ARTICLE
18 September 2025

İşçi̇i̇le İşveren Arasindaki̇ Rekabet Yasaği Sözleşmesi̇ni̇n İhlâli̇ Hali̇nde Haklarin Yarişi: Sözleşmeye Aykirilik Mi, Haksiz Fi̇i̇l Mi̇?

N
Nazali

Contributor

“Nazali is a law firm founded by Ersin Nazali, providing a wide range of legal services (consultancy and litigation in all areas of law) to its national and international clients, through its trustworthy and experienced legal team. There are thirteen partners, forty lawyers, four sworn financial advisors and ten certified public accountants working for Nazali. Our philosophy is quality in delivery, timely response and business minded approach.“
Bu makale, işçi ile işveren arasında imzalanan rekabet yasağı sözleşmelerinin ihlâli durumunda ortaya çıkan hukuki sorunları, özellikle de "hakların yarışı" (concurrence of rights)...
Turkey Antitrust/Competition Law

ÖZET

Bu makale, işçi ile işveren arasında imzalanan rekabet yasağı sözleşmelerinin ihlâli durumunda ortaya çıkan hukuki sorunları, özellikle de "hakların yarışı" (concurrence of rights) olgusu kapsamında incelemektedir. Rekabet yasağı sözleşmeleri, iş ilişkisinin sona ermesinden sonra belirli bir süre ve coğrafi alanda, işçinin işverenle doğrudan rekabet etmesini engellemeyi amaçlayan ve işverenin ticari sırlarını korumaya yönelik düzenlemelerdir.

Çalışmada, bir işçinin sözleşmedeki yükümlülüğü ihlâl etmesi halinde, bu davranışın aynı anda hem sözleşmeye aykırılık hem de haksız fiil teşkil edebileceği vurgulanmaktadır. Bu durumda, Türk hukukundaki genel kabul uyarınca, sözleşmesel sorumluluk hükümlerinin haksız fiil hükümlerine göre öncelikli olarak uygulanacağı ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla, işverenin öncelikle sözleşmede öngörülen cezai şart veya tazminat taleplerini ileri sürmesi gerekmekte, haksız rekabet hükümlerine dayanma imkânı ise ikincil planda kalmaktadır.

Makale, bu öncelik ilişkisinin hukuki gerekçelerini, Türk Borçlar Kanunu ve ilgili Yargıtay içtihatları ışığında detaylandırmakta ve sözleşmeye dayalı yaptırımların işverenlere sağladığı ispat kolaylığı ve hızlı hukuki koruma gibi pratik avantajlarına dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, rekabet yasağı ihlâllerinde sözleşmesel düzenlemelerin önceliği, hem hukuki istikrar hem de usul ekonomisi açısından en etkin ve adil çözüm yolunu oluşturmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Rekabet Yasağı, İşçi, İşveren, Rekabet Yasağı Sözleşmesi, Hakların Yarışı, Concurrence of Rights, Haksız Fiil, Sözleşmeye Aykırılık, Cezai Şart, Tazminat.

GİRİŞ

Türk iş hukuku mevzuatında, rekabet yasağı, işverenin ticari sırlarını ve pazar avantajını güvence altına almak için getirilmiş kritik bir hükümdür. Bu düzenlemenin temel gayesi, çalışanın, iş ilişkisinin bitiminden sonra belirli bir süre ve coğrafi sınırlar dahilinde, önceki işvereninin faaliyet gösterdiği sektörde doğrudan rakip olmasını engellemektir. Söz konusu kısıtlamalar, ya iş akdinin bir maddesi olarak ya da taraflar arasında imzalanan müstakil bir rekabet yasağı sözleşmesi ile düzenlenebilir. Ne var ki hukuk sistemi, çalışanın geçimini sağlama ve mesleğini icra etme özgürlüğünü haksız biçimde engellememek adına, bu sözleşmelerin içeriğini, makul bir zaman, yer ve konu bakımından sıkı kurallara bağlamıştır.

Çalışanın bu sözleşmede belirtilen yükümlülükleri ihlâl etmesi durumunda, bu davranış aynı zamanda bir sözleşme ihlâli (cezai şart veya tazminat gibi) oluşturacaktır. Hukuk doktrininde "hakların yarışı" (concurrence of rights) olarak adlandırılan bu durumda, bir eylem hem sözleşmeye aykırılık hem de haksız fiil niteliği taşıyorsa, genel kabul görmüş görüşe göre sözleşmesel sorumluluk hükümleri öncelik kazanır. Bu nedenle, bir işçinin fiili, teorik olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndaki haksız rekabet kurallarını ihlâl etse dahi, eğer aynı zamanda imzalanmış bir rekabet yasağı sözleşmesini de ihlâl ediyorsa, işverenin öncelikle bu sözleşmeden doğan haklarını ileri sürmesi gerekecektir. Haksız fiil hükümlerine başvurulması ikincil planda kalacaktır.

