Günümüzde çok yaygın olan bir kanı, eşlerin kanuna uygun bir şekilde akdetmiş oldukları mal rejimi sözleşmesi sonrasında, eşlerden birinin ölümü üzerine, sağ kalan eşin kanuni mirasçılığının da etkileneceğidir. Ancak önemle vurgulanmalıdır ki, kanuni mirasçılık sıfatı ile mal rejimine bağlı olarak edinilen haklar birbirinden ayrı konulardır. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi veya seçimlik mal rejimlerinden birinin tercih edilmesi sonrası eşlerden birinin ölümü halinde, sağ kalan eş açısından meydana gelebilecek ihtimalleri değerlendirecek olur isek;

Evlilik birliği kurulmadan önce ve/veya devam ederken eşlerin, sahip oldukları malvarlığı üzerindeki hak ve yükümlülükleri ile evlilik son bulduğunda bu değerler üzerindeki tasarrufları düzenleyen kurallar bütününe mal rejimi, uygulanacak mal rejiminin seçimi ve/veya değiştirilmesi amacına yönelik hukukî işleme ise Mal rejimi sözleşmesi denir. Mal rejimi sözleşmesi evlilikten önce veya evlilik devam ederken ivazlı veya ivazsız yapılabilir.

Ehliyet açısından TMK'nun 204. maddesinde yer aldığı üzere, mal rejimi sözleşmeleri ayırt etme gücüne sahip olanlar tarafından yapılabilir. Küçükler ve kısıtlılar ise mal rejimi sözleşmesi akdedebilmek için, yasal temsilcilerinin rızasını almak zorundadır. Mal rejimi sözleşmesi yapabilmek için fiil ehliyeti aranmamış, ayırt etme gücüne sahip olunması yeterli görülmüştür. Bu anlamda ayırt etme gücünün kişinin akla uygun

şekilde davranma ve fiillerinin sebep ve sonuçlarını kavrayabilme yeteneğini ifade ettiği de belirtilmelidir. Şayet eşler veya nişanlılar, mal rejimi sözleşmesi yapmalarının sebep ve sonuçlarını algılayabilecek şekilde davranabilme yetisine sahiplerse, ayırt etme güçlerinin bulunduğu kabul edilecektir.1

Her hangi bir mal rejimi sözleşmesi yapılamaması halinde yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerliliğini sürdürecektir.

Miras hukuku açısından; kanuni mirasçılık, miras bırakanın iradesine bağlı olmayan ve miras bırakanın ölümü üzerine doğrudan kanundan kaynaklanan statüsüdür. Kanuni mirasçılık TMK md. 495-501 arasında düzenlenmiştir. Kanunun ilgili maddeleri kapsamında yasal mirasçılar, miras bırakanın kan hısımları, evlatlık ve altsoyu ile sağ kalan eştir. TMK sisteminde kan hısımlarının yasal mirasçı olmasının temelini zümre sistemi oluşturur. Medeni Kanun'a göre murisin ölümü ile mirasta mal paylaşımında üç dereceli bir zümre sistemi vardır. Mirasta mal paylaşımı sırasında kanuni mirasçı sıfatıyla hak sahibi olabilmek için üç dereceden (zümreden) birinde yer almak gerekir. Kanuni mirasçıları belirlemek için oluşturulmuş derece sisteminin temel özellikleri şu şekildedir:

1. Bir önceki derecede (zümrede) mirasçı olması bir sonraki zümrenin mirasçı olmasını engeller. Örneğin, birinci derecede kanuni mirasçılık hakkına sahip altsoy (çocuklar) varsa, ikinci derecede kanuni mirasçılık hakkına sahip olan miras bırakanın anne ve babası miras hakkına sahip olamaz.

2. Zümre içinde ön sıradaki mirasçı, bir alt sıradaki mirasçının mirasçılığını engeller.

3. Zümre başları ve kök başları hayatta ise altsoyları mirasçı olamaz.

Derece sistemi nedeniyle mal paylaşımına birinci dereceden başlanır. Birinci derece mirasçılar yoksa sırasıyla ikinci ve üçüncü derece mirasçılar arasında paylaşım yapılır. Kanuni mirasçılardan olan miras bırakanın

eşi ise her dereceyle birlikte belirli oranlarda miras hakkına sahiptir.

Eşlerin birbirine mirasçılığı bakımından kaçıncı zümre ile birlikte ölen eşe mirasçı olduğu önem arz etmektedir. TMK md. 499 hükmü sağ kalan eşin yasal miras payı düzenleme altına alınmıştır. TMK md. 499 uyarınca;

1. Eş, miras bırakanın çocuklarıyla beraber mirasçı olduğunda miras payı, tüm mirasın ¼ ü olmaktadır.

2. Eş, miras bırakanın anne-babasıyla beraber mirasçı olduğunda miras payı ½ olmaktadır. Bu durum mirasbırakanın altsoyunun olmaması ve anne babasının veya bunlardan birinin hayatta olması, ana baba ölü ise mirasbırakanın kardeşlerinin olması halini kapsamaktadır.

