Garanti Bankası'nın Bonus Programına Tadil Şartı
Rekabet Kurulu ("Kurul"), 12.12.2024 tarihli kararıyla1 Garanti Bankası ile Bonus Programı üyesi bankalar2 arasında imzalanan Bonus Kredi Kartı Program Paylaşımı Sözleşmeleri ("Bonus Sözleşmeleri") bakımından yapılan menfi tespit ve bireysel muafiyet başvurusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bonus Sözleşmeleri'nde yer alan hükümleri inceleyen Kurul, sözleşmede yer alan bazı maddelerin bankalar ve/veya ödeme kuruluşlarının faaliyetleri nezdinde sınırlayıcı nitelikte olabileceğini değerlendirdi. Karar kapsamında aşağıda yer alan düzenlemeler odak noktasına alınarak inceleme yapıldı:
- Hâlihazırda Bonus Programı'na dâhil edilmiş üye işyerlerine diğer banka ve ödeme kuruluşlarının hizmet sunmasının yasaklanması;
- Banka ve ödeme kuruluşlarının; Bonus Programı kapsamında bir banka veya ödeme kuruluşu ile ilişkisi devam eden üye işyeri ile görüşme yapmasının yasaklanması, ilişki sona erdiği takdirde ise hizmet sunabilmeleri için bir aylık bir sürenin geçmesi gerektiği;
- Bonus Programı üyesi bankaların, ortak markalı başka bir kredi kartı programına katılması halinde bunun sözleşme fesih nedeni olması;
- Bankaların Bonus Programı üyeliğinin son bulması halinde, müşterilerine sağladığı Bonus markalı kredi kartlarını 9 aydan kısa bir süre içinde toplaması ve ilgili kartları taksitli işlemler ile ödül puan kazanımına kapatması gerekmesi; ayrıca bu süre içinde müşterilerine Bonus markası taşımayan yeni kredi kartlarını temin etmeleri gerekmesi;
- Bonus markaları kartlar ile yapılan harcamalarının yalnızca Bonus Programı üyesi ilgili bankanın POS cihazından geçirilmesinin zorunlu tutulması;
- Bonus Programı üyesi bankaların, diğer üye bankaların müşterilerini hedef alan kampanyalar yapmasının yasaklanması;
- Ödeme kuruluşlarının, hizmet sunduğu üye işyerlerinde diğer kart programlarını öne çıkarıcı, Bonus markasının daha az avantajlı olduğunu ima eden açıklama ve uygulamalardan kaçınması.
Dosya kapsamında birçok üye işyerinden bilgi alan ve kendisine gelen şikâyet başvurularını inceleyen Kurul, yukarıda ifade edilen düzenlemeler çerçevesinde kredi kartlarıyla tek çekim ödemelere ve taksitli ödemelere ilişkin hizmetler pazarlarında rekabeti sınırlayıcı etkiler doğduğunu belirterek Bonus Sözleşmeleri'nin menfi tespite uygun olmadığı ve grup muafiyetinden de yararlanamayacağı kanaatine vardı. Nitekim Kurul, bankalar ve ödeme kuruluşları nezdinde sınırlayıcı etkiye sahip olan hükümler için bireysel muafiyeti analizi yaparak yukarıdaki sıralamaya uygun şekilde (i), (iii) ve (v). hükümlerin bireysel muafiyetten yararlanabileceği sonucuna ulaştı. Ancak sözleşmede yer alan diğer hükümlerin rekabeti gerekenden fazla sınırlandırdığı ve bu sebeple Bonus Sözleşmeleri'ne bütün olarak muafiyet tanınamayacağına karar verildi. Yine bu doğrultuda aşağıda belirtilen tadillerin yapılması halinde anılan hükümler bakımından da Bonus Sözleşmelerine bireysel muafiyet tanınabileceği karara bağlandı:
- (ii) numaralı hüküm kapsamında:
- Üye işyerlerinin teklif almak istemesi halinde yapılacak görüşmelerin kapsam dışına alınması ve bir aylık bekleme süresinin maddeden çıkartılması;
- (iv) numaralı hüküm kapsamında:
- Programdan çıkan bankaların Bonus markalı kartları değiştirmesi için öngörülen sürenin en az dokuz ay olarak belirlenmesi; bu süre boyunca kartlara taksit ve ödül puan kazanımı yasağı getiren hükümlerin sözleşmelerden kaldırılması;
- (vi) numaralı hüküm kapsamında:
- Bahsi geçen Kampanya sınırlamalarının, yalnızca istikrarlı şekilde ve doğrudan diğer üye bankaları hedef alan kampanyalarla sınırlı olacak şekilde daraltılması;
- (vii) numaralı hüküm kapsamında:
- Ödeme kuruluşlarının Bonus markasının diğer sadakat programlarına kıyasla daha pahalı ya da daha az avantajlı olduğunu ifade etmelerini yasaklayan hükümlerin tamamıyla sözleşmelerden çıkarılması.
