Gün + Partners tarafından daha önce yayımlanan Birleşik Patent Mahkemesi Türkiye'yi Nasıl Etkileyecek? başlıklı makalede de belirtildiği üzere, Birleşik Patent Mahkemesi'nin (UPC) Avrupa patentlerinin ihlali veya geçerliliğine ilişkin vereceği kararlar, AB üyesi olmayan devletlerin ulusal mahkemeleri açısından bağlayıcı değildir. Bu durum, uluslararası mahkemelerin yalnızca üye devletler bakımından yargı yetkisi kurabileceğini öngören “yerellik ilkesi” ile uyumludur. Her ne kadar Birleşik Krallık, Norveç, İsviçre ve Türkiye Avrupa Patent Sözleşmesi'ne (EPC) taraf olsalar da, hem Avrupa Birliği'ne hem de UPC sistemine dâhil olmamaları, özellikle ABAD'ın C-339/22 (Electrolux v. BSH) sayılı kararı ve Brussels Ibis Tüzüğü'nün 71(3). maddesi ışığında daha belirgin hâle gelen usuli bir dengesizlik yaratmaktadır.
Avrupa patentleri, UPC yargı yetkisine giren iki temel patent türünden biridir ve bu bağlamda AB, yalnızca UPC Anlaşması'na taraf ülkelerde geçerli olan patentlerle sınırlı bir yargı yetkisi öngörülmesini yeterli görmemiştir. Avrupa patenti, farklı EPC ülkelerinde tescil edilebildiğinden, bu patent türüne ilişkin ihlallerin tüm geçerlilik ülkelerinde bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği savunulmuştur. Her ne kadar bu husus Birleşik Patent Mahkemesi Anlaşması'nda (UPC Anlaşması) açıkça yer almasa da, UPC'nin AB sistemine entegrasyonunu sağlayan ikincil mevzuat yoluyla bu genişletilmiş yetki tesis edilmiştir: 15 Mayıs 2014 tarihli ve 542/2014 sayılı AB Tüzüğü (Brussels Ibis) bu bağlamda özel bir düzenleme getirmiştir.
Brussels Ibis'in 71b(1) maddesi, bir üye devletin ulusal mahkemesi söz konusu uyuşmazlık bakımından yetkili ise, bu yetkinin UPC'ye de tanınmış olacağını hüküm altına alır. Böylece UPC'nin, Anlaşma kapsamındaki konularda AB üyesi ve UPC'ye taraf devletlerin ulusal mahkemeleriyle aynı ölçüde yetkili olduğu kabul edilmiştir.
Daha önemlisi, aynı maddenin 3. paragrafı UPC'ye yönelik bir çeşit “uzatılmış yargı yetkisi” tanımaktadır. Buna göre, davalının bir AB üyesi devlette ikametinin bulunmaması ve başka bir şekilde Brussels Ibis kapsamında yargı yetkisi tesis edilememesi durumunda, eğer bir Avrupa patentine yönelik ihlal AB içinde zarara yol açmışsa, UPC bu ihlalin AB dışındaki sonuçlarına (örneğin Türkiye'de veya İsviçre'de doğan zararlara) ilişkin olarak da karar verme yetkisine sahip olacaktır.
Bu uzatılmış yargı yetkisinin ülkeler bakımından etkileri tartışılırken, AB Adalet Divanı Electrolux v. BSH kararında çığır açıcı bir hüküm vermiştir. Karara göre, davalının AB üyesi bir devlette ikamet etmesi hâlinde, bu devletin mahkemeleri, başka bir EPC ülkesinde (AB dışı dâhil) tescilli olan bir Avrupa patentine ilişkin ihlal iddialarını da inceleme yetkisine sahiptir. Hatta davalı, söz konusu patentin geçersizliğini ileri sürse dahi bu yetki ortadan kalkmamaktadır.
Bu iki düzenleme birlikte değerlendirildiğinde, karmaşık ancak öğretici bir tablo ortaya çıkmaktadır. ABAD kararı, davalının AB'de ikamet etmesi koşuluyla, bir AB üyesi mahkemenin tüm belirlenmiş EPC ülkelerindeki ihlalleri bir bütün olarak değerlendirebilmesini mümkün kılmaktadır. Bu, sınır ötesi patent davalarında ciddi bir usuli avantaj sağlar. Ancak bu imkân yalnızca AB içinde ikamet eden davalılar için geçerlidir.
Buna karşılık, Brussels Ibis m.71(3) UPC lehine daha geniş bir yetki alanı oluşturur. Eğer davalı AB dışındaysa ve patent ihlali AB içinde zarara yol açmışsa, UPC aynı zamanda AB dışındaki zararları da yargılayabilir. Bu da Türkiye gibi ülkelerde ikamet eden davalıların, bazı sınır ötesi uyuşmazlıklarda UPC'nin yargı yetkisine tabi olabilecekleri anlamına gelir.
Birleşik Krallık, İsviçre ve Türkiye gibi ne AB üyesi ne de UPC Anlaşması'na taraf olan EPC ülkeleri açısından bu çift yönlü sistem, önemli bir hukuki dengesizlik yaratmaktadır. Bu ülkelerde yerleşik şirketler, AB içinde zarara neden olan Avrupa patenti ihlalleri nedeniyle UPC önünde dava edilebilirler. Ancak kendileri, Electrolux kararının sunduğu usuli kolaylıklardan yararlanamaz ve UPC sisteminde davacı sıfatıyla yer alamazlar. Ayrıca, kendi ulusal mahkemeleri de diğer EPC ülkelerindeki ihlalleri, birleşik bir çerçevede yargılama yetkisine sahip değildir.
Bu durum, Avrupa'daki patent uygulamasının geçici ama önemli bir parçalanmasını ortaya koymaktadır. EPC, patent hakları bakımından maddi hukuk alanında ortak bir temel sunmuş olsa da, usuli konularda yaşanan uyumsuzluk, özellikle AB dışı EPC üyeleri açısından tek taraflı bir yargı yetkisi riski doğurmaktadır. Türkiye, Birleşik Krallık ve İsviçre'nin durumu ise daha geniş bir sorunu gözler önüne sermektedir. Patent haklarının yerel (ülkesel) niteliği ile Birleşik Patent Mahkemesi'nin merkezileştirilmiş yargı hedefleri ve Brussels Ibis kapsamında gelişen yargı yetkisi mimarisi arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi önem arz etmektedir.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.