ARTICLE
16 May 2025

Yeni ABD Gümrük Vergileri Aşırı İfa Güçlüğü Olarak Kabul Edilebilir mi?

GP
Guleryuz Partners

Contributor

We are Güleryüz Partners, an Istanbul based law firm, offering high-quality legal services to domestic and multinational clients. Our team consists of energetic young professionals led by talented partners with strong academic backgrounds at prestigious universities in the USA, UK, and Germany, coupled with vast market experience exceeding a decade at top tier Turkish law firms. Our practice ranges from complex disputes to sophisticated M&A and finance transactions. We provide niche legal services in a wide range of legal areas such as litigation and dispute resolution, local and cross border M&As, banking, finance and capital markets, venture capital investments and start-ups, and compliance and corporate governance. We heavily invest in our pro bono projects in Turkiye and work together with institutions, foundations, and other organizations to provide legal advice to the persons in need of help. We also pride ourselves on fostering and promoting a diverse, equitable and inclusive work environment.
Nisan 2025 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri ["ABD"] Başkanı Donald Trump tarafından yayımlanan 14257 sayılı...
Turkey International Law

1.Giriş: Yeni Bir Ticari Gerçeklik mi?

2 Nisan 2025 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri [“ABD”] Başkanı Donald Trump tarafından yayımlanan 14257 sayılı “Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük ve kalıcı mal ticareti açıklarına katkıda bulunan ticaret uygulamalarını düzeltmek amacıyla, ithalatı karşılıklılık esasına dayalı gümrük vergisi ile düzenlenmesi” konulu Başkanlık Kararnamesi ile [“14257 Sayılı Kararname”], ABD'nin ticaret ortaklarına karşı “karşılıklılık esasına dayanan” yeni gümrük vergileri yürürlüğe girdi. Bu kapsamda, tüm ithalatlara %10'luk ek bir ad valorem vergi uygulanırken, bazı ülkelerden yapılan ithalatlarda bu oran %11 ile %50 arasında değişmesi kararlaştırıldı. 14257 Sayılı Kararname yayınlanmasından bu yana, birçok ekonomist, devlet başkanı ve ticari aktörün gündeminde yer almaktadır. Özellikle ABD ile doğrudan veya dolaylı ticari ilişkisi olan Türk şirketleri için, mevcut sözleşmelerin yerine getirilmesine ilişkin maliyetler ve operasyonel prosedürler açısından düşündürücü bir durum haline gelmiştir. Şirketler, öncelikle mevcut koşulları anlamaya çalışacakları ve ardından bu durumun ticari ilişkilerinde artık benimsemeleri gereken bir durum olup olmadığını veya ticari bağlarını baştan sona yeniden değerlendirmeyi gerektirip gerektirmediğini tartışacakları bir aşamaya girmektedirler.

2. Yeni Gümrük Vergilerinin Türkiye'deki İhracatçılara ve Tedarik Zincirlerine Etkileri

Yeni ABD gümrük vergilerinden en çok etkilenecek sektörler arasında otomotiv, elektronik, metal ve endüstriyel bileşenler yer almaktadır. Bu sektörlerin tümü Türkiye için kritik öneme sahip ihracat segmentlerini temsil etmektedir. Türkiye ihracatının yaklaşık %68'i bu serbest ticaret anlaşmaları ve AB pazarlarına yöneliktir. Bu da ülke ekonomisini küresel tedarik zincirlerindeki aksaklıklara, özellikle AB'den geçenlere karşı oldukça duyarlı hale getirmektedir. AB menşeli mallara yönelik ABD gümrük vergilerine dolaylı maruz kalma, bölgesel değer zincirlerine katılan veya Avrupalı üreticilere tedarikçi olarak hizmet veren Türk şirketlerini de önemli ölçüde etkileyebilir. Zaman zaman, ülkeler arasındaki ticari ilişkilerden kaynaklanan farklı gümrük tarifeleri ve vergiler gündeme gelmiş ve uzun süredir varlığını sürdürmüştür. Ancak, buradaki durumu farklı kılan, bunun öngörülemeyen bir şekilde ortaya çıkması (ki bu elbette ayrı bir tartışma konusudur) ve taraflar arasındaki ticarette ani bir dengesizliğe yol açabilecek bir durum yaratmasıdır.

14257 sayılı Kararname'nin kendisi de bu ani dengesizlik durumuna açıklık getirmemektedir. Örneğin 2. Bölüm şu yönüyle dikkatleri çekmektedir “These additional ad valorem duties shall apply until such time as I determine that the underlying conditions described above are satisfied, resolved, or mitigated.” (“Bu ek ad valorem vergiler, yukarıda tanımlanan koşulların giderildiği, çözüldüğü ya da hafifletildiği tarafımdan tespit edilene kadar yürürlükte kalacaktır.”) Diğer bir deyişle, 14257 sayılı Kararname ile belirsiz bir tarihte getirilen bu ek vergiler, objektif bir değerlendirmeye tabi olmak yerine, öznel bir değerlendirmeye dayalı olarak herhangi bir zamanda kaldırılması da mümkündür.