Kurul kararı çerçevesinde sözleşmelerin 9 ay içinde tadil edilmesi gerektiği ifade edilmiş, aksi halde Bonus Programı kapsamındaki işbirliklerinin sonlandırılması gerektiği yoksa taraflar hakkında işlem başlatılacağı belirtilmiştir.
Petrol Ofisi-Ege Enerji Ortak Girişimine Koşullu İzin
Rekabet Kurulu,15.08.2024 tarihli kararı3 ile Petrol Ofisi ile Ege Yeni Nesil Enerji Yatırım ve Yönetim A.Ş'nin ("Ege Enerji") biyodizel üretimi alanında faaliyet göstermek üzere kuracağı ortak girişime koşullu olarak izin verdi.
Kurul, hâlihazırda Ege Enerji'nin tek kontrolünde bulunan ve biyodizel üretimi sektöründe faaliyet gösteren DB Tarımsal Enerji ve Sanayi Ticaret A.Ş.'nin ("DB Tarımsal") biyodizel üretimi pazarında hâkim durumda olduğunu belirleyerek işlemin yatay etkilenen pazarlardaki etkilerini inceledi. İnceleme sonucunda, kurulacak ortak girişim ile birlikte Ege Enerji'nin pazarda daha fazla üretim yapacağı ve bu nedenle daha fazla hammadde (bitkisel yağ ve bitkisel atık yağ) talebi oluşturacağı kanaatine varıldı. Bu kapsamda rakiplerin hammaddeye erişimlerinin kısıtlanıp kısıtlanmayacağı değerlendirildi ve hammadde üretiminde gerekli artış sağlanabileceğinden diğer biyodizel üreticilerinin hammaddeye erişiminde bir sorun ile karşılaşmayacağı ifade edildi. Bununla birlikte Kurul, diğer biyodizel üreticilerinin olası fiyat artışları karşısında kapasite artırma imkânlarını da inceleyerek rakip üreticilerin üretimlerini artırarak kurulacak ortak girişim ve DB Tarımsal tarafından izlenecek stratejilere cevap verebileceği kanaatine vardı.
Biyodizel üretimi pazarı ve ilgili pazarların regüle piyasalar niteliğinde olduğu ve EPDK tarafından denetlendiğinin altını çizen Kurul, ortak girişim ve DB Tarımsal'ın rekabeti bozmaya yönelik eylemlerine karşı gerekli tedbir ve müdahalelerin EPDK tarafından uygulanabileceğini belirtti. Nitekim Kurul tarafından yatay etkilenen pazarlarda rekabetin önemli ölçüde kısıtlanmasının söz konusu olmayacağı kanaatine varıldı.
Öte yandan dikey etkilenen pazarlara ilişkin olarak Kurul, Petrol Ofisi'nin faaliyet gösterdiği motorin dağıtım pazarı (alt pazar) ile biyodizel üretim pazarının (üst pazar) dikey ilişki içinde olduğu değerlendirdi. Ortak girişimin üretimini büyük ölçüde Petrol Ofisi'ne tahsis etmesi durumunda, Petrol Ofisi'nin motorin dağıtım pazarında faaliyet gösteren rakiplerine karşı girdi kısıtlaması uygulama imkân ve güdüsüne sahip olabileceği ifade edildi. Bu çerçevede, Petrol Ofisi'nin rakiplerine ürün tedarik etmekten kaçınabileceği ya da onlara kıyasla daha dezavantajlı koşullar sunarak ayrımcı fiyatlama uygulamaya yönelebileceği, bu durumun ise motorin dağıtım pazarındaki rekabeti olumsuz etkileyebileceği belirtildi.
