Günümüz dünyasında şirketlerin en çok önem verdiği konulardan biri markalaşma, marka değerinin korunması ve kısaca şirkete ait bir "markanın" piyasada tanınırlığının arttırılması, geliştirilmesi ve bir şirket varlığı olarak korunmasıdır. Tüketiciler genelde şirketin faaliyetlerini ve kalitesini markası ile özdeşleştirdikleri için marka gibi bir varlığın hukuki koruması da bir o kadar önem arz eder. Kural olarak marka koruması tescille sağlanır. Dolayısı ile markanın piyasaya arz edileceği ülkede tescili önemlidir. Bununla birlikte, marka koruması ülkeselliğe tabi olduğu için, markasına yurtdışında da koruma sağlamak isteyen kurumlar, uluslararası tescil mekanizması ile istedikleri ülkede, hatta bazı uluslararası anlaşmalar uyarınca toplu olarak birden çok ülkede korumaya başvurabilirler. Öte yandan, markasının doğuşu, geliştirilmesi, bilinirliğinin sağlanması gibi faaliyetlere halihazırda para ve emek harcamış, markayı yıllardır bilfiil kullanan bir firma, onun tescilini atlamış olabilir. Hatta bu durumda bir üçüncü kişi aynı markayı tescil ettirmiş ve ilk hak sahibi firmadan kullanımın durdurulmasını talep ediyor olabilir. Bu yazımızda bu gibi tescili ihmal edilmiş markalar için yararlanılabilecek herhangi bir hukuki yol var mıdır sorusunu ele almak istiyoruz.

Öncelikle, mevzuatımızda marka koruması 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ("SMK") ve ikincil mevzuatına tabiidir. Marka, bir firmanın mal ve hizmetlerinin rakiplerinden ayırt edilmesini sağlayabilecek ve sicilde gösterilebilecek her türlü sözcük, işaret, şekil, ses, biçim ve işaret olabilir. Tescil başvurusu kabaca, (i) firmanın başvuruyu eksiksiz yapması, (ii) markanın Türk Patent ve Marka Kurumu ("TPMK") tarafından incelenmesi ve yayımlanması (iii) 3. kişilerden yayıma herhangi bir itiraz yapılmaması (veya yapılan itirazın nihai olarak reddedilmesi) ve (iv) ilgili tescil ücretinin ödenmesi aşamalarını takip eder. Bunun sonucunda marka başvurusu tescil edilerek sicile kaydedilir ve TPMK Bülteninde yayımlanır. Marka sahibi marka korumasından başvuru tarihinden itibaren yararlanmaya başlar. Tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıldır ve onar yıllık sürelerle yenilenir.

SMK Madde 7/2 uyarınca, "marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir". Marka sahibi, izinsiz olarak yapılması hâlinde; (i) tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılmasını önleyebilir; (ii) tescilli marka ile benzer olan ve halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme veya karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılmasını önleyebilir. Ayrıca, tescilli markanın tanınmışlık düzeyi çok yüksekse, kendisi ile aynı mal ve hizmet grubuna girmese dahi, kendisininkine benzer markaların kullanılmasının engellenmesini talep edebilir. Görüldüğü üzere, marka koruması sahibine önemli haklar sağlamaktadır.

Bununla birlikte kanun koruyucu, yıllardır kullandığı markasını tescil ettirmemiş ve fakat ilgili markayı piyasada bilinir hale getirmiş bir kişiyi de bazı şartlar dahilinde koruyabilmektedir. Bu kişiyi gerçek hak sahibi olarak adlandırırsak; gerçek hak sahibi için önemli olan nokta, elinde uzun yılları kapsayan, markanın onun tarafından tanınır hale getirildiğine ilişkin kanıtların çokça yer almasıdır.

Gerçek hak sahibinin başvurabileceği hukuki dayanaklarından biri, SMK Madde 6'da yer alır. Buna göre, gerçek hak sahibinin haklarından biri, markanın TPMK nezdinde tesciline karşı nispi bir ret nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki; ilgili hüküm uyarınca, "başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir". Dolayısı ile kanun koyucu, tescilsiz ancak hali hazırda piyasada kullanılan markanın gerçek hak sahibine, 3. kişi tarafından yapılacak tescili engelleme hakkı tanımaktadır. Bu hakkın kullanılabilmesi için temel kriter, söz konusu markanın ayırt edici bir nitelik kazanmış olması ve marka bilinirliğini sağlamış olmasıdır.

Bunun yanı sıra, markaya itiraz hakkı kaçırılmış ise, SMK Madde 25 uyarınca, tescilsiz markanın gerçek hak sahibi, üçüncü kişi tarafından tescil gerçekleştirilmiş olsa bile, kendi hak sahipliğini kanıtlamak suretiyle, bu sefer markanın terkini için hükümsüzlük davası açabilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen 5 yıl boyunca sessiz kalmışsa, bu süreden sonra hükümsüzlük davası açamaz. Bu durumun istisnası, sonraki tarihli marka tescilinin kötü niyetli yapılmış olmasıdır; bunun ispat edilmesi şartı ile 5 senelik süre limiti uygulanmayacaktır.

Tescilsiz marka sahibi, yukarıda sayılan marka korumalarına başvurmanın yanı sıra, genel hüküm niteliğinde olması hasebiyle daha zayıf bir koruma da olsa, Türk Ticaret Kanunu ("TTK") haksız rekabet hükümlerine de dayanabilir. Haksız rekabet fiillerinden biri başkalarının iş ürünlerinden, faaliyetlerinden veya işlerinden dürüstlüğe aykırı olacak şekilde yararlanmak, bunlarla karışıklığa yol açabilecek faaliyetlerde bulunmaktır. Dolayısı ile bu tarz bir uygulama hukuk tarafından korunamaz. Buna paralel olarak, tescilsiz markayı kullanan gerçek hak sahibi, markayı kendisinden önce tescil ettirmiş yeni hak sahibine haksız rekabet hükümlerini ileri sürerek başvurabilir, bu faaliyetlerin durdurulmasını, durumun düzeltilmesini ve zararı doğmuşsa bunun tazminini talep edebilir. Öte yandan haksız rekabet korumasının marka korumasına göre daha zayıf bir iddia olacağını da belirtmek isteriz.

Görüldüğü üzere, dürüstlük kuralı gereği, marka tescil edilmemiş olsa dahi, gerçek hak sahibinin bazı şartlar altında korunması mümkün olabilmektedir. Öte yandan, bu durum gerçek hak sahibi için kolay ispatlanabilir bir iddia değildir. Gerçek hak sahipliği iddiasının uzunca bir döneme yayılan ve markanın kendisi tarafından piyasada bilinirliğini oluşturan bilgi, belge ve kanıtların sunulması gerekecektir. Dolayısı ile bir şirket için büyük öneme haiz bulunan bir markanın, hukuk arenasında tam anlamıyla bir korumaya sahip olabilmesi, 3. kişilerin olası tecavüzlerine karşı korunabilmesi, ispat güçlükleri ve hak mahrumiyetleri yaşanmaması adına söz konusu markanın TPMK nezdinde usulünce tescil edilmesini ve bültende yayımlanarak, aleniyetin sağlanmasını öneririz.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.