“Süper İzin Yasası” olarak da bilinen 7554 sayılı Kanun, Türkiye'nin çevre, maden ve enerji politikalarında önemli bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Yatırım ve izin süreçlerini hızlandırma, çevresel denetim mekanizmalarını güçlendirme ve kamu yararını önceleyen karar süreçlerini pekiştirme amacı taşıyan bu düzenleme, uzun süredir beklenen kapsamlı bir reform niteliği taşımaktadır. 19 Temmuz 2025'te kabul edilen Kanun; ÇED prosedürlerinin sadeleştirilmesi, yenilenebilir enerji projelerinde izin süreçlerinin kolaylaştırılması, belirli alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilmesi ve ruhsatsız tesislerin belirli şartlarla yasal statü kazanması gibi çok sayıda kritik değişiklik içermekte; bu yönüyle yatırım ortamını iyileştirmeyi hedeflemektedir.
Bununla birlikte, düzenleme bazı çevre örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve muhalefet partileri tarafından çeşitli yönleriyle eleştirilmektedir. ÇED süreçlerinin işlevsizleşmesi, orman ve tarım alanlarında madencilik faaliyetlerinin önünün açılması, hassas ekosistemlerde tahribat riskinin artması, zeytinlik, mera ve ormanların yatırım projelerine tahsis edilebilmesi, yetki dağılımında merkeziyetçi yapının güçlenmesi ve acele kamulaştırma uygulamalarının istisnai olmaktan çıkarılması gibi hususlar, kamuoyunda dile getirilen başlıca kaygılar arasındadır.
Bu yazıda, değişiklik yapılan beş farklı kanun ve ilgili maddeler, yatırımcı perspektifinden doğurduğu sonuçlar bakımından tek tek ele alınarak değerlendirilecektir.
Çevre Kanunu
Çevre Kanunu m.10'da yapılan değişiklik ile ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak, bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez' ibaresi getirilmiş olup “ÇED Olumlu” kararı alınmadan yatırıma başlanamayacağı, ihale edilemeyeceği, yapı ruhsatı verilemeyeceği hükmü korunmuştur. Ancak “..teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvuru yapılabilir” hükmüyle söz konusu süreçlerin önündeki engelin kaldırılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Yatırımcı açısından bakıldığında ÇED süreci tamamlanmadan da teşvik belgesi, ön lisans, izin başvurusu gibi işlemlerin eş zamanlı yürütülebileceği görülmektedir. Artık ÇED sürecinin tamamlanması beklenmeden teşvik ve ön izinlerin alınabilmesi, yatırımcıların finansmana erken erişimini mümkün kılarak yatırım takvimlerini öne çekebilecektir. Bürokratik gecikmeler azaltılacağı için ÇED süreci ile diğer ruhsat/teşvik süreçleri paralel yürütülerek yatırımın fiziki başlangıcına daha hızlı geçilebilecektir. Sonuç olarak, bu madde değişikliğinin, yatırımların daha hızlı hayata geçirilmesine ve yatırımcıların idari engellerden doğan zaman kaybının azaltılmasına hizmet ettiği söylenebilir. Özellikle enerji, sanayi, altyapı yatırımları için ÇED süreci kapsamına giren alanlarda yatırımcılar lehine bir kolaylık getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
‘ÇED Gerekli değildir' ifadesi metinden çıkarılmış olup ÇED sürecinde esas belirleyici kararın ‘ÇED Olumlu' oluşu vurgulanmış olup yatırımcı lehine sadeleşmenin ve belirsizliğin azaltılmasının hedeflenmiş olduğu görülmektedir.
Mera Kanunu
Mera Kanunu'nun 14. Maddesinde yapılan değişiklik ile m.14/1'e (k) bendi eklenerek tahsis amacı değiştirilebilecek durumlara ‘10/05/2005 tarihli ve 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun kapsamında ilan edilen yenilenebilir enerji kaynak alanları için ihtiyaç duyulan' ibaresi eklenmiştir. Buna göre mera, yaylak ve kışlak vasfındaki taşınmazların tahsis amacı değiştirilerek yenilenebilir enerji yatırımları yapılabilmesi hukuken mümkün hale gelmiştir.