Ayrıca, Petrol Ofisi'nin ortak girişim aracılığıyla rakiplerine ilişkin ticari olarak hassas verilere dolaylı olarak erişim sağlayabileceği, bu verilerin Petrol Ofisi tarafından rakiplerinin rekabet gücünü zayıflatacak şekilde kullanılabileceği ifade edildi.
Anılan rekabetçi endişeler karşısında işlem tarafları, Rekabet Kurumu'na sunulan taahhüt paketi çerçevesinde;
- Petrol Ofisi'nin alt pazardaki rakiplerine asgari bir kota ayrılacağını;
- Petrol Ofisi'ne ayrılacak üretimin azami bir miktar ile sınırlandırılacağı;
- Petrol Ofisi'nin rakiplerine daha dezavantajlı teklif verilmeyeceği; ve
- Petrol Ofisi'nin ortak girişim bünyesindeki ticari verilere erişimini kısıtlayacak şekilde bir bilgi iletişim duvarı (Chinese Wall) kurulacağını
belirtti.
Sunulan taahhütleri işlemin doğuracağı rekabetçi endişeleri gidermekte yeterli gören Kurul, işleme koşullu olarak izin verdi.
Son olarak sunulan taahhütlerin, Petrol Ofisi'nin
BP'nin Türkiye'deki faaliyetlerini devralması
yönünden etkilerini değerlendirilerek ortak
girişim kapsamındaki taahhütlerin diğer
işlem hakkında verilecek karardan bağımsız
olarak rekabetçi endişeleri gidermede yeterli
olduğu ifade edildi.
Akbank, Ziraat Bankası ve Halkbank'a Soruşturma Gerekli Görülmedi
Ankara 17. İdare Mahkemesi ve Ankara Bölge İdare Mahkemesinin kararları4 üzerine Akbank, Ziraat Bankası ve Halkbank hakkında önaraştırma yürüten Rekabet Kurulu, soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verdi.
Hatırlanacağı üzere bu üç banka hakkında, özellikle konut ve taşıt kredisi kullanmak isteyen müşterilerini acentesi oldukları şirketlerden sigorta poliçesi yaptırmaya zorladıkları/yönlendirdikleri iddiasıyla Rekabet Kurumu'na şikâyette bulunulmuştu. Kurul ise 04.03.2021 tarihli kararı5 ile şikâyet kapsamında somut belgeler yer almaması ve iddiaların somut belgeler ile desteklenememesi nedeniyle işlem yapılmasına gerek olmadığına karar vermişti.
İptal istemi ile idarî yargıya taşınan bu karar hakkında Ankara 17. İdare Mahkemesi ret kararı verse de Ankara Bölge İdare Mahkemesi ilk derece mahkemesinin verdiği ret kararının kaldırılması ve Kurul kararının iptal edilmesi yönünde hüküm kurmuştu. Bölge İdare Mahkemesinin vermiş olduğu kararda; şikâyet kapsamında çeşitli internet sitelerinden alınan müşteri şikâyetlerinin ve müşteri ile banka ve sigorta şirketleri arasındaki yazışmaların dosyaya sunulduğu ve şikâyette bulunan rakip şirketin sözleşmelere taraf olmaması nedeniyle somut belge/delil sunması yönündeki beklentinin hayatın olağan akışına aykırı olacağı belirtilmişti. Bu nedenle Kurul'un önaraştırma yapmaksızın vermiş olduğu işlem yapılmasına yer olmadığı kararı yerinde bulunmamış ve ilgili Kurul kararının iptaline karar verilmişti.
Yargı sürecinin ardından şikâyet başvurusunu tekrar incelemeye alan Kurul;
- Aksigorta ile Akbank'ın, Türkiye Sigorta ile de Ziraat Bankası ve Halkbank'ın aynı ekonomik bütünlükte olduğu belirleyerek kartel ya da uyumlu eylem benzeri bir ihlal olmadığı;
- Bankalar ile sigorta şirketleri arasında yapılan dikey anlaşmaların ise piyasada herhangi bir kapamaya yol açacak nitelikte olmadığı;
- Son olarak, her ne kadar Halkbank, Ziraat Bankası ve Vakıfbank, ticari kredi hizmetleri ve konut kredileri pazarlarında hâkim durumun göstergelerinden biri olan %40'ın üzerinde pazar payına sahip olsa da hâkim durumun kötüye kullanılması niteliğinde bir eylem bulunmadığı;
kanaatine vardı.