Bu çalışmanın odak noktası, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlâli karşısında, işverenin elinde bulunan sözleşmesel ve haksız fiile dayalı dava haklarından hangisinin öncelikli olarak kullanılması gerektiğidir. İnceleme, sözleşmeye aykırılık iddiasının, haksız rekabet iddiasına nazaran neden ve nasıl öncelik taşıdığına dair hukuki gerekçeleri detaylarıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır.

İşçi ile İşveren Arasındaki Rekabet Yasağı Sözleşmeleri

Rekabet yasağı, aynı alanda iş yapan kimselerin birbirleri ile hukuka aykırı olarak yarışa girememesi, belirli kimselerin birbirleriyle rekabet etmelerinin yasaklanması anlamına gelmektedir.1 İşçinin rekabet etmeme borcunun, diğer bir ifade ile, işverenle rekabet yasağının iş sözleşmesi sona erdikten sonra da devam etmesi isteniyorsa, tarafların bunu ayrıca ve açıkça sözleşmeyle kararlaştırması gerekir. Bu kararlaştırma ayrı bir sözleşmeyle yapılabileceği gibi, mevcut iş sözleşmesine konulacak özel bir hükümle de yapılabilir.2

Bu hukuki yükümlülüğün ortaya çıkması için tarafların ayrıca bir sözleşme maddesi kaleme alması veyahut müstakil bir rekabet yasağı anlaşması imzalaması şart değildir. Zira kanun koyucu, işçinin sadakat borcunun doğal bir uzantısı ve zımni bir unsuru olarak, hizmet ilişkisi devam ederken rekabet etmeme yükümlülüğünü otomatik olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla, bu borç, tarafların iradelerinden bağımsız olarak, hukuki ilişkinin niteliğinden doğan objektif bir sorumluluktur.

Rekabet yasağı sözleşmesi, işçinin iş sözleşmesi devam ederken işverenin müşterilerini tanıması ya da iş sırlarını öğrenmesi sebebiyle, iş ilişkisi sona erdikten sonra belirli bir faaliyet alanında, belirli bir coğrafi bölgede ve belirli bir zaman dilimi içinde işverenle rekabet teşkil edecek herhangi bir faaliyette bulunmaması hususunu içeren sözleşmedir.3

Rekabet yasağı düzenlemesinin temel varoluş gerekçesi, çalışanın, görevi sırasında edindiği müşteri portföyü, ticari sırlar, operasyonel stratejiler ve benzeri önemli bilgi birikimini, iş akdinin sonlanmasının ardından kendi çıkarı veya üçüncü bir tarafın menfaati için kullanmasının önüne geçmektir. Bu sayede işverenin, emek ve kaynak yatırımıyla oluşturduğu pazar konumuyla ticari itibarının, eski bir çalışan tarafından haksız bir avantaja dönüştürülerek zedelenmesi engellenmiş olur.

Hakların Yarışı Terimi (Concurrence of Rights)

Hukuk literatüründe "hakların yarışı/yarışması" veya "hakların telâhuku" (concurrence of rights) olarak ifade edilen bu kavram, davacının mahkemede ileri sürdüğü tek bir hukuki sonucun (örneğin, tazminat talebi) aynı olaya ilişkin birden fazla ve farklı hukuki dayanakla desteklenebilmesi durumunu ifade eder. Söz konusu talebin gerçekleşmesi, hem sözleşme ihlâli hem de haksız fiil gibi farklı hukuki enstrümanlarla temellendirilebiliyorsa, burada hakların yarışmasından söz edilir.

Türk Borçlar Kanunu 60. maddesinde sorumluluk sebeplerinin çokluğu üst başlığı altında sebeplerin yarışması (telâhuku) düzenlenmiştir. Hakların yarışması maddi hukukta düzenlense de usul hukukunu da ilgilendirmektedir.4 Düzenlemeye göre, bir kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.5 Kısaca, bir maddî vakıa birden fazla hukukî sebep zemininde ileri sürülebiliyorsa, burada hakların yarışması söz konusu olur.6