Nomura Araştırma Enstitüsü'nün yönetici ekonomisti Takahide Kiuchi de bu soruna dikkat çekerek, 14257 sayılı Kararname için “Trump'ın gümrük vergileri, ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan bu yana öncülük ettiği küresel serbest ticaret düzenini yok etme riski taşıyor,” demiştir.1 Öte yandan, Türkiye açısından değerlendirme yapan bazı ekonomistler ve iş adamları, ABD'nin gümrük vergilerinin doları güçlendirebileceğini ve Türk lirası gibi gelişmekte olan para birimleri üzerinde baskı oluşturabileceğini, döviz kurlarındaki dalgalanmaların Türkiye'nin dış ticaretini dolaylı olarak etkileyebileceğini ve küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıkların Türkiye'nin hammadde ve ara mal ithalatını daha pahalı hale getirebileceğini düşünmektedirler.

Tüm bu değerlendirmeler göz önüne alındığında, bu gelişmelerin Türk şirketleri için taraf oldukları uluslararası sözleşmeler bakımından TBK m. 138 kapsamında bir öngörülemezlik durumu oluşturup oluşturmadığı sorunu akla gelmektedir. Öngörülemezlik durumu oluşturulmaz sonucuna varıldığı durumda, bu ölçekteki dışsal müdahalelerin sıradan ticari riskler kapsamında değerlendirilmesini gerektirir ki, bu yaklaşımın ne kadar gerçekçi olduğu tartışmaya açıktır.

3. Günümüz Küresel Ekonomisinde Öngörülemezlik

Her şey değişirken, gerçekten öngörülemez olan nedir? ABD Başkanı Donald Trump'ın getirmiş olduğu 14257 Sayılı Kararname öngörülemez kabul edilebilir mi? Devletler her zaman politika değişikliklerine gidebilir, özellikle sol-sağ parti değişiklikleri, başkan değişiklikleri akabinde bu daha da beklenen bir durum haline gelmektedir. Tabii ki devletlerin uluslararası arenada ticari aktörleri olan pek çok şirket de bu değişimlerden doğrudan etkilenmektedir. Değişimin olması her zaman mümkündür ve bir ticari risk olarak kabul edilmektedir. Oysa burada 14257 Sayılı Kararname ile aynı anda bir ticari şirketin pek çok alanını etkileyen bir durum oluşmuştur. Yeni gelen gümrük prosedürleri ve belgeleme gerekliliklerindeki değişiklikler nedeniyle teslimat sürelerinin uzaması; yeni uygulanan maliyetleri aktarmak isteyen ABD'li alıcılar veya tedarikçilerden yeniden müzakere baskısı; ithalat maliyet yapılarının artık mutabık kalınan şartlarla uyumlu olmaması nedeniyle ödeme akışlarında aksaklıklar veya ayarlama talepleri. Şirketler, ticaret savaşlarının riskini sözleşmelerinde dolaylı olarak paylaştırıyor mu?

Çoğu durumda, yasal etkiler acil mali sonuçların ötesine uzanabilir. Örneğin, sağlam yeniden müzakere, zor durum veya mücbir sebep hükümleri içermeyen mevcut sözleşmeler, bu yeni önlemlerin yarattığı baskı altında zayıf kalabilir. Her ne kadar ticari aktörler bunu önceden “öngörüp” işbirliklerine mücbir sebep klozları koyuyor olsa da bu durumun bir mücbir sebep; yani aslında tarafların edim dengesini öngörülemez bir biçimde bozan ve aşırı ifa güçlüğüne sebebiyet veren bir durum olup olmadığı net bir cevabı olan bir husus değildir.

Bu tür küresel ekonomik gelişmelerin Türk hukuku, özellikle TBK Madde 138 kapsamında “öngörülemeyen olaylar” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği, hukukçular için açık ve güncel bir soru olmaya devam etmektedir.

4. TBK Madde 138: Öngörülemeyenler için bir çare mi?

Sözleşme hukukunun temel ilkesi ahde vefa olsa da, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan olağanüstü ve öngörülemeyen gelişmeler, taraflar arasındaki edim dengesini ağır biçimde bozabilir. Özellikle sürekli borç ilişkilerinde, bu tür ani değişiklikler bir tarafın aşırı zarar görmesine ve sözleşmenin kurulduğu andaki dengeyi kaybetmesine yol açarsa, işlem temelinin çöktüğünden söz edilerek sözleşmenin uyarlanması, yani tarafların hak ve borçlarında değişiklik yapılması, gündeme gelebilir.