Nihayet Kurul, Halkbank'a ilişkin olarak müşterilerin bilgisi olmadan müşterilerine sigorta yaptırdığı ve sigorta primlerini banka hesaplarından tahsil ettiği iddiası yönünden bankacılık ve kişisel verilerin korunmasına yönelik düzenlemelere atıf yapmış ve bu tür bir eylemin Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamında bir ihlal teşkil etmeyeceğini değerlendirmiştir.
Sonuç olarak üç banka hakkında başlatılan önaraştırma, soruşturma açılmasına yer olmadığından sonlandırılmıştır.
Frito Lay Standları Rakiplere Açılıyor
Frito Lay hakkında perakende satış noktalarında rakiplerinin faaliyetlerini zorlaştırdığı, satışlarını engellediği ve rakiplerini piyasadan dışladığı iddialarıyla başlatılan soruşturma, Rekabet Kurulu'nun 13.02.2025 tarihli kararı6 ile idari para cezası ve davranışsal tedbirler ile son buldu.
Frito Lay'in paketlenmiş cips pazarında hâkim durumunu sürdürdüğü belirtilen kararda, yalnızca Frito Lay ve Doğuş'un etkin bir dağıtım sistemi olduğu ifade edilerek geleneksel kanalda pazarın duopol bir yapıda olduğu vurgulandı.
Kararda Frito Lay'in sözlü anlaşmalar, indirim uygulamaları ve satış noktalarına sundukları stantlar ile perakende satış noktalarında kendisine münhasırlık sağladığı değerlendirildi. Ayrıca, rakipleri dışlamak ve rakiplerin görünürlüklerini azaltmak adına Frito Lay'in belirli stratejiler geliştirdiği tespit edildi.
Frito Lay'in ihlal niteliğindeki davranışlarını tarihsel ve kronolojik olarak inceleyen Kurul, işbu soruşturma kapsamında eski ceza yönetmeliği ile yeni ceza yönetmeliğinin uygulanması sonucunda uygulanacak cezalar arasında farklılık oluşmayacağını belirterek yeni ceza yönetmeliğini uyguladı.7 Bu kapsamda Frito Lay'e yaklaşık 1.3 milyar TL idari para cezası verildi.
Ancak Kurul, paketlenmiş cips pazarında etkin rekabetin tesis edilmesi için idari para cezası dışında birçok davranışsal tedbirin gerekli olduğu kanaatine vardı. Bu kapsamda Frito Lay'in:
- Distribütörlerince sağlananlar da dâhil olmak üzere, geleneksel kanaldaki satış noktalarına standart satın alma işlemleri dışında sağladığı tüm finansal avantajlar (indirim, ek iskonto, taviz, "Dükkan Senin" puanı gibi uygulamalar) sonlandırması;
- Çalışan prim sistemine, rakip ürünlerin bulunurluğuna veya görünürlüğüne müdahale edilmemesini güvence altına alan bir ön koşul eklemesi, bu kurallara uyum için düzenli bilgilendirme yapması ve şirket içi denetim mekanizmalarının oluşturması
gerektiği karara bağlandı.
Daha dikkat çekici tedbirler ise 200 m2'den küçük satış noktaları bakımından getirildi ve bu tedbirlerin ürünlerin yer aldığı her stantlardaki her sepet/raf bakımından istisnasız şekilde uygulanacağına karar verildi. Bu çerçevede Frito Lay'in uyması gereken tedbir ve yükümlülükler aşağıdaki gibi sıralandı:
- Her satış noktasına en fazla bir adet Frito Lay standı yerleştirilecek, bu standa ek olarak en fazla bir adet tek sıra askı vb. ek teşhir malzemesi kullanılabilecek;
- Satış noktasında rakip üreticiye ait belirli büyüklükte bir stant bulunmaması hâlinde, Frito Lay standının her sepetinde %30'luk kısmın rakip ürünler için ayrılacak; rakip ürünlerin yer aldığı bölüm ayrılacak ve "Bu bölüm rakip cips ürünleri için ayrılmıştır" etiketi konulacak, rakip ürün bulunmadığında ise bu alanın boş bırakılacak;
- Satış noktasında başka bir teşebbüse ait stant bulunsa dahi, kendi standı olmayan diğer rakiplerin talebi üzerine, Frito Lay standının yine %30'luk kısmının bu rakiplere açılması gerekecek;
- Rakip üreticilerin, talep etmeleri hâlinde, standın bütünlüğünü bozmamak şartıyla kendilerine ayrılan bölümdeki marka/reklam alanlarına kendi ürünlerine ait görselleri yerleştirebilecek.
