ARTICLE
5 November 2025

İşlevsel Eşdeğerlik: Türk Patent Hukuku ile Birleşik Patent Mahkemesi Yaklaşımı Arasındaki Yakınsama

G+
Gun + Partners

Contributor

Gün + Partners is a full-service institutional law firm with a strategic international vision, providing transactional, advisory and dispute resolution services since 1986. The Firm is based in Istanbul, with working offices Ankara and Izmir. The Firm advises in life sciences, energy, construction & real estate, technology, media and telecoms, automotive, FMCG, chemicals and the defence industries.”
Faaliyete geçmesinden henüz iki yıl bile geçmeden, Birleşik Patent Mahkemesi (UPC) eşdeğerliğe dayalı patent ihlali konusunda sınır ötesi bir doktrin şekillendirmeye başlamıştır.
Turkey Intellectual Property

Faaliyete geçmesinden henüz iki yıl bile geçmeden, Birleşik Patent Mahkemesi (UPC) eşdeğerliğe dayalı patent ihlali konusunda sınır ötesi bir doktrin şekillendirmeye başlamıştır. 2024 sonu ile 2025 ortası arasında verilen dört önemli ilk derece kararı — Plant-e v Bioo (Lahey LD), Brüksel LD CFI 376/2023, Mannheim LD CFI 471/2023 ve N.J. Diffusion v Gisela Mayer (Paris LD) — UPCA'nın 26. maddesi ile EPC'nin 69. maddesi ve onun Yorum Protokolü çerçevesinde işlevsel eşdeğerliğin değerlendirilmesine yönelik analitik çerçeveyi belirlemiş, geliştirmiş ve nihayetinde uyumlaştırmıştır.

Avrupa'daki bu çerçeve, Türk Sınai Mülkiyet Kanunu'nun 89/5. maddesinde zaten açıkça teknik-işlevsel terimlerle kanunlaştırılmış yaklaşımla büyük ölçüde örtüşmektedir. Bu hükme göre, patentle sağlanan koruma sadece istemlerde kelimesi kelimesine belirtilen unsurları değil, aynı zamanda istemlerde belirtilenlerle özde aynı işlevi, aynı şekilde yerine getiren ve aynı sonucu doğuran eşdeğer unsurları da kapsar.

Ancak bu üçlü formül ("işlev–yol–sonuç"), hakkaniyet veya öngörülebilirlik unsurlarını dışlayan dar bir teknik standart oluşturmaktadır. Türk mahkemeleri — özellikle Ankara ve İstanbul ihtisas mahkemeleri — bu yaklaşımı istikrarlı biçimde uygulamakta; iddia edilen ihlale konu unsurun, istemdeki buluşla aynı işlemi, aynı teknik araçla yapıp yapmadığını ve aynı sonucu doğurup doğurmadığını incelemektedir. Ancak bu üç koşulun tamamı sağlandığında eşdeğer tecavüzün varlığı kabul edilmektedir.

Türk mahkemelerinin yaklaşımı, UPC içtihadı ile karşılaştırıldığında en yakın benzerlik, 6 Haziran 2025 tarihli Mannheim Yerel Dairesi kararı (CFI 471/2023) ile görülmektedir. Nitekim Mannheim heyeti, patentteki unsur ile bu unsur yerine kullanılan "alternatif unsur" arasında teknik-işlevsel eşdeğerlik bulunmadıkça ihlalin eşdeğerlik yoluyla kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır. Tıpkı Türk mahkemelerinde olduğu gibi Mannheim LD de yalnızca teknik ikame edilebilirlik üzerinde durmuş; patent sahibinin daha geniş korumayı "hak edip etmediği" veya üçüncü kişilerin patentteki unsur yerine kullandıkları "alternatif unsuru" öngörüp öngöremeyeceği gibi konuları dikkate almamıştır.

Buna karşılık, Lahey Yerel Dairesi'nin Plant-e v Bioo kararında çok daha geniş ve adil, öngörülebilir ve sistemsel olarak dengeli olma unsurlarını gözeten bir eşdeğerlik anlayışı benimsenmiştir. Lahey LD, teknik ve normatif unsurları birleştiren dört aşamalı bir test uygulamıştır:

  1. Patentli unsur yerine kullanılan "alternatif unsur" aynı teknik sonucu sağlıyor mu?
  2. Korumayı genişletmek patent sahibi açısından hakkaniyete uygun mu?
  3. Üçüncü kişiler açısından hukuki güvenlik korunuyor mu?
  4. Patentli unsur yerine kullanılan "alternatif unsur" önceki teknik karşısında hâlâ yeni ve buluş basamağına sahip mi?