Hukuk teorisi ve uygulamasında "hakların yarışı" (concurrence of claims) ilkesi, özellikle fikri mülkiyet hukuku, borçlar hukuku ve iş hukuku alanlarında sıklıkla karşılaşılan ve önem taşıyan bir doktrindir. Bu ilke, davacıya hukuki koruma arayışında esneklik sağlasa da hukuk sisteminin temelini oluşturan adalet, öngörülebilirlik ve istikrar ilkeleri gereği birtakım sınırlamalara tabidir. Mükerrer tazminat yasağı, usuli ekonomi, dürüstlük kuralı ve fiilin hukuki niteliği gibi unsurlar, bu ilkenin sınırsızca kullanılmasının önüne geçer. Somut uyuşmazlığın özellikleri, hangi hukuki yolun izleneceği veya yolların bir arada kullanılıp kullanılamayacağı konusunda belirleyici rol oynar.

Zarara uğrayan taraf, aynı olgusal durumdan doğan bir zararını gidermek için önünde duran farklı hukuki sebepleri (örneğin, sözleşmeden doğan bir talebi ve aynı zamanda haksız fiile dayanan bir davayı) değerlendirme ve bunlardan en uygun olanını seçebilme imkânına sahiptir. Ancak bu stratejik tercih önemli bir sonuç doğurur: seçimlik dava hallerinde davacı, belirli bir usulü işletmeye başladıktan ve bu yola girdikten sonra, artık diğer hukuki sebebe dayanarak aynı talepte bulunma hakkını kaybeder. Özellikle mahkeme tarafından verilen nihai bir kararın kesinleşmesi, alternatif hukuki yolun da artık tüketildiği anlamına gelir.

Rekabet Yasağı İhlâlinin Sonuçları

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu metninde, rekabet yasağına aykırı davranışın hukuki neticeleri, 446. maddenin birinci fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm, taraflar arasında geçerli bir rekabet yasağı anlaşmasının ihlâli durumunda, işverene tanınan yetkileri ve ihlâlin doğuracağı yaptırımları detaylı olarak ortaya koymaktadır. Kanun şu hükümlere yer vermektedir:

"MADDE 446- Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür.

Yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan zararı gidermek zorundadır.

İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlâl veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir."

  • İşçi Bakımından Sonuçları

Rekabet yasağı düzenlemelerinin belirlenmesi sırasında, bu yasağın işçi üzerinde yaratabileceği olumsuz etkiler dikkate alınmalıdır. Zira rekabet yasağı, işçinin çalışma özgürlüğünü, mesleğini icra etme hakkını ve dolayısıyla geçim kaynağını temin etme imkânını ciddi şekilde kısıtlayabilmektedir. İşçiyi, belirli bir coğrafi bölgede ve sektörde faaliyet göstermekten uzun süreli olarak alıkoyan bu yasaklar, onun yeni istihdam fırsatları bulmasının önünde pratik bir engel oluşturabilmektedir. Bu nedenle, rekabet yasağının kapsamı ve süresinin belirlenmesinde işçinin menfaatleri de dikkate alınmalı, aksi halde bu tür düzenlemeler, uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan temel haklarla çatışma riski taşıyabilmektedir. Nitekim aşırı geniş ve orantısız rekabet yasakları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin zorla çalıştırma yasağını düzenleyen 4. maddesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nde tanınan çalışma özgürlüğüne ilişkin hükümlere de aykırılık oluşturabileceği gibi, işçiyi ekonomik açıdan zor durumda bırakabilmektedir.

İşçinin rekabet yasağına aykırı davranması halinde, işveren sözleşmede kararlaştırılan cezai şartı talep edebilir. Türk Borçlar Kanunu'nun 180. maddesi uyarınca; "Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir."7

İlgili madde hükmüne göre, işverenin cezai şart talebinde bulunabilmesi için rekabet yasağı ihlâlinden doğan somut bir zararın varlığını ispat etmesi gerekli değildir. İşveren, sadece çalışanın yükümlülüğünü ihlâl ettiğini ve sözleşmede öngörülen yasakları çiğnediğini belgeleyerek, önceden kararlaştırılmış olan cezai şartın ödenmesini talep etme hakkına sahiptir. Bu nedenle, Türk Borçlar Kanunu'nun ilgili düzenlemesi uyarınca, cezai şartın tahsili için ihlâlin kendisi yeterli görülmekte olup ek bir zarar gösterilmesi şartı aranmamaktadır.