- Frito Lay ve dağıtım kanallarının, rakip ürünlere veya bu ürünlerin stant içindeki yerleşimine ilişkin doğrudan ya da dolaylı hiçbir yönlendirme veya telkinde bulunmayacak.
- Satış noktalarının bu yükümlülüklere uymasını sağlamak üzere Frito Lay'in gerekli sözleşmesel tedbirleri alması ve tüm stant kullanım koşullarını yazılı olarak bildirmesi gerekecek.
Ayrıca kararda tüm yükümlülüklerin yerine 90 gün içinde yerine getirilmesi gerektiği ve stantlara ilişkin bu düzenlemelerin iki yıl sonra tekrar gözden geçirileceği belirtildi.
Elektrikli Şarj İstasyonlarına Yönelik Münhasırlık Uygulamalarına Kurul'dan Kırmızı Bayrak
Rekabet Kurulu,İstanbul-İzmir Otoyolu ("O-5") üzerinde bulunan Oksijen markalı otoyol hizmet tesislerinde elektrikli araç şarj hizmetlerinin sunulması konusunda Otoyol İşletme ve Bakım AŞ ("OİB") ve ZES Dijital Ticaret AŞ ("ZES") arasında gerçekleşen münhasırlık uygulamalarına ilişkin soruşturmayı uzlaşma ve taahhüt mekanizmalarıyla sonuçlandırmıştır.
Kurul, soruşturma kapsamında, OİB ve ZES arasındaki sözleşmesel münhasırlık uygulaması ile ayrımcı davranışlarda bulunmak suretiyle hâkim durumun kötüye kullanılması iddiaları incelemiş, soruşturmayı münhasırlık uygulamaları bakımından uzlaşma, diğer iddialar bakımından ise taahhütle sonuçlandırmıştır.
Uzlaşma ve taahhüt kararlarında yapılan değerlendirmede OİB'nin ve ZES'in O-5'te elektrikli araçlara şarj hizmeti sunulması faaliyeti kapsamındaki eylemleri ve davranışları bakımından OİB'nin faaliyetleri otoyol hizmet tesisleri işletmeciliği pazarında ele alınmıştır. ZES bakımından ise, ilgili ürün pazarı AC hızlı şarj üniteleri hem de DC hızlı şarj ünitelerini kapsayacak şekilde elektrikli araç şarj hizmeti pazarı olarak tanımlanmıştır.
Coğrafi pazar bakımından ise, tüketicilerin diğer sağlayıcılara geçişindeki yüksek maliyetler (otoyol giriş çıkış ücretleri, yakıt giderleri, zaman kaybı vb.) nedeniyle aynı hat üzerinde mevcut sağlayıcıya bağımlı kalmaları sonucunda pazarda bir "kilitlenme etkisi" bulunduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple O-5 otoyoluna giriş yapan kullanıcıların alternatif tesislere ulaşımının ek maliyet ve zaman kaybına yol açması nedeniyle ilgili coğrafî pazar "O-5 İzmir-İstanbul Otoyolu" olarak belirlenmiştir.
Yapılan incelemeler sonucunda, ZES'in O-5 otoyolu üzerinde %100 pazar payına sahip olduğu ve otoyol hizmet tesisleri işletmeciliği pazarında OİB'nin tekel konumunda olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun, elektrikli araç şarj hizmetleri pazarındaki münhasır uygulamaların pazara yeni girişlerin engellenmesine yol açarak tüketici refahını olumsuz etkilediği ve rakip firmaların pazardan dışlanmasına neden olduğu ifade edilmiştir.
Soruşturma kapsamında OİB tarafından aşağıdaki taahhütler sunulmuştur:
- O-5 Otoyolu'nda hiçbir şarj hizmeti sağlayıcısıyla münhasır sözleşme yapılmayacak.
- Oksijen tesislerinde faaliyet gösterecek firmalarla yapılacak sözleşmelerde ayrımcılıktan kaçınılacak.
- Mevcut sözleşmeler belirtilen ilkelere uygun hale getirilecek.