Her ne kadar maddeye tek bir bent eklenmiş gibi görünse de bu değişiklik özellikle kırsal bölgelerde uygun alan bulmakta zorlanan yenilenebilir enerji yatırımcıları için önemli bir açılım getirmektedir. Arazi planlamasında yeni olanaklar sağlayan bu düzenlemenin yatırım süreçlerini hızlandırıcı ve kolaylaştırıcı bir etki yaratması beklenmektedir.
Yenilenebilir Enerji Kanunu
Yenilenebilir Enerji Kanunu'na eklenen Ek m.1 ile imar ve ruhsat işlemlerine yeni düzenlemeler getirilmiştir. Lisanslı rüzgâr ve güneş santrallerine ilişkin imar ve parselasyon planları doğrudan Bakanlık tarafından onaylanabilecektir. Yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi gibi işlemler doğrudan Bakanlık tarafından düzenlenebilecek, belediyeler veya il özel idarelerine gitmeye gerek kalmadan merkezi idare tarafından yürütülebilecektir. Ruhsatsız yapılar Bakanlıkça tespit edilecek, yıkım kararı alınması halinde yıkımı belediye veya il özel idaresi gerçekleştirecektir. Acele kamulaştırma kararları ruhsat alımında geçerli belge sayılacak böylece kamulaştırma tamamlanmasa da ruhsat süreci durmayacak, proje ilerleyebilecektir. Uygulamaya dair detaylar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle netleştirilecektir.
Sonuç olarak yatırımcı için imar ve ruhsat süreçlerinde süper yetki ile donatılmış merkezi bir sistem getirilmiş olduğunu görmekteyiz.
Yenilenebilir Enerji Kanunu m.8'de yatırım ortamının daha öngörülebilir, hızlı ve maliyet açısından avantajlı hale getirilmesini hedefleyen değişiklikler getirildiğini görmekteyiz. Yapılan değişiklik sonrası madde başlığı ‘Arazi ihtiyacına ve diğer izin süreçlerine ilişkin uygulamalar' haline gelmiş, bu ifadeyle yalnızca arazi tahsisi değil, çevresel, teknik ve idari tüm izin süreçleri de kapsama alınmıştır. 2030 (değişiklik öncesi 2025) yılına kadar işletmeye alınan YEK tesislerinden 10 yıl boyunca izin, kira, irtifak hakkı ve kullanım izin bedellerinde %85 indirim uygulanacaktır. Orman vasfındaki taşınmazlar için izin süreci belirlenmiş olup, yeni düzenlemelerle orman arazilerinde yapılacak RES ve GES projeleri için ön lisans süreciyle uyumlu bir izin sistemi getirilmiştir. Kuş göç yolları üzerindeki projelerde ornitolojik gözlem zorunlu hale getirilmiş olup diğer alanlarda ise yalnızca idarenin talep etmesi halinde yatırımcıdan önlem alması istenebilecektir. Yapılan düzenlemelerin izin süreçlerinin sadeleşmesi, proje aşamalarında kolaylık ve çevresel düzenlemelerde esneklik getiriyor olmasının yatırımcıya doğrudan olumlu katkı sunması beklenmektedir.
Elektrik Piyasası Kanunu
Arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik düzenlemeler başlıklı Geçici m.4'te yapılan değişiklikle, yatırımcılar için teşviklerden yararlanabilecek projelerin son işletmeye giriş tarihi 5 yıl ileri alınarak 31/12/2030 olmuş, yararlanma süresi 10 yıldan 15 yıla çıkarılarak genişletilmiştir. Bu sayede yatırım projelerine uzun vadeli bir mali avantaj kazandırılması beklenmektedir. Bu yönüyle düzenlemenin, yalnızca yatırımcı lehine değil; aynı zamanda arz güvenliği politikalarının yatırım ortamına doğrudan yansıtılması bakımından da stratejik bir anlam taşıdığı düşünülmektedir.
Bu değişikliğin Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında yapılmış olması, devletin arz güvenliği politikasını doğrudan enerji piyasası mevzuatına entegre etmeyi hedeflediğini düşündürmektedir.
