- GİRİŞ
E-ticaretin Türkiye'de ve dünyada giderek büyümesiyle birlikte online pazar yerleri marka sahipleri için kritik bir alan haline gelmiştir. Ancak bu platformların sağladığı hızlı erişim ve satıcıların pazara rahatça girebilmesi, marka ihlalleri bakımından ciddi riskleri de gündeme getirmektedir. Sahtecilik, izinsiz satışlar ve marka değerini zedeleyici ilanlar, e-ticaret ortamında marka sahiplerinin karşılaştığı başlıca ihlal türleridir.
İncelememizde, Türkiye'de e-ticaret platformlarının marka hakkı ihlallerindeki hukuki sorumluluk çerçevesi üzerinde durulacaktır.
b. MEVZUAT
- 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”)
SMK'da, marka hakkına tecavüz teşkil eden fiiller ayrıntılı biçimde düzenlenmiş; özellikle markanın izinsiz biçimde ticari amaçla kullanılması, taklit ürünlerde markanın yer alması yasaklanmıştır. Bununla birlikte, e-ticaret platformlarının bu tür ihlallerde hangi şartlarda sorumluluk taşıyacağı SMK'da açıkça tanımlanmamıştır.
Bu noktada 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun devreye girmektedir.
- 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun (“5651 sayılı Kanun”)
5651 sayılı Kanun, içerik, yer ve erişim sağlayıcıların sorumluluklarını düzenlemektedir. Her ne kadar pazar yerleri 5651 sayılı Kanun'da açıkça sayılmamış olsa da aracı hizmet sağlayıcı olarak kabul edildikleri için bu düzenleme onlara da uygulanmaktadır. 5651 sayılı Kanun uyarınca yer sağlayıcı, üçüncü kişilerin paylaşımlarından ve hukuka aykırı davranışlarından sorumlu tutulmaz.
Bununla birlikte, uygulamada “uyar–kaldır” olarak bilinen sistem çerçevesinde, yer sağlayıcının bir içeriğin hukuka aykırılığından haberdar edilmesi halinde sorumluluğu başlamaktadır. Başka bir deyişle, açıkça hukuka aykırı olduğu bildirilen içeriklere karşı platformun kayıtsız kalması mümkün değildir; gerekli tedbirlerin alınması ve söz konusu içeriğin yayından kaldırılması beklenir.
- 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (“6563 sayılı Kanun”)
Elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılar, kural olarak satıcıların içeriklerinden doğrudan sorumlu değildir. Ancak hak sahibinin fikri veya sınai mülkiyet hakkı ihlaline dair bilgi ve belgelerle başvurması halinde, şikâyete konu ürün yayından kaldırılır ve durum taraflara bildirilir. Satıcının itirazını belgeyle desteklemesi üzerine ürün yeniden yayımlanabilir. Bu süreç, tarafların genel hükümlere göre yargı ve idari mercilere başvurma hakkını ortadan kaldırmaz.
Özetle, 5651 sayılı Kanun ve 6563 sayılı Kanun'da aracı hizmet sağlayıcıların içerikten doğrudan sorumlu tutulamayacağı belirtilmekte, ancak ihbar veya haberdar olma sonrasında harekete geçme yükümlülüğü öngörülmektedir. Dolayısıyla, mevzuatta e-ticaret platformlarına doğrudan yüklenen bir “marka ihlali sorumluluğu” bulunmamakta; fakat ihlal bildirimi sonrası harekete geçilmemesi halinde sorumluluk alanı doğabilmektedir.
c. YARGI KARARLARI
Türk yargı uygulamasında, online pazar yerlerinin marka ihlallerinden doğan sorumluluğu uzun süredir tartışılmaktadır. Yargı kararları, bu tartışmada sorumluluğun sınırlarını belirlemeye başlamıştır:
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.01.2014 tarihli ve 2013/1138 E., 2014/16 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.01.2014 tarihli ve 2013/1138 E., 2014/16 K. sayılı kararı, Türkiye'de platform sorumluluğu bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. Kararda, internetin teknik yapısı ve işleyişi dikkate alındığında, e-ticaret sitesinin üçüncü kişilerce gerçekleştirilen marka ihlallerini kendiliğinden bilebileceğinin varsayılamayacağı vurgulanmıştır.
Buna göre, platformun sorumluluğu ancak ihlali öğrendikten sonra gerekli önlemleri almaması halinde doğar. Yani marka hakkına tecavüzün durdurulması ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için platformun ihlalden haberdar edilmesi; buna rağmen içeriği yayından kaldırmaması gerekir.
Bu doğrultuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, platformların ancak kusurlu davranışları (örneğin ihlali bildikleri halde hareketsiz kalmaları) halinde iştirak sorumluluğuna gidilebileceğini kabul etmiştir.
Bu yaklaşım, Türk hukukunda “uyar–kaldır sistemi”nin yargısal temeli olarak görülmektedir. Böylece, platformların satıcıların her türlü fiilinden otomatik olarak sorumlu tutulmadığı, ancak ihlalden haberdar olduklarında harekete geçme yükümlülüğü altında oldukları açıkça ortaya konmuştur.
- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 16.12.2019 tarihli ve 2019/618 E., 2019/8167 K. sayılı kararı
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 16.12.2019 tarihli ve 2019/618 E., 2019/8167 K. sayılı kararı, internet yer sağlayıcılarının marka hakkına tecavüz iddialarındaki sorumluluk sınırlarını ortaya koyan önemli bir içtihattır.