- Bu taahhütlerin yerine getirilmesi 5 yıl boyunca 6 ayda bir Rekabet Kurumu'na raporlanacak.
Rekabet Kurumu ayrıca, İngiltere Rekabet Otoritesi ("CMA") tarafından benzer durumlarda yapılan soruşturmalara da atıfta bulunarak, uzun süreli münhasırlık anlaşmalarının rakip işletmelerin pazara girişini zorlaştırdığına dikkat çekmiştir. Bu doğrultuda, söz konusu uygulamaların rekabeti önemli ölçüde sınırladığı sonucuna varılmıştır. Bu karar sonrası, ilgili tesislerin diğer şarj altyapısı işletmecilerine açılması beklenmektedir.
Uzmanlaşma Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği'ne Güncelleme Geldi!
Rekabet Kurumu tarafından 26 Haziran 2025 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2025/2 sayılı Uzmanlaşma Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ("Tebliğ") ile 2013/3 sayılı eski tebliğ yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Tebliğ, teşebbüsler arasında yapılan üretim veya dağıtıma yönelik uzmanlaşma anlaşmalarının, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesi kapsamında anlaşma ve eylemlerin Kanun'un uygulanmasından muaf tutulabilmesi için gerekli koşulları yeniden belirlemektedir.
Tebliğ ile ile bazı temel kavramlarda hem içerik hem dil açısından güncellemeler yapılmıştır. Örneğin, "potansiyel rakip" tanımı, soyut ihtimaller yerine somut verilere dayalı bir değerlendirme yapılmasını öngörecek şekilde yeniden şekillendirilmiştir. Ayrıca, "dağıtım" kavramı artık sadece lojistik süreçleri değil, ürünlerin ticarileştirilmesini de kapsayacak biçimde daha geniş bir anlam kazanmıştır.
Grup muafiyetinden yararlanabilmek için
öngörülen toplam pazar payı eşiği,
%25'ten %20'ye indirilmiştir. Bu kapsamda,
uzmanlaşma anlaşmasına taraf olan
teşebbüslerin toplam pazar payı, ilgili
ürünlerin yer aldığı herhangi bir pazarda
%20'yi aşmamalıdır.
Eğer söz konusu ürünler, aynı zamanda
taraflardan biri veya birkaçı tarafından
başka bir ürünün üretiminde girdi olarak
kullanılıyorsa, hem ana pazar hem de bu alt pazar
için ayrı ayrı %20 eşiğinin
sağlanması gerekmektedir.
Önceki düzenlemede yalnızca bir yıllık veriler temel alınırken, yeni düzenleme belirli koşullar altında son üç yılın ortalamasının esas alınmasına da olanak tanımaktadır. Bu sayede geçici piyasa dalgalanmalarının etkisinin azaltılması ve daha dengeli değerlendirmeler yapılması hedeflenmektedir.
Tebliğ'de muafiyetin süresine ilişkin yeni esaslar da getirilmiştir. Önceki sistemde %25'i aşan ancak %30'u geçmeyen pazar paylarında farklı geçerlilik süreleri uygulanıyordu. Yeni düzenlemeyle birlikte bu yapı sadeleştirilmiş; başlangıçta %20 eşiğinin altında olan ancak sonradan bu sınırı geçen anlaşmaların, eşik değer ilk kez aşıldığı andan itibaren iki yıl boyunca muafiyetten faydalanmaya devam edebileceği öngörülmüştür.
Yeni düzenleme, yürürlükte bulunduğu tarih itibarıyla eski tebliğ kapsamında grup muafiyetinden yararlanan ancak yeni kurallara uygun olmayan anlaşmalar için bir geçiş süreci tanımaktadır. Bu anlaşmaların, düzenlemenin yürürlüğe girdiği yılı takip eden iki yıl içinde yeni kurallara uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Bu süre zarfında ilgili anlaşmalara Kanun'un 4. maddesi kapsamında yaptırım uygulanmayacaktır.
Rekabet Karşıtı Koordinasyonda Azınlık ve Çapraz Hissedarlıkların Rolü: ABD ve AB Örnekleri
Azınlık ve çapraz hissedarlıkların rekabet hukuku açısından etkileri son dönemde dünya genelinde mercek altına alındığı görülmektedir. ABD'de Blackrock dahil olmak üzere çeşitli varlık yönetim şirketlerine karşı açılan dava ile Avrupa Birliği'nde Delivery Hero ve Glovo hakkında alınan karar, söz konusu azınlık veya çapraz hissedarlık içeren yapıların rekabet karşıtı koordinasyona zemin oluşturabileceğinin sinyalini vermektedir.