Geçici m.33 ön lisanslı veya lisanslı yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisleri için gerekli olan özel mülkiyete konu taşınmazların temini amacıyla Kurul tarafından 31/12/2030 tarihine kadar acele kamulaştırma kararı alınabilmesini düzenlemektedir. Süre, Cumhurbaşkanı kararıyla bir defaya mahsus olmak üzere 5 yıl daha uzatılabilecektir. Yenilenebilir enerji yatırımları için istisnai bir kolaylık sağladığı görülen uygulamanın lisans almış yatırımcıların karşılaştığı mülkiyet problemlerinin artık devlet güvencesiyle çözülebileceği anlamına geldiği düşünülmektedir.
Geçici madde 34, 31/12/2024 tarihinden önce işletmeye girmiş, lisanslı olup yapı ruhsatı veya kullanım izni bulunmayan elektrik üretim tesislerine yasal statü kazandırmaktadır. 03/05/1985 tarihinden önce kurulan tesislere imar kanunu kapsamında verilen yıkım ve ceza kararlarının uygulanmayacağını, açılmış davaların düşeceğini ve daha önceden tahsil edilen paraların iade edilmeyeceğini görmekteyiz. Düzenlenecek olan üretim tesisi uygunluk belgesi, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı yerine geçecek, üretim tesisinin uygunluk belgesi için yatırım tutarının binde biri oranında bedel ödenecektir. Ayrıca statik uygunluk raporu ile mühendislerin fenni mesuliyet üstlendiğine dair belgelerin sunulması zorunlu kılınmıştır.
Geçici m.4, Geçici m.33 ve Geçici m. 34'te yapılan düzenlemelerin yatırımcılara sağlanan hukuki ve idari güvenceleri arttırarak, projelerin teknik ve finansal sürdürülebilirliğini desteklemeyi amaçladığı düşünülmektedir
Maden Kanunu
Maden Kanunu m.3 ile yeni tanımlar getirilmiştir. Ruhsat Bedeli, hesaplanarak her yıl ocak ayı sonuna kadar; arama ruhsatlarında tamamı Genel Müdürlüğün bütçesine ve işletme ruhsatlarında ise %30'u Genel Müdürlüğün bütçesine, %70'i ise genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere Genel Müdürlüğün muhasebe birimi hesabına yatırılması gereken bir tutar olarak tanımlanmaktadır. Değişiklik öncesi ‘%30'u çevre ile uyum planı çalışmalarını temin etmek üzere teminat olarak, %20'si Genel Müdürlüğün bütçesine, %50'si ise genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere Genel Müdürlüğün muhasebe birimi hesabına yatırılması gereken tutar' olarak ifade edilmekteydi.
Kurul: Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısının başkanlığında; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Hazine ve Maliye Bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ile izinler hakkında karar vermeye yetkili bakanlıkların bakanlarından oluşan, çalışma usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenen kurul.
Rehabilitasyon: Madencilik faaliyetleri nedeniyle bozulan, topoğrafyası değişen alanlara yönelik; emniyetli hâle getirme, düzenleme, duraylılığı sağlama, düzeltme, üst toprağı serme, tohum ekme, fidan dikme, arazi yapısı uygun yerlerde rekreasyon alanları oluşturma, bitkilendirme, ağaçlandırma, kimyasal ve fiziksel iyileştirme kapsamında yapılan çalışmalar.
Rehabilitasyon Bedeli Hesabı: Rehabilitasyon çalışmalarının giderlerinde kullanılmak üzere; I. Grup (a) bendi madenlerde yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı veya il özel idaresi adına, diğer maden grup ve bentlerinde Genel Müdürlük adına kamu bankaları nezdinde açılan, ruhsat sahiplerine ait teminatların bulunduğu özel hesap.
Tahsil Dairesi: Bu Kanuna göre 6183 sayılı Kanun kapsamında takibi gereken alacaklardan I. Grup (a) bendi madenlere ilişkin olanlar için yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı veya il özel idaresinin ilgili tahsil birimi, diğer grup ve bentlere dâhil madenlere ilişkin olanlar için ilgili vergi dairesi.
