle hukuki yararın bulunmadığını yargılama esnasında davalı taraf ileri süreceğinden bu hususun adeta bir defi niteliğinde olduğu ve mahkemece re'sen dikkate alınamayacağı ifade edilmektedir.
Karar verildikten sonra Karar'ın değerlendirmesi ile ilgili yayınladığı bir yazıda Özekes, muacceliyet kavramının ifa zamanına ilişkin bir maddi hukuk kavramı olduğunu ve bu nedenle muacceliyetin dava şartlarından hukuki yararın kapsamına alınarak yargılamanın başında çözülmesi gereken usuli bir sorun olarak değerlendirilmesinin işbu kavramın içeriği ile bağdaşmadığını, maddi hukuk konularının hukuki yarar içerisinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, muacceliyetin dava şartı olarak kabul edildiği bir senaryoda muaccel olmayan geçersiz bir sözleşmenin, sözleşmenin geçersizliği tartışılmadan önce muacceliyetten davanın reddileceğini, böylece geçersiz bir sözleşmenin sanki geçerliymiş gibi muacceliyet şartına itibar edilmiş olacağını ve geçersiz bir sözleşmedeki muacceliyetin tartışılmış olacağını, yine muacceliyetin dava şartı olarak nitelendirilmesi onun kamu düzeninden olması sonucunu doğuracağından maddi hukukta muacceliyete bağlanan sonuçların da değişimine neden olacağını belirterek maddi hukuk açısından bir defi niteliğinde olan muacceliyetin dava şartı haline getirilmesinin mümkün olmadığını, kaldı ki genel dava şartlarının HMK'da sayıldığını ve bu durumun özel dava şartı niteliği de taşımadığını savunmuştur7 .
Özekes ve Boran Güneysu tarafından yazılan bir başka makalede ise bir talebin vadesinin gelip gelmediği, muaccel olup olmadığının maddi hukuku ilgilendiren bir husus olduğu ve bu durumlarda davanın usulden değil esastan reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır8 . Pekcanıtez/ Özekes/ Atalay ise muacceliyetin usuli değil maddi hukuku ilgilendiren bir mesele olduğunu, bu maddi hukuk meselesinin duruma göre somut olayda açık bir hukuki yarar yokluğu anlamına gelebileceğini ancak muacceliyetin davanın başından saptanabilecek bir durum olmadığını ve duruma göre değişebileceğini belirtmektedir9 .
Bununla birlikte öğretide Budak ve Yağcı, Karar'ın vardığı sonucu isabetli bularak henüz muaccel olmayan bir alacak için açılmış davada mahkemenin ifa zamanının henüz gelmediği gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddedilmesi gerektiğini ifade etmektedir10.
Dava şartları, mahkemenin bir davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için gerekli olup bu şartlardan biri olmadan dava açılması halinde dava açılmış sayılsa da mahkeme dava şartlarının eksikliğini tespit ettiğinde davanın esası hakkında inceleme yapmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verecektir. Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere dava şartının yokluğu, davanın esastan incelenmesine engel olabilecek mahiyettedir. Ayrıca HMK m. 115/1 uyarınca dava şartlarının hâkim tarafından yargılamanın her aşamasında kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekmektedir11.
Karar'da da tartışılan muacceliyet kavramının ağırlıklı olarak maddi hukukta düzenlenmesi ve alacağın henüz muaccel olmaması hususunun maddi hukuk anlamında bir defi olması nedenleriyle muacceliyet kavramının bir dava şartı olarak kabul edilmesi, kavramın niteliğine aykırılık teşkil edecektir. Zira yargılama esnasında defilerin dosyadan açıkça anlaşılması halinde dahi hâkim tarafından resen dikkate alınması mümkün değil iken dava şartları yukarıda da ifade edildiği üzere hâkim tarafından yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınır. Ayrıca dava şartları, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için aranan şartlar olduğundan muacceliyetin dava şartı olarak kabul edilmesi halinde davanın esasına girilmeden önce çözümlenmesi gereken bir husus olacaktır ki bu durum hukukumuzda birçok güçlüğe sebebiyet verecektir12.