ABD - BlackRock Davası
ABD'de birkaç eyalet tarafından birbirinin rakibi konumundaki birçok kömür üreticisi şirkette önemli ölçüde çapraz (ortak) azınlık hissedarlığa sahip olan BlackRock, State Street ve Vanguard isimli varlık yönetim şirketleri aleyhine dava açılmıştır. Federal Ticaret Komisyonu ("FTC") ve Adalet Bakanlığı ("DOJ"), çapraz hissedarlıkların davalı şirketlerin koordineli bir şekilde kömür üretimini yapay olarak azaltmasına, fiyatların yükselmesine ve tüketicilerin zarar görmesine neden olduğu, bu nedenle de davanın rekabet hukuku ile bağlantılı sonuçlar doğuracağı yönündeki görüşü ışığında davaya müdahil sıfatıyla katılmak istedikleri görülmüştür.
FTC ve DOJ görüşünde, varlık yönetim şirketlerinin birden fazla rakip şirkette sahip oldukları ortak hissedarlıklar üzerinden koordineli hareket etmeleri ve bu şekilde şirketlerin üretimlerini azaltmalarını ya da fiyatları artırmalarını sağlamalarının rekabet hukukuna aykırı olduğunu; bu tür koordine faaliyetlerin, çevre politikaları ya da iklim hedefleri gibi daha geniş sosyal amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilse dahi, rekabet yasalarını ihlal ettiğini vurgulamıştır..
Dava henüz devam etmekle birlikte FTC ve DOJ'in görüşünden, rekabet hukuku bağlamında çeşitli çıkarımlarda bulunmak mümkündür: :
- Clayton Yasası'nın rekabeti kısıtlayıcı birleşme ve devralmaların yasaklandığı 7.bölümü altında, devralma işlemleri, (i) yalnızca yatırım amacıyla yapılması ve (ii) devralınan hissenin ilgili pazarda rekabeti azaltmak veya tekelleşme yaratmak amacıyla kullanılmaması halinde yasaktan muaf olmaktadır.. Başka bir deyişle, devralma ile yapılan yatırımın başlangıçta ve devamında tamamen pasif olması ve yatırımcının şirket yönetimi veya operasyonları üzerinde rekabet kısıtlayıcı etki yaratmaması halinde, Clayton Yasası bu işlemlere cevaz vermektedir. Bununla birlikte, BlackRock gibi şirketler, çapraz hissedarlıklarını aktif ve koordineli bir biçimde belirli pazar(lar)da rekabeti azaltmak amacıyla kullanırsa, Clayton Yasası'nın "pasif yatırım" ve rekabeti kısıtlamama koşullarına bağlı olarak sağladığı muafiyetin korumasından yararlanamazlar.
- Bu sebeple, çapraz hissedarlık yapılarında, hissedarın doğrudan kontrol yetkisi olmasa dahi, birden fazla rakip teşebbüste pay sahibi olunması yoluyla bu teşebbüslerin rekabetçi davranışları üzerinde dolaylı bir etki yaratılması halinde, bu durum rekabet hukuku bakımından ihlal teşkil edebilir.
BlackRock Davası'nın mevcut aşamasında, varlık yönetim şirketlerinin çapraz hissedarlık yoluyla pay sahibi oldukları rakip şirketler arasındaki rekabeti zayıflatmadıkları sürece, bu şirketlerin yönetim süreçlerine katılmaları ve ticari kararlarında söz sahibi olmaları mümkün görünmektedir. Bununla birlikte, yargılamanın bundan sonraki seyri, çapraz hissedarlıkların rekabet hukuku bakımından hangi koşullarda sorun teşkil edebileceğine dair önemli ipuçları sunma potansiyeli taşımaktadır. Mahkemenin bu konuda nasıl bir değerlendirme yapacağı, yalnızca somut olay açısından değil, benzer yapılar bakımından da yol gösterici nitelikte olabilir.
AB - Delivery Hero/Glovo Kararı
Delivery Hero, rakibi Glovo'da sahip olduğu tek taraflı azınlık hissesini 2018 yılından başlayarak kademeli şekilde artırmış ve sonunda 2022 yılında tek kontrol sahibi olmuştur.