Madencilik faaliyetlerinde izinler başlıklı m.7 ile getirilen yeni düzenlemeye göre ilgili kurumlar ÇED sürecinde görüşlerini en geç 3 ay, ilave süreyle birlikte maksimum 4 ay içinde vermek zorundadırlar. Kurum görüşü verilmemesi durumunda “olumlu kabul” mekanizması getirildiğini görüyoruz. Kurul, stratejik madenlerde izin verilmemesi durumunda “üstün kamu yararı” gerekçesiyle izin verebilecektir. Ruhsat alınmış alan sonradan imar alanı ilan edilse bile faaliyet devam edebilecek olup, bu yaklaşımla geriye dönük mağduriyetlerin önüne geçmenin amaçlandığı düşünülmektedir. Kültürel varlıkların tespit edilmesi durumunda faaliyet durursa, yatırım gideri tazmin edilerek mağduriyetin önlenmesi hedeflenmektedir. Süresi uzatılan ruhsatlar için ek izin veya başvuru gerekmeksizin geçici tesis faaliyetlerini sürdürülebilmesi ve böylelikle idari işlem yükünün azalması ön görülmektedir.
Ancak ruhsat verilmeden önce, orman, doğal sit, turizm merkezi, milli park gibi alanlar için farklı kurumlardan ayrı ayrı görüş istenmekte olup bunun yatırım sürecini yavaşlatabilecek bir etken olması ihtimali söz konusudur. Ormanlarda bedelsiz izin yerine taahhütname şartı getirilmiş olup geriye dönük haklar için 6 ay içinde yeni süreç talebinin zorunlu hale getirilmesi sonucunda yatırımcı için zaman ve maliyet artışı söz konusu olabilecektir. Görünür rezerv ile başka bir yatırım çakışırsa, Bakanlık yatırım önceliğini belirleme konusunda yetkilendirilmiştir. Karar kamu yararı kararı yerine geçeceğinden yatırımcının ruhsatının iptal edilebileceği ya da taksir yoluyla sınırlandırılabileceği düşünülmektedir. Ruhsat sınırlandırma veya iptal durumunda yatırım giderinin tazmini idarenin uygun görmesine bağlanmış olup yatırımcının iade alacağı prosedürü artık Bakanlık yetkisinde olacağından tazminat alma süreci idarenin takdirine bağlı hale gelmiş görünmektedir.
Milli Parklar Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Kıyı Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili diğer mevzuat kapsamında korunan alanlar (milli parklar, sulak alanlar, yaban hayatı sahaları, ormanlar, kültür–turizm bölgeleri, askeri yasak bölgeler, sit alanları vb.) ile bu alanların plan onaylı bölgelerinin madencilik dışındaki yatırımlar dahil olmak üzere Genel Müdürlüğe bildirilmek zorunda olduğunu görmekteyiz. Ayrıca sanayi bölgeleri, enerji santralleri, petrol–doğalgaz–jeotermal yatırımları gibi faaliyet alanlarının koordinat bilgilerinin de ilgili kurumlarca iletilmesi gerekmektedir.
Yatırımcı açısından; yatırım alanlarının önceden tespit edilmesi vasıtasıyla izin süreçlerinin öngörülebilir kılınacağı söylenebilir. Öte yandan hassas ve koruma altındaki bölgelerde yatırım yapılması ciddi kısıtlamalara tabi olduğundan, proje yeri seçimi sınırlı hale gelebilecektir.
Ormanlar hariç olmak üzere bu alanlarda ruhsat düzenlenmeden önce Genel Müdürlük'ün ilgili kurumlara başvurarak görüş ve izin talebinde bulunması gerekmektedir. Başvuruların en geç üç ay içinde cevaplanacağı, ancak izin verilmesi sonrasında idarenin proje veya rehabilitasyon planlarında değişiklik talebi yapabileceği hükme bağlanmıştır.
Yatırımcı açısından; üç aylık değerlendirme süresinin belirlenmiş olmasının izin sürecinin ne kadar süreceğini önceden bilebilmek anlamında olumlu olduğu ancak izin zorunluluğunun proje başlangıcını geciktirebileceği, ayrıca plan revizyonları olması durumunda süre konusunda belirsizlik yaşanabileceği görülmektedir.