Yargıtay'ın çelişkileri ve uyuşmazlıkları gidermek amacıyla kaleme aldığı işbu Karar'da, Özekes ve Boran Güneysu tarafından da edildiği gibi maddî hukuka ilişkin ve ayrıntılı tartışılması gereken bir konu, basit bir yorumla dava şartına indirgenerek karara bağlanmıştır13. Kaldı ki Karar'da ifa, ifa ilkeleri, ifa zamanı, muaccel– müeccel borç, ifa zamanının önemi gibi kavramlar detaylıca açıklanmasına rağmen vadesi gelmeyen alacakların dava edilmesi halinde, dava şartlarından hukuki yararın yokluğu nedeniyle davanın usulden reddedileceğinden adeta bahsedilmiş, tatmin edici hiçbir gerekçeye yer verilmeksizin bir sonuca varmaya çalışılmıştır. Her ne kadar Yargıtay çelişkileri gidermek ve içtihadı birleştirmek amacıyla ilgili Karar'ı ihdas etmiş olsa da doyurucu gerekçelerden yoksun bir şekilde verilen işbu Karar, veriliş amacının tam aksine, hukuki belirsizliklere ve uygulamada zorluklara yol açabilecek bir yaklaşımı ortaya koymaktadır.
SONUÇ
Sonuç olarak, müeccel alacakların dava edilebilirliği, hukuki yarar ve dava şartları kavramlarının sınırlarını belirlemede önemli bir test alanı oluşturmuştur. 18.12.2022 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, bu alandaki belirsizlikleri gidermek amacıyla önemli bir adım olmakla birlikte, içeriğinde yer alan eksiklikler ve tartışmalı yorumlarla yeni hukuki soruların doğmasına da yol açmıştır. Kararın, yargı kararlarında bir birliktelik sağlamayı hedeflediği açık olsa da, doktrin ve uygulamada daha kapsamlı değerlendirmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda, hukuki yarar ilkesinin ve muacceliyet kavramının doğru yorumlanması, gelecekteki uyuşmazlıkların çözümünde kritik bir rol oynayacaktır.
Footnotes
1 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 18.02.2022 tarih ve E. 2019/5, K. 2022/1 sayılı kararı (04.11.2022 Tarihli, 32003 sayılı Resmî Gazete).
2 04.02.2011 tarihli ve 27836 sayılı Resmî Gazete.
3 Muhammet ÖZEKES, Nilüfer Boran GÜNEYSU, "Mevsimsiz (Zamansız/Erken) Davanın Yargı Kararları Kapsamında Değerlendirilmesi", İstanbul Hukuk Mecmuası, 2023, s. 865-866.
4 Saim ÜSTÜNDAĞ, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 2000, s. 281.
5 ÜSTÜNDAĞ, a.g.e., s. 283-285.
6 İlhan E. POSTACIOĞLU, Sümer ALTAY, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul 2015, s.225
7 Muhammet ÖZEKES, "Muaccel Olmayan Alacak İçin Açılan Dava Usûlü mü Esası mı İlgilendirir? Yargıtay'ın Konuyla İlgili Çok Yeni Bir İBK Üzerine Kısa Değerlendirme (Erişim Tarihi 18.12.2024) https://www.hukukihaber.net/muaccel-olmayan-alacak-icin-acilan-dava-uslu-mu-esasi-mi-ilgilendirir-yargitayin-konuyla-ilgili-cok-yeni-bir-ibk-uzerine-kisa-degerlendirme
8 ÖZEKES, BORAN GÜNEYSU, a.g.m., s. 881 vd.
9 Hakan PEKCANITEZ, Oğuz ATALAY, Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2023, s. 216-217, dn. 10.
10 Ali Cem BUDAK, Mustafa Okan YAĞCI, "Mevsimsiz Dava: Davanın Vaktinden Önce Açılması", Adalet Dergisi, 2023, s.17-46, s. 40-43; Yazarlar her ne kadar vadesi gelmemiş alacaklar için açılan bir davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesini isabetli bulsa da hukuki yarar kavramına ilişkin olarak Karar'da yer alan "bu dava şartının davanın açıldığı anda mevcut olması gerektiği, bu konudaki eksikliğin giderilmesi için beklenilemeyeceği ve bu şartın sonradan tamamlanamayacağı" şeklindeki tespitlere katılmadıkları ifade edilmektedir.
11 Servet KANTARCIOĞLU, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 115. Maddesi Çerçevesinde Medeni Usul Hukukunda Dava Şartlarının İncelenmesi, İstanbul 2024, s. 112.
12 KANTARCIOĞLU, a.g.e., s. 113.
13 ÖZEKES, BORAN GÜNEYSU, a.g.m., s. 904.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.