Dijital ekonominin vergilendirilmesi, bilindiği üzere tüm dünyada sıcak bir gündem maddesi. Konu uluslararası düzlemde sıkça ve hararetli olarak tartışılırken ülkeler yerel düzenlemeleri ile uluslararası uzlaşıyı beklemeden dijital şirketleri vergilendirmeye başlanmış durumda. Türkiye'de de bunun için atılmış adımlar bulunuyor ki bunlardan biri, muhatap olan herkesçe malum olduğu üzere, internet ortamında verilen reklam hizmetlerinde uygulanan stopaj.

Kısaca, dijital reklam stopajı olarak ifade bulan bu vergilendirme, tüm tartışmalara ve hukuki itirazlara rağmen yapılan yasal düzenlemeler ile 2019 yılında uygulanmaya başladı.

Bu vergilendirmede amaçlanan her ne kadar, Google, Facebook, Instagram, Twitter vb. platformlarda verilen reklam hizmetlerine ilişkin olarak, bahsi geçen yurt dışında mukim firmalara Türkiye'den yapılan ödemelerde %15 oranında vergi kesintisi yapılması ve bu yükün yurt dışında mukim online reklam hizmeti sağlayıcısı tarafından karşılanması ise de tabii ki pratikte durum böyle olmadı. Kimi online reklam sağlayıcı şirketler, başta bu yükü üstlenirken, sonradan yaptıkları bildirimler ile bu yükü, Türk firmaların üzerine bırakıverdi.

Uygulamada işin mali yükü üzerinden tartışmalar devam ederken diğer taraftan öngörülen bu vergilendirmenin hukuka aykırı bir vergilendirme olduğu su götürmez bir bakış açısı olarak ortada duruyordu. Türk firmaların bu vergiyi sorumlu sıfatıyla ödüyor olması ve "başkası adına" ödediklerini düşündükleri bir vergi için "devlet ile karşı karşıya gelme" noktasındaki çekinceleri sebebiyle, başta sadece sınırlı sayıda Türk şirketi konuyu yargıya taşıma yönünde karar kıldı.

Bu şirketler tarafından başlatılan yargılama sürecinde ise ilk derece vergi mahkemelerinin değerlendirmeleri, 2019 yılı sonlarına doğru alınmaya başlandı. Bu aşamada yargının yorumu, vergi sorumlusu Türk Firmalar lehine oldu. Bu sonuçla birlikte, geçen süreç içerisinde konunun yargıya taşınma oranı oldukça arttı.

Peki, yargılama aşamasında şu ana dek neler tartışıldı? Davacı konumundaki vergi sorumlusu Türk firmalar basitçe, verginin asıl mükellefi olan online reklam hizmeti sağlayıcılarının mukimi olduğu ülke ile Türkiye arasında akdedilen Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması hükümleri dahilinde, Türkiye'nin bu şirketlerin ticari kazançlarını vergilendirme hakkı olmadığını ve gelir elde edenin gelir bakımından birincil vergi yükümlülüğüne sahip olmaması durumunda, sorumlu sıfatı ile vergi kesintisi yapma yükümlülüğünün de bulunmadığını ileri sürdü. Buna karşı vergi idaresi tarafından temelde iki savunmada bulundu: (i) Türk firmalar vergi sorumlusudur ve bu sebeple dava ehliyetleri yoktur; (ii) Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları hükümleri dahilinde Türkiye'nin bu şirketleri vergilendirme yetkisi vardır; zira bu şirketler tarafından işletilen ve Türkiye'den erişim sağlanabilen web siteleri birer "dijital işyeri"dir. Bize göre, vergi idaresinin bu iki argümanının sağlam bir hukuki bir temeli olduğundan bahsetmek pek olası değil. Bu noktada, ilk derece vergi mahkemelerince bu savunmaları elimine eden hukuki gerekçeler ortaya koyulmak sureti ile azımsanamayacak kadar çok sayıda karar tesis edildiğini ve bu kararların istinaf mahkemelerince de hukuka uygun görüldüğünü tecrübe ediyoruz.

İlk derece vergi mahkemelerinin yargılama sürecinde, oldukça kısıtlı sayıda olmakla birlikte aleyhe tesis edilen kararlar da mevcut; ancak bu kararlar, istinaf mahkemelerine intikal ettiğinde sürecin yine vergi sorumlusu Türk firmalar lehine dönmeye başladığını görüyoruz. Belirtmek gerekir ki tutarsal sınırlar sebebi ile elbette konu Danıştay nezdinde de değerlendirilecektir. Her ne kadar Danıştay'ın konuya yaklaşımını merak etsek de görüşümüz, Danıştay nezdinde de sürecin davacılar lehine devam edeceği yönünde.

Baştan itibaren hukuki zemini itirazlara konu olan bu vergiye ilişkin asıl beklenti, dijital reklam stopajının rafa kaldırılması yönünde ancak böyle bir değişim hiç olmayabilir ya da zaman alabilir. Bu durumda, yeni bir yasal gelişme olmadıkça uygulamasına devam edilecek olan dijital reklam stopajında, bu vergiye muhatap olan her şirket için, verginin terkini ve ödenen tutarların iadesi için işletilebilecek yollar mevcut. Bu kapsamda, gelecek dönemler için uygulanabilecek iki seçenek var; bunlardan ilki vergiyi hiç beyan etmemek, diğeri ise her ay ihtirazi kayıtla beyan edip dava yoluna başvurmak. Fakat bu vergiyi hiç beyan etmeyip, bir vergi incelemesine ve böyle bir inceleme sonucunda bir vergi tarhiyatına (vergi ziyaı cezası ve gecikme faiziyle birlikte) muhatap olma riskini zamanaşımı süresi boyunca taşımaktansa muhtasar beyannamelerin ihtirazi kayıtla verilmesi ve konunun yargıya taşınması sonucunda tesis edilen lehe kararlar üzerine beyanın bırakılması çok daha güvenli bir seçenek olarak ortada duruyor.

Öte yandan, geçmiş dönemlerde beyan edilmiş ve fakat dava konusu edilmemiş tutarlar mevcut ise, bunlar için de geç kalınmış değil. Öncelikle idari bir terkin ve iade süreci yürütülüp ardından konuyu yargıya taşımak hala mümkün.

Av. Zeynep Kılavuz

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.