Yeni düzenlemeye göre, devlet ormanlarında maden arama ve işletme için zorunlu tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine (yol, enerji, su, haberleşme vb.) Orman Kanunu'na göre üç ay içinde yirmi dört ay süreyle bedelsiz olarak izin verilecek olup, talep halinde bu süre on iki ay uzatılabilecektir. Bedelsiz izinle yapılan tesisler işletilir veya devredilirse bedel ödenecek olup ödemeler Orman Genel Müdürlüğü'nün özel bütçe hesabına yatırılacaktır. Bu fıkranın yürürlüğe girmesi öncesinde verilen izinler ruhsat süresince geçerli olup, altı ay içinde devredilmeleri gerekmektedir. Arama faaliyeti için izin verilen alanlarda mücbir sebepler ve kısıtlayıcı yasal hükümler hariç işletme faaliyetine de izin verileceği hükme bağlanmıştır. İzin süreçlerinde alınması gereken kurum görüşleri, çevresel etki değerlendirmesi belgesi gibi belgelerin Genel Müdürlükçe alınacağı ifade edilmiştir.
Yatırımcı açısından, ilk etapta bedelsiz izin verilmesinin başlangıç maliyetlerini düşürüp, hızlı mobilizasyon sağlayacağı düşünülmektedir. Öte yandan bedelsiz izinlerin işletme veya devir halinde mali yük doğurması ek maliyet riskini arttıracak bir faktör olarak görülmektedir.
Eski başlığı ‘Maden hakkının verilmeyeceği durumlar' olan m.8'de değişikliğe gidilmiş ve yeni başlık ‘Stratejik veya kritik madenler' halini almıştır. Stratejik maden kavramının mevzuata girdiğini ve bu madenler üzerinde devletin daha geniş yetkiler kullanabileceğini görmekteyiz. Ulusal güvenlik ve ekonomik refah için yüksek öneme sahip, arzı iç veya dış etkenlerle kısıtlanabilecek madenler “stratejik maden” olarak tanımlanmıştır. Stratejik ve kritik madenlerin belirlenmesi, Millî Savunma Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve ilgili kamu kurumlarının görüşleri alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılacaktır. Bu madenlerle ilgili madencilik faaliyetleri için acele kamulaştırma yapılabilecek olması hükmü getirilmiş olup bunun özel sektörün elindeki maden sahalarının devlet tarafından hızlıca devralınabilmesi anlamına geldiği anlaşılmaktadır.
Yeni düzenlemeyle stratejik ve kritik madenlerin bir önceki yılın üretim miktarının %10'unu geçmemek üzere, üreticilerden belirli bir oranda veya miktarda ruhsat sahiplerince stoklanmasına Cumhurbaşkanı tarafından karar verilebilecek olup bu karar arz güvenliği açısından devletin kendi rezervini oluşturmasına zemin hazırlayabilecektir.
Yapılan değişikliklerin, yatırımcılar için stratejik madenler üzerindeki kamu müdahalesi ihtimalini artırmakta ve öngörülebilirliği azaltmakla birlikte devletin arz güvenliğini koruma amacıyla bu maden kaynaklarını daha etkin şekilde yönetmesine de imkân tanıdığı söylenebilecektir.
Ruhsat bedeli, rehabilitasyon bedeli, cezalar ve diğer yaptırımlar başlıklı m.13 değişiklikler, çevresel sürdürülebilirlik, kamu denetimi ve sorumluluk ilkesi açısından yerinde görülmekte birlikte yatırımcılar açısından daha yüksek şeffaflık, ancak aynı zamanda daha yüksek maliyet ve uyum yükümlülüğü anlamına gelebilmektedir. Özellikle küçük ve orta ölçekli yatırımcıların finansal planlamalarında bu yeni yükümlülükleri dikkate almaları gerekecektir. Rehabilitasyon bedelinin işletme ruhsat bedeline eşitlenmesi, yatırım maliyetlerini önemli ölçüde arttırabilecek olup, bedelin yatırılmaması halinde ruhsat iptali, tahsil ve ceza süreçlerinin açıkça düzenlenmesi, idari yaptırımların sertleştiğinin işareti olarak görülmektedir. Faaliyet sonrası çevre uyumu sağlanmadan ruhsatla ilgili iade ve işlemlerin yapılamayacağına dair düzenleme, yatırımcıların sahadan çıkış maliyetlerini yükseltebilecek, işletme ruhsatı dışındaki işlemlerde dahi rehabilitasyon yükümlülüğünün aranması, uygulamada işlem başına ek maliyet yaratabilecektir.