Bu yaklaşım, hakkaniyet ve öngörülebilirlik dengelerini devreye sokarak Türk mahkemelerinin yaklaşımının çok ötesine geçmektedir.

Buna karşılık Brüksel Yerel Dairesi Ocak 2025 tarihli CFI 376/2023 kararında, tam bir uyum sağlanmamış olsa da, Türk mahkemelerine daha yakın bir adım atmıştır. Brüksel hâkimleri, eşdeğerlik testini işlevsel-etki kriterine indirgemiş; yalnızca değiştirilmiş araçların aynı işlevi görüp görmediğini veya en azından aynı etkiyi sağlayıp sağlamadığını sorgulamıştır. Bu analiz, SMK 89/5. madde kapsamındaki "işlev" ve "sonuç" unsurlarına yaklaşsa da, unsurun aynı "şekilde" çalışması gerekliliğini dışarıda bırakmıştır.

Oysa Türk mahkemeleri, kanun metninden yola çıkarak, bu "yol" unsurunu vazgeçilmez görmektedir; sadece amaç veya sonuç benzerliği yeterli değildir, teknik çalışma biçiminin de eşdeğer olması gerekir.

Son olarak, Paris Yerel Dairesi'nin 1 Ağustos 2025 tarihli CFI 363/2024N.J. Diffusion v Gisela Mayer kararı, daha sade bir ifade biçimiyle de olsa UPC'nin aynı teknik ideale doğru yakınsamasını temsil eder. Paris heyeti; Plant-e, Brüksel ve Mannheim kararlarını inceledikten sonra "en düşük ortak payda testi" olarak adlandırdığı bir yaklaşımı benimsemiştir. Buna göre değiştirilen veya yerine konulan araçların ("alternatif unsurların") özde aynı işlevi, aynı etkiyi sağlamak amacıyla yerine getirip getirmediği dikkate alınmıştır.

Bu test, açıkça "aynı yol" kriterinden bahsetmese de, özünde Türk mahkemelerinin benimsediği işlev-sonuç eşdeğerliği ruhunu taşımaktadır. Paris Yerel Dairesi, iddia edilen ürünün bileşeninin farklı bir işlev gördüğü ve dolayısıyla farklı bir etki yarattığı gerekçesiyle eşdeğerliği reddetmiştir — bu gerekçelendirme, bir Türk mahkemesinin de büyük olasılıkla ulaşacağı sonuçla tamamen uyumludur.

Kısacası, Mannheim Yerel Dairesi'nin gerekçesi, Türk mahkemelerinin yaklaşımını en sadık biçimde yansıtmaktadır. Her ikisi de tamamen teknik ve nesnel bir analiz benimsemekte; iddia edilen uygulamanın aynı işlevi, aynı şekilde, aynı sonucu doğurup doğurmadığını sorgulamaktadır. Brüksel ve Paris yaklaşımları, bu kuralın yapısal bütünlüğünü sadeleştirerek işlevsel özünü yakalayan kısmi yansımalar olarak görülebilir. Buna karşılık, Lahey'in Plant-e modeli, hakkaniyetli ve adil, öngörülebilir ve sistemsel olarak dengeli olma boyutlarını devreye soktuğu için Türk içtihadına en uzak noktada durmaktadır.

Dikkat çekici olan, UPC'nin başlangıçta daha geniş ve adil, öngörülebilir ve sistemsel olarak dengeli olmayı odağına alan testlerle eşdeğerlik değerlendirmesi yapmışken, sonraki kararlarında Türk mevzuatında zaten yerleşmiş olan teknik eşdeğerlik modeline yönelmiş olmasıdır. Böylece, Türkiye'nin kodifiye yaklaşımı ile UPC içtihadı şimdilik aynı Avrupa standardında birleşmiştir. Buna göre eşdeğerlik, hakkaniyet veya öngörülebilirlik kavramlarıyla değil; istemlerin sınırları içinde kalan nesnel işlevsel özdeşlik üzerinden tanımlanmaktadır.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.

Mondaq uses cookies on this website. By using our website you agree to our use of cookies as set out in our Privacy Policy.

Learn More