Anayasa Mahkemesi'nin (“AYM”) 2018/16857 başvuru numaralı ve 29/9/2022 tarihli bireysel başvuru denetimi kapsamındaki kararında:

Başvurucu, bir borç ilişkisiyle ilgili aleni olmayan bir ortamdaki konuşmasının planlı ve kasten hareket edilerek kayıt altına alındığını ve bu kaydın şüpheli olarak bulunduğu bir ceza soruşturması dosyasına sunulması nedeniyle, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu (TCK md. 133) kapsamında Savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Savcılık özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişiler arasındaki konuşmaların kayda alınması suçları kapsamında soruşturma başlatsa da söz konusu görüşmenin kayda alınarak bir soruşturmaya delil olarak sunulmasında, kişinin delil sunma saikiyle hareket ettiğini, kasıt unsurunun oluşmadığını, bu yönde Yargıtay kararlarının da bulunduğunu belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucu bu karara karşı itiraz yoluna başvurarak soruşturmada delillerin toplanmadığını, kayıtta bir kesinti ya da montaj olup olmadığının tespit edilmediğini, ilgili kişilerin ifadelerinin alınmadığını, ses kaydının suç kastıyla hareket edilerek planlı şekilde alındığını ileri sürmüş, ayrıca özel hayata saygı hakkının güvencelerinin yerine getirilmediğini iddia etse de bu itirazı yerine görülmeyerek Savcılığın kararı kesinleşmiştir.

AYM, Başvurucunun şikayetinin, özel hayatına ve bu kapsamdaki kişisel nitelikteki birtakım verilerine yönelik saldırılara karşı devletin pozitif yükümlülüklerine uygun şekilde etkili bir ceza soruşturması yürütmediği iddiasına ilişkin olduğunu tespit ederek başvuruyu kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmiştir. AYM, kişilerin görüntüsünün ve sesinin kişisel veri mahiyetinde olduğunu, aleni olmayan konuşmaların da kişinin özel hayat alanına dair olduğunu dolayısıyla söz konusu değerlere karşı her türlü saldırı karşısında korunmayı talep etme hakkının, özel hayata saygı ve kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında olduğunu ifade etmiştir. Anayasa md. 11'de Anayasa hükümlerinin sadece devlet organlarını değil kişileri de bağlayan temel hukuk kuralları olduğu hükmü gereğince, Anayasa md. 20/3 kapsamında kişisel veriler yönünden öngörülen güvenceleri özel kişilerin de veri sahiplerine sağlamak zorunda olduğunu, kamunun bu hakka müdahaleleri bakımından sağlanması gereken güvencelerin niteliğine uygun düştüğü ölçüde özel kişilerin yaptığı müdahaleler bakımından da geçerli olduğunu, devletin ve özellikle yargısal makamların bu tür müdahaleler ile ilgili uyuşmazlıklarda veri sahibinin kişisel verilerine hukuka aykırı bir müdahalede bulunup bulunulmadığını gerektiği gibi incelemek noktasında pozitif yükümlülüğünün bulunduğunu somut olaydaki söz konusu soruşturmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Somut olay özelinde AYM; Savcılığın kararında başvurucunun rızasına aykırı şekilde gerçekleştirilen kayıt alma eyleminin başvurucunun kişisel verilerini ve özel hayat alanını ne suretle etkilediği hususunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığını ifade etmiştir. Ayrıca söz konusu kararda, bu türdeki bazı eylemler için belirli şartlarda hukuka uygunluk sebebinin bulunduğunu kabul eden bir Yargıtay kararına atıf yapılmış olsa da anılan Yargıtay kararında ortaya konulan şartların sınırlarının özel hayat alanını korumasız bırakmaya neden olacak şekilde belirsiz olduğunu değerlendirmiş, nitekim bu kararda belirtilen şartlarla somut olayda gerçekleşen hususların karşılaştırılmadığını ifade etmiştir. Bunun yanında, söz konusu müdahalenin ölçülü olup olmadığı konusunda anayasal güvenceleri dikkate alan bir değerlendirme yapılmadığını, çatışan delil sunma ve kişisel verilerin korunması menfaatleri arasında dengenin sağlanmasına ilişkin somut olay özelinde adil bir değerlendirme yapılmadığını, delil elde etme amacına kesin şekilde üstünlük sağlayacak kategorik bir yaklaşımın anayasal düzeyde teminat altında olan kişisel verileri ve özel hayat alanını korumasız bırakacağını değerlendirmiştir. Ayrıca ses kaydı üzerinde oynamaların tespit edilmesi ve kaydın planlı şekilde alınmasına ilişkin diğer kişilerin bilgisine başvurulmaması konusunda başvurucunun taleplerinin karşılanmadığını, soruşturma sürecinde başvurucunun usule ilişkin güvencelerden yeterli şekilde yararlandırılmadığını tespit etmiştir.

Bu kapsamda, söz konusu kararların başvurucunun kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak ilgili ve yeterli gerekçe içermediğini değerlendiren AYM, kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların somut olayda yerine getirilmediği anlaşıldığından Anayasa md. 20'de düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.