Uygulamada, işverenler tarafından rekabet yasağı sözleşmelerine cezai şart maddesi eklemek, ihlâl durumunda hızlı ve etkili bir hukuki yol sağladığı için yaygın olarak tercih edilen bir güvence mekanizmasıdır. Bu yöntem, işverenin uzun ve karmaşık zarar hesap ve ispat süreçlerine girmeden, sözleşmeye aykırılığın sonuçlarına derhal katlanılmasını temin etmektedir. Zira, cezai şart, zarar ve zararın miktarının ispat edilmesine gerek olmaksızın kararlaştırılan ceza bedelinin talep edilmesine imkân verir.8

İşverenler açısından kazanç kaybının ispatının güçlüğü, ihlâl ile zarar arasındaki illiyet bağının tespiti için gerekli delillerin yeni işveren nezdinde olması, ispat noktasında önemli bir sorun teşkil etmektedir.9 Cezai şart talep edilebilmesi için ise; bahsedildiği üzere işverenin rekabet yasağının ihlâl edildiğini ispatlaması yeterlidir.10

  • İşveren Bakımından Sonuçları

İşverenin, meşru ticari faaliyetlerini sürdürme, ekonomik çıkarlarını koruma ve ticari sırlarını gizli tutma hakları, temel yasal güvenceler altındadır. Rekabet yasağı düzenlemeleri, esas itibarıyla işverenin bu meşru haklarını güvence altına alma gerekliliğinden doğmaktadır. Bu düzenlemelerin temel amaçları; çalışanın, iş ilişkisi sırasında edindiği gizli bilgileri veya işverenin ticari avantajlarını kullanarak haksız bir rekabet içine girmesini engellemek ve işletmenin pazar payı ile itibarının korunmasını sağlamaktır.

İşçinin, görevi gereği öğrendiği ticari sırları başka işverenlerle paylaşması, işverenin faaliyet alanıyla doğrudan rekabet oluşturan bir girişimde bulunması veya mesai saatleri dışında dahi olsa rakip bir kuruluşta çalışması, iş sözleşmesinden doğan sadakat yükümlülüğünü ihlâl anlamı taşır. Bu tür davranışlar, yalnızca sözleşmesel ilişkiye değil aynı zamanda hukuk düzeninin genel ilkelerinden olan dürüstlük kuralına da aykırılık oluşturur.

Ayrıca, işçinin rekabet yasağına aykırı davranışının somut ve ispatlanmış bir zarara yol açması şart değildir. Potansiyel bir riskin veya işverenin menfaatlerini zedeleyecek nitelikteki bir tehdidin varlığı dahi, rekabet etmeme borcunun ihlâli için yeterli kabul edilmektedir.

Rekabet yasağı hükmünü ihlâl eden işçi, Türk Borçlar Kanunu'nun 446. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, bu ihlâl nedeniyle işverenin maruz kaldığı tüm zararları tazmin etmekle hukuken sorumludur. Sözleşmeden doğan bu tazminat yükümlülüğüne ilişkin hesaplamada, Borçlar Kanunu'nun sözleşmelere aykırılık halinde genel tazminat hükümleri esas alınır. Bu kapsamda, işverenin uğradığı gerçek zararın yanı sıra, caydırıcılık amacıyla kaçırılan kârın (örneğin, müşteri kaybından doğan kayıp kazanç) da tazminat kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.

Zarar ve zararın miktarını ispat yükü, işverene aittir.11 Bununla birlikte işveren işçinin kusurunu ispatla mükellef değildir. İşçi Türk Borçlar Kanunu'nun 112. maddesi uyarınca kusursuzluğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.12 İşverenin uğradığı zarar, malvarlığının mevcut durumu ile rekabet yasağına aykırı davranılmış olmasaydı malvarlığının arz edeceği durum arasındaki farkı ifade eden müspet zarardır.13 Bu da işverenin fiili zarar ve kazanç kaybı şeklinde ortaya çıkabilir.

İşverenin zarara uğramasına neden olan ihlâl, aynı zamanda işçinin yanında çalıştığı yeni işverence haksız rekabet oluşturuyorsa, meydana gelen zarardan yeni işverenin de müteselsilen sorumlu tutulması gerektiği savunulmaktadır.14

SONUÇ

Rekabet yasağı sözleşmeleri, işçi ile işveren arasındaki menfaat dengesini korumak amacıyla öngörülmüş, işçinin işverenden edindiği ticari sırları ve müşteri ilişkilerini kötüye kullanmasının önüne geçmeyi hedefleyen hukuki düzenlemelerdir. Bu tür sözleşmelerin ihlâli halinde doğacak sorumluluk, Türk Borçlar Kanunu'nun açık hükümleri ve doktrindeki hâkim yaklaşım çerçevesinde sözleşmeye aykırılık hükümlerine tabi tutulmalıdır.