Bu kapsamda uluslararası arenada faaliyet gösteren Türk Şirketleri ya da bir Türk Şirketi ile çalışan yabancı firmalar; katı teslimat, fiyatlandırma veya performans yükümlülükleri bulunan işletmeler; şu soruları soruyor olabilirler: Yeni uygulanan gümrük vergileri zor durum veya mücbir sebep hükümlerini tetikleyebilir mi? Taraflar, ekonomik olarak dengesiz hale gelen sözleşmeleri yeniden müzakere edebilirler mi? Çoğu durumda aslında, gerçekleşen olayın ifayı sadece daha maliyetli hale getirmesini değil, imkânsız hale getirmesini de, gerektirir. Eğer hükümleri varsa, ifanın aşırı derecede külfetli hale gelmesi durumunda tarafların yeniden müzakere talep etmesi mümkündür.

Türk hukukunda, Türk Borçlar Kanunu'nun 138. maddesi, olağanüstü ve öngörülemez olaylar nedeniyle sözleşme yükümlülükleri aşırı derecede ağır hale gelen taraflar için bir çıkış yolu sunmaktadır. Bu hüküm, sözleşmenin dengesini o kadar ciddi şekilde bozan durumlardan bahsetmektedir ki, borçlu bu durumları öngörmüş olsaydı, aynı şartları kabul etmezdi. Ancak, sınır ötesi ticari sözleşmeler bağlamında, özellikle de bozulma savaş, doğal afet veya salgın değil, yabancı bir hükümetin ticaret politikasından kaynaklanıyorsa, neyin “olağanüstü” veya “öngörülemez” olarak nitelendirilebileceği sorusu ortaya çıkmaktadır.

5. İşlem Temeli Gerçekten Çöküyor mu?

ABD'nin son dönemde uyguladığı gümrük vergisi artışları, uluslararası işlemleri daha da karmaşık hale getirmiştir. ABD'li ortaklarıyla istikrarlı, uzun vadeli tedarik anlaşmalarına güvenen Türk şirketleri, şimdi beklenmedik maliyet artışları veya operasyonel çıkmazlarla karşı karşıya kalabilir. Sözleşmenin imzalanmasından çok sonra getirilen bu tür devlet tarafından dayatılan ticaret engelleri, 138. maddede öngörülen olağanüstü olaylar olarak değerlendirilebilir mi? Yoksa bu tür gelişmeler, değişken bir küresel ekonomide her basiretli tacirin öngörmesi gereken ticari riskin bir parçası olarak mı değerlendirilmelidir?

Özellikle uluslararası ticari anlaşmalarda, tarafların belirli bir düzeyde ekonomik ve siyasi risk üstlenmesini beklenir. Ancak aynı zamanda, TBK madde 138 sözleşmenin/işlem temelinin sarsılmaya başladığı durumlar için tasarlanmıştır. TBK 138'e göre, sözleşmenin kurulduğu anda taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan sebeplerle sonradan ortaya çıkarsa ve bu durum sözleşmenin ifasını borçlu açısından dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde ağırlaştırırsa; borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep edebilir. Uyarlama mümkün değilse, sözleşmeden dönme (sürekli edimli sözleşmelerde fesih) hakkı gündeme gelir. Bu koruma, yabancı para borçları da dâhil olmak üzere tüm borç ilişkileri bakımından geçerlidir.

Yargıtay'a göre bu hükmün uygulanabilmesi için dört temel koşulun bir arada bulunması gerekir: i. Olağanüstü durum, sözleşme kurulduktan sonra ve borçlunun kusuru dışında ortaya çıkmalıdır, ii. Bu gelişme, ifayı borçlu aleyhine dürüstlük kuralını ihlal edecek ölçüde ağırlaştırmalıdır iii. Borçlu ya henüz ifada bulunmamış ya da iv. ifayı saklı haklarıyla gerçekleştirmiş olmalıdır. Tüm bu şartlar sağlanmışsa, hâkim müdahalesiyle sözleşmenin yeni şartlara göre yeniden şekillendirilmesi gündeme gelebilir.3 Ancak hâlâ şu sorular yanıt beklemektedir: Ticaret savaşları, devlet politikaları ve döviz bazlı maliyet artışları gibi gelişmeler bu “olağanüstü durum” kapsamında değerlendirilebilir mi? Yoksa bunlar, sözleşme yapan tarafların öngörmesi gereken ticari riskler midir?