Devlet hakkı başlıklı m.14'te yapılan düzenlemelerle “krom”un devlet hakkı alınan madenler arasında IV. Grup'ta yer alırken, çıkarıldığını görüyoruz. ‘Devlet hakkı, ocaktan çıkarılan madenin ocak başındaki fiyatından alınır. Üretilen madenin hammadde olarak kullanılması veya satılması hâlinde, aynı pazar ortamında madenin işletmelerdeki tüvenan olarak ocak başı satışında uygulanan fiyat, ocak başı satış fiyatıdır.' düzenlemesine artık tabi olmayan krom'un bu gruptan çıkarılmasının olası sebeplerinin rekabet gücünü arttırma, üretim maliyetini düşürme ve yerli sanayiye ucuz hammadde sağlama hedefleri olabileceği düşünülmekte olup bu değişikliğin hem ihracatçı için hem de yerli sanayi kullanıcısı lehine teşvik niteliğinde bir etkisi olması beklenmektedir. Dünyanın sayılı krom cevheri üreticilerinden biri olan Türkiye'nin, paslanmaz çelik ve alaşım sanayiinde kromu kritik girdi olarak kullandığı için, devlet hakkı yükünün azaltılarak, üreticilerin maden cevherini yurt içinde işleyip katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmesinin teşvik edildiği düşünülmektedir.
m.14'te yapılan düzenleme ile ‘İşletme izni olan maden ruhsatlarından her yıl en az ruhsat bedelinin %50 fazlası kadar Devlet hakkı alınır' hükmünün getirilerek alınan Devlet hakkının arttırıldığını görüyoruz. ‘..işletme ruhsatının %30'u oranında, çevre ile uyum planı çalışmalarını temin etmek üzere her yıl teminat alınır' hükmünün kaldırıldığı, bu değişikliğin yatırımcıların mali yükünü hafifletmek amacıyla yapılmış olabileceği düşünülmektedir. Ancak uzun vadede çevresel koruma mekanizmalarının zayıflaması riskini de barındıran bu değişiklik konusunda idarenin bu boşluğu daha sıkı saha denetimleri ve yaptırımlarla telafi yoluna giderek çevreyle uyum süreçlerinde aksama yaşamamayı planladığı düşünülmektedir.
İlk müracaat ve ruhsatlandırma başlıklı m.16'da yapılan değişikliklerle birlikte ilk müracaat ve ruhsatlandırma süreçlerinde çeşitli yapısal düzenlemelere gidildiğini görüyoruz. Yeni eklenen hükme göre yatırımcının proje için gerekli toplam yatırım tutarının %5'i kadar teminat sunması ve ruhsat bedelini yatırması koşuluyla doğrudan arama ruhsatı verilmesi, ciddi yatırım niyetinde olan yatırımcılar açısından belirsizliği azaltan bir düzenleme olarak görülebilir. IV. Grup ruhsatların alt bentleri hariç aynı grup ruhsatların birbiri üzerine verilemeyeceği belirtilmiştir.
Yapılan düzenlemelerin genel hatlarıyla yatırımcıyı teknik yeterlilik ve mali yeterlilik bakımından daha güçlü olmaya yönlendirdiği anlaşılmaktadır. Kamu kaynağı olan maden sahalarının etkin ve verimli işletilmesi hedeflenmiş, yatırım niyeti güçlü olmayan başvuruların önlenmesi yoluna gidilmiştir. Ancak, prosedürel yükümlülüklerin artması, yatırımcının iki ay içerisinde hem ruhsat bedelini yatırması hem de proje ve teminat belgelerini sunması zorunluluğu, özellikle küçük ölçekli yatırımcılar açısından yeni risk ve maliyetler doğurabilecektir.
Arama faaliyeti başlıklı m.17'de yapılan düzenlemelerle ön arama dönemi sonrası “genel arama” ve ardından “detay arama” dönemleri tanımlanmıştır.