Dava, davalıya ait internet sitesinde davacı şirketin ticaret unvanı ve markasıyla iltibas oluşturacak şekilde ilanlar yayımlandığı iddiasına dayanmaktadır. Davacı, bu kullanımların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek ihlalin tespiti, önlenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
İlk derece mahkemesi, 5651 sayılı Kanun'un 5. maddesine dayanarak yer sağlayıcının içerikleri önceden denetleme veya hukuka aykırılığı araştırma yükümlülüğü bulunmadığını, ayrıca dava konusu ibarenin ayırt edicilik gücünün zayıf olduğunu ve tanınmış marka sayılamayacağını belirterek davayı reddetmiştir. Bu karar, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından da onanmıştır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yer sağlayıcıların önceden denetim yükümlülüğü olmadığını kabul etmekle birlikte; marka hakkı sahibinin hukuka aykırı içeriğe dair uyarıda bulunması ve buna rağmen platformun içeriği makul sürede kaldırmaması halinde kusur sorumluluğunun doğacağını açıkça belirtmiştir. Ayrıca, fikri mülkiyet haklarının mutlak hak niteliğinde olduğunu, bu nedenle ihlalin durdurulması ve sonuçlarının ortadan kaldırılması taleplerinin herkese karşı ileri sürülebileceğini vurgulamıştır. Buna karşın, tazminat sorumluluğu bakımından yer sağlayıcının kusurunun ispat edilmesi gerektiği, bunun da ihlalden haberdar edilmesine rağmen harekete geçmemesiyle mümkün olacağı ifade edilmiştir.
Bu karar da Türk hukukunda marka hakkı ihlallerine karşı “uyar–kaldır sistemi”nin geçerliliğini güçlendiren bir içtihat olarak öne çıkmaktadır. Platformların içeriklerden otomatik sorumluluğu bulunmaz; ancak ihlalin bildirilmesine rağmen hareketsiz kalmaları, onları doğrudan sorumlu hale getirmektedir.
- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi'nin 21.11.2024 tarihli ve 2023/433 E., 2024/1794 K. sayılı kararı
İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesi'nin 21.11.2024 tarihli ve 2023/433 E., 2024/1794 K. sayılı kararı ise yer sağlayıcıların marka hakkı ihlallerindeki sorumluluk sınırlarını pekiştiren güncel bir örnektir.
Somut olayda davacı, tescilli markasının davalıya ait ilan platformunda, ihtarnameye rağmen belirli internet sayfalarında kullanılmaya devam ettiğini ileri sürerek marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitini, önlenmesini, durdurulmasını ve kaldırılmasını, tecavüz oluşturan malzemelerine el konulmasını, maddi tazminat (yoksun kalınan kazanç dahil) talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, ihtar sonrası yayından kaldırılmayan sayfalarda markanın alan adında ve içerikte kullanıldığını, bu durumun ortalama tüketicilerde bağlantı kurma ihtimali doğurduğunu ve markaya tecavüz niteliğinde olduğunu tespit etmiştir. Yer sağlayıcının sorumluluğu, ihlalden haberdar edilmesine rağmen harekete geçmemesi nedeniyle doğmuş; davanın kısmen kabulüne ve tazminata hükmedilmiştir.
Davalı vekili kararı istinaf etmiş olup İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi özellikle; davacının gerek ticaret unvanı gerekse tescilli markaları üzerinde üstün hak sahibi olduğunu yaklaşık olarak ispatladığı, ihtarnameye rağmen davacı markasını içeren internet sayfalarının yayından kaldırılmadığı, bu nedenle davalının markaya tecavüz ve haksız rekabet eylemine iştirak ettiği, maddi tazminat kararının isabetli olduğu sonucuna varmıştır.
Bu karar, Yargıtay içtihatlarıyla da uyumlu olarak, yer sağlayıcıların önceden denetim yükümlülüğü bulunmadığını, ancak hak sahibinin uyarısı sonrasında makul sürede önlem almayan platformların sorumluluk doğuracağını teyit etmektedir.
d. SONUÇ
Türkiye'de e-ticaret platformları, marka hakkı ihlallerinde tamamen sorumsuz kabul edilmemekte, sorumlulukları “uyar–kaldır” ilkesi çerçevesinde şekillenmektedir. Yargı kararları da göstermektedir ki, platformların içerikleri önceden denetleme yükümlülüğü bulunmadığını açıkça ortaya koymakla birlikte; hak sahiplerinden gelen bildirimlere rağmen ihlali gidermeyen platformların kusurlu sayılarak hem ihlalin durdurulması hem de tazminat bakımından sorumlu tutulabileceğini teyit etmiştir.
Marka sahipleri açısından, etkili koruma yalnızca yargı yoluna başvurmakla sınırlı değildir. Platformların sunduğu iç şikâyet mekanizmalarının etkin kullanımı, ihlallerin hızlı biçimde engellenmesinde kritik önem taşır. Bu nedenle hak sahiplerinin, ihlali belgelendirerek platforma başvurması, gerektiğinde ise adli ve idari başvuru yollarına yönelmesi, en etkili yol olarak ortaya çıkmaktadır.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.