Nitekim aynı fiilin hem sözleşmeye aykırılık hem de haksız fiil teşkil ettiği iddiası gündeme geldiğinde, hukuk düzeni "hakların yarışı" ilkesini devreye sokmaktadır. Hakların yarışı ilkesi, bir fiilin birden fazla hukuki sebebe dayanak teşkil edebileceği durumlarda, zarar görene en uygun giderim yolunun tercih edilmesine imkân tanımaktadır. Ancak sözleşme ilişkisi mevcutsa, bu ilişkinin özel hükümleri genel haksız fiil kurallarına nazaran öncelikli olarak uygulanır. Dolayısıyla, işçinin rekabet yasağına aykırı davranışı, haksız rekabet hükümlerine de konu olabilecek nitelikte olsa dahi, aynı fiil sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği müddetçe işverenin başvurabileceği yol öncelikle sözleşmesel sorumluluk hükümleri olacaktır.

Bu yaklaşım, hem hukuki güvenlik hem de usuli ekonomi ilkeleri bakımından isabetlidir. Zira sözleşmeye aykırılık hükümlerinin uygulanması, taraflar arasındaki özel düzenlemelerin korunmasını sağlamakta; ayrıca işverenin zararının cezai şart veya tazminat hükümleri üzerinden daha açık ve öngörülebilir biçimde telafi edilmesine imkân tanımaktadır. Aksi yönde bir kabul, aynı fiil nedeniyle işçiye mükerrer sorumluluk yüklenmesi ve haksız fiil hükümlerinin gereksiz yere devreye sokulması sonucunu doğuracaktır.

Sonuç olarak, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlâli halinde işverenin öncelikli olarak sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayanması gerekir. İşçinin fiili, Türk Ticaret Kanunu anlamında haksız rekabet teşkil edebilecek nitelikte olsa bile, bu fiil aynı zamanda imzalanmış bir rekabet yasağı sözleşmesini ihlâl ettiği için haksız fiil hükümlerine başvurulamayacaktır. Doktrinde de genel kabul gören bu yaklaşım, hakların yarışması ilkesinin doğru uygulanmasıyla birlikte, işçi ve işveren arasındaki menfaat dengesinin korunmasına en uygun çözümü sunmaktadır.

Footnotes

1 Fatih UŞAN, "İş Hukukunda Rekabet Yasağı Sözleşmesi", Mercek Dergisi sayı:38, Nisan 2005, s. 97.

2 Eda MANAV, "İş Hukukunda Rekabet Yasağı Sözleşmesinin Geçerlilik Koşulları", Türkiye Barolar Birliği Dergisi sayı:87, 2010, s. 323.

3 UŞAN, a.g.m., s.100

4 Ahmet Cahit İYİLİKLİ, "Hakların Yarışması Bağlamında Doğru Hükmün Yetersiz Gerekçeye Feda Edilmesi", Türkiye Adalet Akademisi Dergisi sayı:12, Ekim 2021, s. 253.

5 Hukuk Genel Kurulu'nun 21.03.2019 Tarih, 2017/13-778 Esas ve 2019/329 Karar sayılı ilamı.

6 Ömer Faruk KARACABEY, "Hakların Yarışması", Ankara Barosu Dergisi sayı:6, 1980, s.666-685.

7 Nuray KOVANCI, "Türk İş Hukukunda Rekabet Yasağı Sözleşmesi", Türkiye Adalet Akademisi Dergisi sayı:31, Temmuz 2017, s. 789.

8 Gökhan ÇAYAN, "6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun Hizmet Sözleşmesine İlişkin Hükümlerinin 4857 sayılı İş Kanununa Etkisi", Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi sayı:39, 2013, s.98.

9 Hülya ATLAN KAZAN, "İş İlişkisinde Rekabet Yasağı Sözleşmesi", Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi sayı: 36, 2012, s.178.

10 Sarper SÜZEK, "Yeni Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde İşçinin Rekabet Etmeme Borcu", İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası sayı:2, 2014, s.463.

11 Gülsevil ALPAGUT, "Türk Borçlar Kanununun Hizmet Sözleşmesinin Devri, Sona Ermesi, Rekabet Yasağı, Cezai Şart ve İbranameye İlişkin Hükümleri", Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi sayı: 31, 2011, s. 952.

12 M. Polat SOYER, Rekabet Yasağı Sözleşmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara 1994, s.77.

13 ATLAN KAZAN, a.g.m., s.177.

14 SOYER, a.g.e. s.78.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.

See More Popular Content From

Mondaq uses cookies on this website. By using our website you agree to our use of cookies as set out in our Privacy Policy.

Learn More