Asgari faaliyetler yapılmış olmakla birlikte arama faaliyetlerinin projeye uygun yürütülmediğinin tespiti hâlinde yıllık gerçekleşmeyen yatırıma karşılık gelen teminat miktarının irat kaydedileceğine hükmedilmiştir. Teminatın, yatırımın gerçekleşen kısmına karşılık gelen miktarı talebi hâlinde ruhsat sahibine iade edilecek olup yatırım programının iki yıl üst üste yüzde ellinin altında gerçekleştirilmesi durumunda verilen teminatın irat kaydedileceği ve ruhsatın iptal edileceği hükme bağlanmıştır. Arama faaliyetleri sonucunda işletilebilir rezerv bulunamaz ise, raporlanması sonrası, talep edilmesi halinde arama ruhsat bedelleri ile ihale bedelinin ruhsat sahibine iade edileceği görülmektedir.
Detay aramadan sonra gerekçeyle başvurulması durumunda 2 yıl ek “fizibilite dönemi” verilebilmekte olup bu sürede fizibilite raporunun sunulmak zorunda olduğu; sunulmaz veya eksiklikler giderilmezse ruhsatın iptal edileceği ve detay arama dönemi ruhsat bedelinin iki katının tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.
Arama döneminde zorunlu çıkan madenden numune alınmasına ve sevkine izin verilebilecek olup jeolojik haritalama, jeofizik etüd, sismik, karot, kırıntı ve numune alma ile bunlara yönelik sathi hazırlık işlemleri içeren faaliyetler için çevresel etki değerlendirmesi kararının aranmayacağı hükme bağlanmıştır.
Bu değişikliklerin arama ruhsatlarının ciddi yatırımcılar tarafından etkin şeklide kullanılmasını hedeflediği düşünülmektedir. Net süreler, teknik rapor zorunluluğu ve teminat yaptırımları, yatırımcıların projelerini hızlı ilerletmesini teşvik ederken fizibilite döneminin ek imkân sağladığını görmekteyiz. Ancak, yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda yüksek mali kayıp riski olduğu için finansal ve teknik planlamanın büyük önem taşıdığı anlaşılmaktadır.
İşletme ruhsatı ve madenin işletilmesi başlıklı m.24'te yapılan değişiklikler özellikle çevresel yükümlülükleri ve üretim performansını merkeze alarak daha disiplinli bir ruhsat rejimi oluşturmayı amaçlamaktadır. İşletme ruhsat bedeli, rehabilitasyon bedeli ve taban işletme ruhsat bedeli kavramları daha net hale getirilmiş, ruhsat başvurularında bunların yatırılması şart koşulmuştur. İşletme izninin verilme koşulları netleştirilmiş, Devlet hakkının hangi andan itibaren alınacağı açıkça belirtilmiştir. Sonuç olarak, sermaye gücü yüksek, çevresel ve teknik yükümlülükleri yerine getirebilecek yatırımcılar için sistem daha öngörülebilir hale gelmektedir. Ancak, küçük ve orta ölçekli yatırımcılar, artan mali ve idari yükümlülükler nedeniyle sistem dışında kalma veya hak kaybı yaşama riskiyle karşı karşıya kalabileceklerdir.
İhale başlıklı m.30'da yapılan değişiklikler ile ruhsatlandırma sürecinde özellikle ihale usulü, öncelik hakkı ve sahaların kamu kurumlarına devri gibi kritik konuların düzenlendiğini görüyoruz. Önceden II. Grup (b) bendi ve IV. Grup madenlerde doğrudan ruhsatlandırma yapılabilirken, artık bu alanların da diğer gruplarla birlikte ihale ile ruhsatlandırılması zorunlu hale gelmiştir. Hükümden düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş alanlarda da artık doğrudan ruhsat değil, ihale yoluyla ruhsat verilmesi gerekecek; bu da yatırımcının zaman ve maliyet açısından daha fazla yük üstlenmesine neden olabilecektir.
