GİRİŞ
26.07.2023 tarihli ve 23-34/649-218 sayılı kararıyla Rekabet Kurulu (“Kurul”), Türkiye'de faaliyet gösteren çok sayıda teşebbüs hakkında, işgücü piyasasında çalışan ayartmama (non-poaching) niteliğinde centilmenlik anlaşmaları yapmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesini ihlal ettiklerine karar vermiştir. Karar, özellikle işgücü piyasasında yatay rekabetin korunması bakımından emsal teşkil edebilecek niteliktedir.
Karara konu süreç, Yemek Sepeti Elektronik İletişim Perakende Gıda Lojistik A.Ş.'de yapılan yerinde inceleme sırasında, Zomato ve Monitise (Commencis) ile aralarında çalışan ayartmama mutabakatına işaret eden belgelerin elde edilmesiyle başlamıştır. Bu bulgular üzerine yapılan ön araştırma, çok sayıda teşebbüsün çalışan ayartmama yönünde doğrudan ya da dolaylı koordinasyon içinde olduğuna dair ciddi şüpheler doğurmuş ve Rekabet Kurulu tarafından geniş kapsamlı bir soruşturma başlatılmıştır.
Soruşturma sürecinde birçok teşebbüste yerinde incelemeler yapılmış, yazılı savunmalar alınmış ve teknik görüşler toplanmıştır. Kurul, bazı teşebbüslerin yerinde incelemeyi engellediği gerekçesiyle ayrıca idari para cezası uygulanmasına karar vermiştir.
Karar kapsamında hakkında ihlal tespit edilmeyen teşebbüslere yönelik yer verilen değerlendirmeler ile asıl dikkat çekilmesi gereken kısımdır. Kurul'un bu değerlendirmesinde temel aldığı unsurlara baktığımızda:
1. Delillerin Tek Taraflı ve Zayıf Nitelikte Olması
Bazı teşebbüslerde elde edilen delillerin yalnızca tek taraflı çalışan geçişlerine ilişkin olduğu ve bunların karşılıklı bir anlaşmaya işaret etmediği belirtilmiştir. Peak Games nezdinde yapılan yerinde incelemede sadece Yemek Sepeti kaynaklı tek taraflı iletişim yer aldığı, ayrıca bu iletişimin çalışan hareketliliğini sınırlamaya yönelik somut bir eylem içermediği gibi tespitlere yer verilmiştir.
Benzer şekilde, Mynet, Etiya ve N11 gibi teşebbüsler nezdindeki yazışmaların da karşılıklı olmayan, çoğunlukla “bizden personel alma” uyarısı niteliğinde ifadeler içerdiği ancak bunların diğer tarafça kabul edildiğine ya da uygulandığına dair herhangi bir somut emare bulunmadığı ifade edilmiştir.
2. Sistematik ve Sürekli Uygulama İzleniminin Bulunmaması
Kurul, centilmenlik anlaşmalarının hukuka aykırılık oluşturabilmesi için sistematik ve karşılıklı irade beyanına dayanması gerektiğini vurgulamış; oysa bazı şirketlerde rastlanan yazışmaların yalnızca münferit olaylara işaret ettiğini değerlendirmiştir.
Özellikle Google, Yemek Sepeti, Sahibinden ve Valensas gibi şirketlerle ilgili değerlendirmelerde, yazışmaların içerik itibarıyla bir rekabet ihlali anlaşmasına dönüşecek mahiyette olmadığı, yalnızca taraflardan birinin rahatsızlık belirtisi taşıdığı ifade edilmiştir.
3. İlgili Kişilerin Yetki Düzeyi ve Kurumsal Politika İlişkisi
Kurul ayrıca delillerin kaynağı olan kişilerin teşebbüs içerisindeki yetki düzeylerini dikkate almış; bu yazışmaların kurumsal düzeyde alınmış bir kararın ürünü olmadığını değerlendirmiştir. Özellikle işe alım veya insan kaynakları personeli seviyesinde yapılan yazışmaların, şirket politikası seviyesinde bir “anlaşma” oluşturmadığına hükmedilmiştir. Söz konusu iletişimlerin, teşebbüsün üst yönetimi tarafından alınmış sistematik ve bilinçli bir kararın sonucu olduğu yönünde emareye rastlanmamıştır.
Bu yaklaşım, Kurulu'n ihlali yalnızca formel bir yazışma varlığına değil, aynı zamanda davranışın kurumsal olarak sahiplenilmesine ve sürekliliğine bağladığını göstermektedir.
4. Delillerin Doğrudan Rekabeti Kısıtlayıcı Sonuç Doğurmaması
Bazı teşebbüslerde bulunan belgeler, centilmenlik anlaşmalarına dair şüphe uyandırmakla birlikte doğrudan rekabeti kısıtlayıcı bir etki yaratmamıştır. Örneğin:
- Personel geçişine rağmen, maaş seviyelerinin düşmediği ya da
- İşe alımların engellenmediği gibi olgular gözlemlenmiş,
- Bu nedenle ilgili belgelerin rekabeti fiilen sınırladığına dair ikna edici bulgu elde edilememiştir.
SONUÇ
Rekabet Kurulu'nun bu kararında ortaya koyduğu yaklaşım, önceki yıllarda benimsediği delil değerlendirme pratiğine kıyasla daha yüksek bir ispat standardı benimsediğini göstermektedir. Kurul, geçmiş kararlarında kimi zaman yalnızca bir e-postada şirket isminin geçmesini veya çalışan geçişine dair yazışmalardaki soyut ifadeleri dahi ihlal yönünde değerlendirmişti. Bu tür kararlar, ihlalin varlığını destekleyen somut etkiler aranmaksızın yaptırım uygulanmasına neden olmuş, tartışmalı örnekler ortaya çıkarmıştı.
Ancak 23-34/649-218 sayılı bu kararda, Kurul açıkça:
- İhlalin kurumsal bir politika olarak benimsenmesini,
- Sistematik bir uygulama bütünlüğü göstermesini,
- Karşılıklı ve açık irade beyanı içermesini
zorunlu unsurlar olarak kabul etmiş; bu kriterleri karşılamayan durumlarda idari yaptırıma gitmekten özellikle kaçınmıştır.
Bu bağlamda, sadece bir tarafın çalışan geçişine yönelik hoşnutsuzluğunu dile getirdiği veya bireysel insan kaynakları yazışmalarında karşılıklı mutabakat bulunmayan içeriklerin tek başına ihlal için yeterli görülmemesi, rekabet hukukunda ölçülülük ilkesi ve delil temelli denetimin güçlenmesi açısından olumlu bir gelişmedir.
Kurul'un bu yönelimi, hem ihlal kararlarının isabet oranını artırmakta, hem de şirketlerin keyfi biçimde cezalandırılmasının önüne geçmektedir. Bu yaklaşım aynı zamanda teşebbüslerin uyum programlarını somut risk alanlarına yönlendirmesi açısından da daha rasyonel bir çerçeve sunmaktadır.
Öte yandan, bu kararın gelecekte farklı sektörlerde yürütülecek benzer soruşturmalarda yüksek delil standardı ve kurumsal irade kriteri arayışına emsal teşkil edeceği açıktır. Kurul'un bu yeni çizgisi, teşebbüsler açısından hem daha öngörülebilir hem de hukuka daha uyumlu bir uygulama ortamı yaratmaktadır.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.