Avrupa Komisyonu, bu dört senelik dönemde şirketlerin (i) çalışan ayartmama (no-poaching) anlaşması, (ii) rekabete hassas bilgilerin paylaşımı ve (iii) coğrafi pazar paylaşımı gibi rekabet karşıtı davranışlarda bulunarak aralarındaki rekabeti kademeli olarak ortadan kaldırdıklarını ve bunun yerine çok katmanlı, rekabete aykırı bir koordinasyon yapısı geliştirdiklerini tespit etmiştir.8
Bu kapsamda, Delivery Hero ve Glovo'nun
- mevcut ve geleceğe dönük fiyatlandırma,
- mevcut ya da geleceğe yönelik ticari stratejiler ile
- yeni tekliflere dair bilgiler aktarmak üzere
birbirleriyle "strateji belgelerini" paylaştıkları, ve "bilgi paylaşım toplantıları" düzenledikleri anlaşılmıştır.
Kararda pazar paylaşımı, üçüncü bir ihlal davranışı olarak değerlendirilmiş olsa da, bu ihlal davranışı da esasen Delivery Hero'nun:
(i) Glovo'nun belirli kararları üzerinde veto hakkını kullanarak ya da bu hakkı kullanma tehdidinde bulunarak doğrudan veya
(ii) Glovo'daki diğer hissedarları etkileyerek dolaylı şekilde
Glovo'nun ticari kararlarına sistematik müdahalesinden ileri gelmiştir. .
Bunun sonucunda da, Delivery Hero ve Glovo, henüz hiçbirinin faaliyet göstermediği ülke pazarlarına hangisinin gireceğini birlikte belirlemiş; bunun yanında, biri diğerinin hâlihazırda faaliyet gösterdiği pazarlara girmekten bilerek kaçınmıştır.
Bu ihlal davranışları, Delivery Hero'nun Glovo'daki azınlık hissedarlığı sayesinde Glovo'yu pazarı paylaşmaya ikna etmesi ile mümkün olmuştur. Bir rakipte hisse sahibi olmak başlı başına hukuka aykırı olmamakla birlikte, bu somut olayda iki rakip teşebbüs arasında çok katmanlı bir şekilde rekabete aykırı temasların kurulmasına imkân tanımıştır. Ayrıca, Delivery Hero'nun ticari açıdan hassas bilgilere erişmesine ve Glovo'nun karar alma süreçlerini etkilemesine olanak sağlamış; nihayetinde iki şirketin ticari stratejilerinin birbiriyle koordine etmesine yol açmıştır.
Sonuç olarak BlackRock davası ve Delivery Hero/Glovo kararı, şirketlerin stratejik ve pasif yatırımlarda rekabet ihlallerine karşı dikkatli olunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Rekabet otoriteleri, özellikle yoğunlaşmış veya stratejik açıdan önemli pazarlarda bu tür azınlık yatırımlarını dahi yakından takip edecek, bu da yatırım stratejilerinde kapsamlı rekabet hukuku incelemesinin önemini artıracaktır.
To read this Bulletin in full, please click here.
Footnotes
1 12.12.2024 tarihli ve 24-53/1172-505 sayılı Kurul Kararı.
2 Denizbank, TEB, Şekerbank, ING Bank, Türkiye Finans, Alternatifbank ve ICBC.
3 15.08.2024 tarihli ve 24-33/780-327 sayılı Kurul Kararı
4 Ankara 17. İdare Mahkemesi E. 2021/931, K. 2022/1965 T. 10.10.2022; Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi E. 2023/74 K. 2023/1514 T. 1.11.2023.
5 04.03.2021 tarihli ve 21-11/153-M sayılı Kurul Kararı
6 13.02.2025 tarihli ve 25-06/152-78 sayılı Kurul Kararı
7 Rekabet Kurumu tarafından yayımlanan yeni ceza yönetmeliğine ilişkin yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
8 Karar kapsamında ayrıca, Rekabet Kurumu'nun işgücü piyasasına ilişkin kararlarına paralel şekilde çalışan ayartmama anlaşmaları, bir alım karteli olarak değerlendirilmiştir. Karar ayrıca, AB Komisyonu'nun işgücü piyasalarına yönelik ilk ceza kararı niteliğini taşımaktadır.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.