Madde 30'da yapılan değişiklikler, maden sahalarının daha planlı ve şeffaf şekilde yatırımcılara sunulması yönünde önemli adımlar içerirken, doğrudan ruhsat alma imkanlarının sınırlandırılması ve ihale prosedürünün öne çıkarılması sebebiyle yatırım süreçlerinde maliyet ve süre açısından bazı dezavantajlar doğurabilecektir. Büyük ölçekli ve sermaye gücü yüksek yatırımcılar için fırsatlar artarken, küçük yatırımcıların bu sahalara erişimi zorlaşabileceğinden bu durumun maden sektöründeki rekabet dengesini uzun vadede etkileyebileceği düşünülmektedir.
Geçici m. 45 ile enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla yürütülen madencilik faaliyetlerinin zeytinlik sahalarıyla çakışması durumunda, belli şartlar altında bu faaliyetlerin yürütülmesine olanak tanınmıştır. Bu düzenleme özellikle ruhsatlı saha sahipleri ve rödovansçılar açısından yeni haklar ve yükümlülükler getirmektedir.
Getirilen düzenleme ile zeytinlik olarak kayıtlı ya da fiili zeytinlik alanlarda maden sahası bulunuyorsa ve başka alanda faaliyet yürütülmesi mümkün değilse, zeytin ağaçlarının taşınması suretiyle madencilik faaliyetlerine izin verilebilecektir. Zeytin ağaçlarının taşınmasının mümkün olmaması halinde, aynı ilçede veya ilde kamu yararı gözetilerek geçici tesis kurulmasına Bakanlıkça izin verilebilecektir. Taşınan veya taşınamayan her zeytin ağacına karşılık en az 2 kat yeni zeytin ağacı dikilmesi zorunlu tutulmuş olup her yıl için ayrıca rehabilitasyon çalışmalarını temin etmek amacıyla işletme ruhsat bedeli kadar ek tahsilat yapılması hükme bağlanmıştır.
Geçici m. 45'in, özellikle enerji arz güvenliği açısından stratejik öneme sahip madencilik yatırımlarının, zeytinlik statüsündeki araziler nedeniyle aksamasını önlemeyi amaçladığı görülmektedir.
Geçici m. 46, çevre ile uyum teminatlarının ödenmesi, nakde çevrilmesi ve uygulanacak geçici hükümleri düzenlemektedir. Bu madde ile ruhsat sahiplerinin teminat yükümlülüklerine ilişkin net ve bağlayıcı bir süreç hedeflendiği görülmektedir. m.13'e göre verilmiş teminat mektupları (çevre ile uyum teminatı), bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde nakit olarak ödenmek zorunda olup aksi takdirde teminat mektupları nakde çevrilerek çevresel rehabilitasyon hesabına aktarılacaktır.
Bu madde ile, çevre ile uyum teminatlarının mali açıdan daha sıkı şekilde düzenlenmesinin hedeflendiği düşünülmektedir. Yatırımcı açısından kısa vadede finansal yük oluştursa da çevresel yükümlülüklerin şeffaf biçimde tanımlanmasının ve tüm ruhsat sahiplerinin eşit kurallara tabi tutulmasının daha adil ve sürdürülebilir bir yatırım ortamı sağlaması beklenmektedir.
Sonuç yerine;
7554 sayılı Kanun, yatırım ve izin süreçlerinde hız, koordinasyon ve idari kolaylık sağlamayı hedeflese de çevre, tarım, mera ve orman alanlarının korunmasına yönelik mevcut mekanizmaları zayıflatabileceği yönünde ciddi tartışmalara yol açmıştır. Düzenlemenin Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'ne (“MAPEG”) geniş yetkiler vermesi, ÇED süreçlerinin işlevselliğinin tartışmalı hale gelmesi, acele kamulaştırmanın rutinleşmesi ve hassas ekosistemlerin yatırım projelerine açılma riskleri; özellikle çevre örgütleri ve yerel topluluklar tarafından eleştirilmektedir. Bu çerçevede yasa, bir yandan ekonomik kalkınma ve enerji arz güvenliğine katkı sunma potansiyeli taşırken, diğer yandan uzun vadede geri dönüşü olmayan ekolojik ve sosyal maliyetler doğurabileceği endişesini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, uygulama sürecinde hem yatırımcı ihtiyaçlarını hem de çevresel sürdürülebilirliği dengede tutacak, şeffaf ve denetim mekanizmaları güçlü bir yaklaşımın benimsenmesi kritik önem taşımaktadır kanaatindeyiz.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.