13.06.2025 tarihli ve 32925 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin ("AYM") 06.03.2025 tarihli ve 2024/169 Esas, 2025/72 Karar sayılı kararıyla ("Karar"); 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un 24.12.2008 tarihli ve 5827 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle1 değiştirilen 3. maddesinin2 ikinci fıkrası Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
Başvuru, Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılmış olup, kıymetli madenin bildirim veya izin yükümlülüğü yerine getirilmeksizin yurt dışına çıkarılması nedeniyle uygulanan idari para cezasının dayanağı olan kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasına ilişkindir.
Başvurunun dayanağını oluşturan 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında, döviz, kıymetli maden ve benzeri değerlerin izinsiz şekilde yurda sokulması veya yurttan çıkarılması halinde, bu fiillerin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında suç ya da kabahat oluşturmaması durumunda, ilgili kişilere eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar; teşebbüs hâlinde ise yarısı kadar idari para cezası uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, maktu idari para cezası öngören bu düzenlemenin somut olayın koşullarını dikkate almaksızın uygulanmasının hâkimin takdir yetkisini sınırladığını, bu nedenle kişilere aşırı külfet yükleyerek, korunmak istenen meşru amaç ile mülkiyet hakkı arasında adil bir dengenin kurulmasına imkân vermeyen söz konusu kuralın Anayasa'nın 35. maddesiyle güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu düzenlemeyi Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel çerçevesini belirleyen 13. maddesi "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." ile mülkiyet hakkını güvence altına alan 35. maddesi "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz" kapsamında incelemiştir. Değerlendirme, müdahalenin kanunilik, meşru amaç ve özellikle ölçülülük ilkesi çerçevesinde yapılmıştır.
Mahkeme öncelikle, düzenlemenin yeterli derecede belirli, erişilebilir ve öngörülebilir nitelikte olduğunu, bu nedenle kanunilik şartını karşıladığını belirtmiştir. Benzer şekilde, döviz ve kıymetli maden akışının kontrol altına alınmasının kamu yararı ve ekonomik istikrar bakımından önem arz ettiği, dolayısıyla meşru bir amaç güdüldüğü de belirtilmiştir.
Ancak Mahkeme'nin esas incelemesi, Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca güvence altına alınan ölçülülük ilkesi üzerinden yürütülmüştür. Ölçülülük, müdahalenin amaca elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığına göre sırasıyla incelenmiştir. Mahkeme; sabit idari para cezasının kamu yararı amacına ulaşmak bakımından elverişli ve cezanın suç oluşturmayan fiiller için uygulanması nedeniyle gerekli olduğuna kanaat getirmiştir. Zira eylemin suç oluşturması halinde 5607 sayılı Kaçakçılık Kanunu uygulama yeri bulacaktır.
Bununla birlikte, orantılılık ilkesi yönünden yapılan incelemede, söz konusu kuralın kabahatin işlendiğinin tespiti halinde somut olaydan bağımsız olarak sabit tutarda para cezası öngörmesi nedeniyle hâkime takdir yetkisi tanımadığı, bireysel koşulları değerlendirme imkânını ortadan kaldırdığı ve bu haliyle kişiler açısından katlanılması güç bir yük doğurduğu belirtilmiştir.
Mahkeme ayrıca, Mohammad Atamleh (No: 2020/9691, 29/2/2024) kararında da benzer bir değerlendirme yaptığını belirtmiş; bu karar uyarınca da sabit para cezasının olayın koşullarından bağımsız şekilde uygulanmasının mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiğini, ilgililerin bireysel durumlarını dikkate alma imkânı vermediği için adil sonuçlara ulaşılamadığını vurgulamıştır.
Bu kapsamda;
- İlgili kuralın, fiilin suç veya kabahat oluşturmadığı hâllerde dahi rayiç bedel kadar sabit bir idari para cezası öngörmesi,
- Kusur derecesi, fiilin etkisi, mala el koyma gibi durumlar ya da bireysel koşullar dikkate alınmadan ceza verilmesini zorunlu kılması,
- Hâkime takdir yetkisi tanımaması nedeniyle her olayda farklı koşullar altında aynı sonucu doğurması,
orantılılık ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu düzenlemenin de Atamleh kararındaki ilkelerle benzer nitelik taşıdığını, bu nedenle daha önce oluşmuş içtihattan sapmayı gerektiren bir durum bulunmadığını belirtmiştir. Değerlendirme neticesinde, somut olayın koşullarına göre farklı sonuçlara ulaşılmasına olanak tanımayan bu sabit cezanın, kişilere aşırı bir yük getirdiği ve mülkiyet hakkına aykırılık oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, Mahkeme iptal kararının doğrudan yürürlüğe girmesinin uygulamada doğurabileceği hukuki boşluklara dikkat çekerek, kamu yararını zedelememek adına Karar'ın Resmî Gazete'de yayımlanmasından itibaren dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.
III. SONUÇ
Anayasa'nın 35. maddesiyle güvence altına alınan mülkiyet hakkı, bireyin malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma, ondan yararlanma ve onu koruma yetkilerini kapsamaktadır. Ancak bu hak, sınırsız değildir; kamu yararı amacıyla ve yalnızca Anayasa'nın öngördüğü çerçevede sınırlanabilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, somut olayda başvuruya konu düzenlemenin bu sınırlar içinde kalmadığını, özellikle ölçülülük ilkesini ihlal ettiğini değerlendirmiştir. Müdahalenin kapsamı, ilgililere yüklediği sabit ve ağır külfet, olayın bireysel koşullarının dikkate alınmasına imkân tanımaması ve esneklik içermeyen bir yaptırım öngörmesi, söz konusu müdahaleyi orantısız kılmakta ve mülkiyet hakkının özüne zarar vermektedir. Karar'da, idari para cezası şeklindeki yaptırımın salt şekli dayanakla değil, olayın bireysel koşulları göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Nitekim; kişilere aşırı külfet yükleyen ve farklılıkları göz ardı eden uygulamalar, mülkiyet hakkının özünü zedeleyici niteliktedir.
Esasen AYM kararında vurgulanan husus "cezanın bireyselleştirilmesi" ne ilişkin temel bir ilkedir. İptale konu fıkrada sabit ceza öngörüldüğünden, olayın niteliğine göre fail ve fiile ilişkin özellik arz eden hususlar değerlendirilemeden herkes için aynı ceza verilmesi gibi hakkaniyetle bağdaşmayan sonuçların ortaya çıkması söz konusudur. İptal kararı ile birlikte yeni bir düzenleme yapılması gerekeceğinden, cezanın bireyselleştirilmesine olanak sağlayan yeni bir hükmün ihdas edilmesi beklenmektedir.
Bu itibarla, Mahkeme, 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sabit idari para cezası düzenlemesinin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Karar, beş üyenin karşı oyuna karşılık oyçokluğuyla alınmıştır. İptal kararı 13.06.2026 tarihinde yürürlüğe girecektir.
İncelenen Karar, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin yalnızca şeklen değil, esasen bireysel koşullara duyarlı ve hakkaniyete uygun biçimde değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymakta; bu yönüyle, idari yaptırımların anayasal güvenceler ışığında yeniden düşünülmesini gerekli kılmaktadır.
Footnotes
1. "Madde 1 – (Değişik: 15/2/1954- 6258/1 md.)
Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir."
2. Madde 3 – (Değişik: 24/12/2008- 5827/1 md.)
Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi, üçbin Türk Lirasından yirmibeşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.
Fiil, 1 inci maddede yazılı kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması mahiyetinde ise 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine göre suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde kişi; eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs halinde bu bedelin yarısı kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.