3. Eş, miras bırakanın yansoy ve kuzenleriyle beraber mirasçı olduğunda ise miras payı terekenin ¾ 'ü olmaktadır. Sağ kalan eş mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olunması bu ihtimal dahilindedir.

4. Şayet ölen eşin yansoy ve kuzenleri de hayatta değil ise mirasın tamamı eşe kalacaktır.

Miras bırakanın sağ kalan eşi olarak yasal mirasçı sıfatının kazanılabilmesi için, miras bırakanın öldüğü anda evlilik ilişkisinin kurulmuş ve devam ediyor olması gerekir. Bu anlamda TMK md. 181 uyarınca, eşlerin kanuni mirasçılık sıfatları boşanma davasının kesinleşmesi veya ölüm ile sona erecektir. Boşanma halinde, mal paylaşımı tarafların tercih ettiği rejime göre gerçekleştirilecek ve mirasçılık sıfatı sona erecektir. Ölüm halinde ise, öncelikle tercih edilen mal rejimine göre sağ kalan eş açısından mal paylaşımı/tasfiye gerçekleştirilmeli, sonrasında murisin kalan malı üzerinde, sağ kalan eş yararına kanuni miras payı hesaplanmalıdır.

O halde, sağ kalan eşin, murisin kalan malvarlığı üzerinde hem mal rejiminden doğan alacağı hem de miras payına bağlı

mirasçılık hakkı olabilir. Belirtmek gerekir ki, eşin miras payının belirli bir kısmı kanunen korunan (üçüncü kişilere bırakılamayan) saklı payıdır. Mal rejiminden doğan alacak ise, evlilik birliği kurulurken seçilen veya sonrasında mal rejimi sözleşmesiyle tercih edilen mal rejimine göre belirlenecektir.

Mal rejimi sözleşmeleri belirli geçerlilik şartlarının sağlanması halinde taraflar arasında akdedilerek hüküm ve sonuçlarını doğurabilecektir. Geçerli bir şekilde akdedilen mal rejimi sözleşmelerinin hüküm ve sonuçlarını doğurması ile eşlerin kanuni mirasçılık sıfatları etkilenmez. Diğer bir ifade ile eşlerin mal rejimi tercihleri mirasçılık sıfatını ortadan kaldıran bir düzenleme getirmemektedir. Tercih edilen rejim, sağ kalan eşe öncelikle mal tasfiyesinin sağlanması hakkını verebilir ancak hiçbir şekilde mirasçılık sıfatını ortadan kaldırmaz/etkilemez. Şayet taraflar birbirlerinin mirasçılık sıfatlarını da ortadan kaldırmak istiyorlarsa o takdirde geçerlilik şartlarını taşıyan ölüme bağlı tasarruflardan vasiyetname düzenlemek veya miras sözleşmesi akdetmek gibi yolları tercih etmelidir. Ancak önemle vurgulanmalıdır ki, Türk hukuku kapsamında eşe saklı pay hakkı tanınmış, dolayısıyla salt vasiyetname düzenlemek suretiyle eşin miras payı üzerinde mevcut bulunan saklı payına tecavüz edilme ihtimali de ortadan kaldırılmıştır..

Sağ kalan eş altsoy ile mirasçı olmuşsa yasal miras payının tamamı saklı payıdır. Sağ kalan eş anne ve baba ile mirasçı olmuşsa yasal miras payının tamamı saklı payıdır. Sağ kalan eş tek başına veya büyük anne ve büyük babalar ile mirasçı olmuşsa yasal miras payının ¾ ü saklı payıdır. Şayet eşler mirasçılık sıfatlarını ortadan kaldırmayı arzu ediyorsa mirastan feragat sözleşmesi yapmaları gerekmektedir. Bu sözleşme mirasçının saklı pay ve miras hakkından vazgeçmesi sonucunu doğurur.

Sonuç olarak, eşin mirastan pay almaması, tarafların aralarında akdettikleri mal rejimi sözleşmesiyle değil, resmi vasiyetname şeklinde ve/veya mirastan feragat sözleşmesi yapılmasıyla mümkündür. Ancak bu halde, eşlerin birbirlerine karşı mevcut olan kanuni mirasçılık hakları son bulur. Aksi halde, sadece mal rejimi sözleşmesi yapılarak mal ayrılığı rejiminin tercih edilmiş olması, mal rejiminin tasfiyesi ile ilgili olup, eşlerin birbirine mirasçılığı bakımından hukuken hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

Footnote

1. KİRAZ, Betül, MAL REJİMİ SÖZLEŞMELERİ, İSTANBUL, Haziran 2019, T.C. TURK-ALMAN UNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTUSU ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI Yüksek Lisans Tezi, s. 24

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.