Her ne kadar sözleşmelerde öngörülemezlik ilkesi TBK m.138 kapsamında taraflara bir güvence sağlasa da, hangi olayların bu kapsama gireceği uygulamada tartışmalıdır. Örneğin Yargıtay, bazı kararlarında4 bir ülkede ortaya çıkan iç savaş hâlini dahi mücbir sebep veya öngörülemezlik çerçevesinde değerlendirmemiştir. Başka bir kararda ise, bir şirketin sözleşme ilişkisinde bulunduğu firmanın daha sonra ambargo kapsamına alınması TBK m.138 çerçevesinde değerlendirilmiş; ancak ambargonun, borçlunun temerrüde düşmesinden sonra yürürlüğe girmiş olması nedeniyle söz konusu ekonomik yaptırım, ifa engeli veya uyarlama gerekçesi olarak kabul edilmemiştir.

Bu yaklaşımda, olayın gerçekleşme biçimi kadar, sözleşmenin kurulduğu tarihte bu olayın öngörülüp öngörülemeyeceği belirleyici olmaktadır. Eğer sözleşme akdedildiği sırada taraf, mevcut veya gelişmekte olan bir riski öngörebilecek durumda ise, bu riski üstlenmiş sayılır.6 Bu bağlamda, günümüzde küresel ölçekte sıkça değişen gümrük tarifeleri, ithalat kısıtlamaları veya jeopolitik risklerin, ticari hayatın doğal uzantısı mı yoksa öngörülemez nitelikte olağanüstü olaylar mı sayılması gerektiği sorusu gündeme gelmektedir. Sözleşmenin uyarlanabilmesi için aranan olağanüstü hâl koşulu, ekonomik ve hukuki düzenlemeleri de kapsayabilir. Ekonomik kriz, para değerindeki ciddi dalgalanmalar, genel işsizlik, büyük ölçekli banka iflasları, borsa çöküşleri ve yeni vergilerin yürürlüğe girmesi gibi makro düzeyde etkili gelişmeler, olağanüstü hâl kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte sayılmaktadır. Özellikle vergi mevzuatında yapılan ani değişiklikler, uluslararası ticari ilişkilerde taraflar arasındaki edim dengesini önemli ölçüde sarsabilir. Bu tür düzenlemeler, sözleşmenin kurulduğu andaki ekonomik varsayımları temelden değiştirdiği takdirde, işlem temelinin çökmesine yol açabilecek olaylar arasında yer alabilir.7

6. Değerlendirmelerimiz:

Ani döviz kuru değişimleri, devlet arasındaki yeni ilişkiler, yeni gümrük vergileri gibi ekonomik gelişmelerin, teknik uzmanlarca dahi önceden tam olarak öngörülememesi; bu tür olayların sözleşme tarafları açısından öngörülemez kabul edilip edilemeyeceği, ciddi maliyet artışlarına veya ifa dengesizliklerine yol açan yeni vergi ve tarife uygulamalarının, TBK m.138 kapsamında sözleşme temeline yönelik bir sarsılma yaratıp yaratmadığı dikkatle değerlendirilmelidir. Yalnızca sözleşmenin taraflarını etkileyen olağanüstü bir durumun dahi uyarlama için yeterli görülebildiği dikkate alındığında, eğer öngörülemezlik koşulu gerçekleşmiş ve tarafların edimleri arasında ciddi bir dengesizlik oluşmuşsa, 14257 Sayılı Kararname'nin TBK m.138 kapsamında değerlendirilmesinin önünde herhangi bir engel olmayacaktır.

Footnotes

1.  https://tr.euronews.com/business/2025/04/03/ticaret-savaslari-20-trumpin-gumruk-vergileri-turkiye-ve-dunya-duzenini-nasil-etkileyecek - Websiteye son giriş tarihi: 12.05.2025

2. Yargıtay 11. HD., E. 2021/7877 K. 2023/2131 T. 6.4.2023 ; Yargıtay 3. HD., E. 2023/3741 K. 2024/1584 T. 8.5.2024

3. Baysal, B.: Sözleşmenin Uyarlanması, BK m. 138-Aşırı İfa Güçlüğü, İstanbul 2017

4. Yargıtay HGK., E. 2019/58 K. 2022/40 T. 25.1.2022

5. Yargıtay 46. HD., E. 2023/4244 K. 2024/202 T. 17.1.2024

6. Görmez, Mustafa. Konut ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerinde Kira Bedelinin Belirlenmesi ve Uyarlanması. On İki Levha Yayıncılık, 2019.

7. İmamoğlu, Başak Şit. “Yabancı Para Üzerinden Sözleşme Akdetme Özgürlüğünün Sınırlandırılmasına İlişkin 12 Eylül 2018 Tarihli Cumhurbaşkanı Kararı Hakkında Bir Değerlendirme.” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 34. cilt2018, ss. 151-160

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.

Mondaq uses cookies on this website. By using our website you agree to our use of cookies as set out in our Privacy Policy.

Learn More