ÖZET
Bu makalenin amacı, 1985 yılında yürürlüğe girip hayatımızın neredeyse her noktasında karşımıza çıkan, yakın geçmişimizde yerli dizi ve filmlerimizde dahi hicvedilen KDV'nin tarihçesi, yasal düzenlemeleri, uygulamadaki sorunları ve sosyal etkilerini ele alarak, mevcut sistemin etkinliğini genel bir bakış açısıyla incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Katma Değer Vergisi, Dolaylı Vergiler, Vergi Adaleti, KDV İadesi, Türk Vergi Sistemi.
GİRİŞ
Kamu harcamalarının finansmanı için en önemli araçlardan biri olan vergiler, gelişen ekonomilerde hem gelir dağılımı hem de sosyal refah politikalarının temel taşıdır. Bu kapsamda Katma Değer Vergisi ("KDV"), modern vergi sistemlerinde yaygın biçimde uygulanan, çok aşamalı ve yayılı bir tüketim vergisidir. Türkiye'de 1985 yılında 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile uygulamaya konulan KDV, dolaylı vergiler içerisinde en fazla gelir sağlayan kalem hâline gelmiştir. KDV, teoride her mal ve hizmet üretim sürecinde yaratılan katma değer üzerinden alınan ancak pratikte tüketiciye yansıyan bir vergi türüdür. Bu nedenle nihai yüklenicisi tüketici olan bu vergi, ekonomideki her aktörü (üretici, ithalatçı, satıcı, tüketici) ilgilendirmektedir. Vergi tekniği bakımından şeffaf ve objektif olarak kabul edilse de yüksek oranlar, iade sisteminin karmaşıklığı, istisnalar, muafiyetler ve kayıt dışı ekonomiyle olan ilişkisi, uygulamada ciddi tartışmalara neden olmaktadır.
I. KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
KDV, ilk olarak 1954 yılında Fransa'da uygulanmaya başlanmış ve zamanla Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünya genelinde yaygın bir vergi modeli hâline gelmiştir. Bu sistemin temel amacı, her üretim ve dağıtım aşamasında yaratılan katma değer üzerinden vergi alınarak hem kamu gelirlerini artırmak hem de ekonomik işlemlerin şeffaflaşmasını sağlamaktır. Türkiye'de ise KDV, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile 1 Ocak 1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, daha önceki dolaylı vergi yapısında yer alan gider vergisi, taşıma vergisi, ilan ve reklam vergisi gibi çok sayıda verginin kaldırılarak tek bir sistemde birleştirilmesini sağlamıştır. Böylece daha sistematik ve izlenebilir bir dolaylı vergi yapısına geçilmiştir.
1.1. KDV'nin Türkiye'deki Uygulama Sürecinde Önemli Dönüm Noktaları
1985 – Kanunun Yürürlüğe Girmesi: KDV'nin temel çerçevesi 3065 sayılı Kanun ile çizilmiştir. Sistem, teslim ve hizmet tanımları üzerinden işlemekte olup vergiye tabi işlemlerde matrah, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihte belirlenmektedir.
1990'lar – KDV Oranlarının Genişletilmesi ve Uygulama Alanının Yaygınlaştırılması: Başlangıçta daha sınırlı uygulama alanı olan KDV, zamanla tüm ekonomik faaliyetleri kapsamaya başlamış, oranlar artırılmış ve istisnalar yeniden şekillendirilmiştir. Özellikle ithalatta KDV'nin alınması, kayıt dışılığı azaltmak ve iç piyasayı dengelemek amacıyla kullanılmıştır.
2001 – Avrupa Birliği Uyum Süreci: Türkiye'nin AB ile uyum çalışmaları çerçevesinde KDV uygulamalarında bazı teknik güncellemeler yapılmış, örneğin iade sistemleri, hizmet ihracatı istisnaları ve vergilendirme dönemleri AB standartlarına daha uygun hâle getirilmeye çalışılmıştır.
2018 – KDV Kanunu'nda Reform Niteliğinde Değişiklikler: 7104 sayılı Kanun ile KDV sisteminde önemli değişiklikler yapılmıştır. En dikkat çekici düzenlemelerden biri, KDV iade sürecinde YMM raporu aranmaksızın vergi inceleme raporuna bağlanması zorunluluğunun kaldırılması, diğeri ise bazı yatırımlarda önceden iade hakkının tanınmasıdır.
2023 – Oran Artışları ve Yeni Oransal Düzenlemeler: 2023 Temmuz ayında 7346 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile KDV genel oranı %18'den %20'ye, indirimli oran ise %8'den %10'a yükseltilmiştir. Bu değişiklik, kamu gelirlerini artırmakla birlikte, enflasyonist etkiler ve tüketici üzerindeki yük açısından yoğun eleştiriler almıştır.
2. KATMA DEĞER VERGİSİNİN EKONOMİK VE MALİ AMAÇLARI
KDV, yalnızca bir gelir aracı değil aynı zamanda ekonomik kararları yönlendiren bir politika aracıdır. Dolaylı bir tüketim vergisi olan KDV'nin temel amacı, devletin kamu harcamalarını finanse etmesi için güvenilir ve sürdürülebilir bir gelir kaynağı sağlamaktır. Ancak bu temel amacın yanı sıra, vergi sisteminin genel hedeflerine paralel olarak KDV'nin ekonomik ve mali işlevleri daha da çeşitlenmiştir.
2.1. Mali Amaçlar: Gelir Toplama ve Bütçe Disiplini
KDV'nin en belirgin mali işlevi, devletin genel bütçe gelirleri içinde önemli bir paya sahip olmasıdır. Türkiye'de dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı oldukça yüksektir ve bu yapının bel kemiğini KDV oluşturmaktadır.
Bu yönüyle KDV:
- Ekonomik daralmalar dışındaki dönemlerde istikrarlı bir gelir kaynağıdır.
- Tahsilatı nispeten kolay ve düzenli bir vergi türüdür.
- Vergi tabanı geniş olduğu için (tüm tüketiciler vergiyi öder) vergilendirme yaygın bir şekilde gerçekleşir.
Devlet açısından mali disiplinin sağlanması, özellikle bütçe açığının azaltılması gibi hedefler, KDV gibi sürekli ve yüksek potansiyelli vergilere olan ihtiyaç artmaktadır.
2.2. Ekonomik Amaçlar: Tüketim Üzerinden Etki ve Kayıt Dışı ile Mücadele
KDV'nin ekonomik etkileri, tüketim ve yatırım kararları üzerinden dolaylı olarak ortaya çıkar. Vergi oranlarındaki artış ya da indirimler, bireylerin tüketim davranışlarını etkilerken, üreticilerin maliyet hesaplamalarını da doğrudan etkilemektedir.
Özellikle şu alanlarda ekonomik yönlendirme işlevi dikkat çeker:
- Tüketim Kontrolü: Lüks tüketim mallarında yüksek KDV oranları uygulanarak bireylerin bu tür harcamaları sınırlandırılmakta ve vergi adaleti gözetilmeye çalışılmaktadır (örneğin otomobillerde, elektronik eşyalarda yüksek KDV oranları).
- Kayıt Dışılıkla Mücadele: KDV sistemi, faturalı satışları teşvik ederek belge düzenini destekler. Her işletme, alış belgelerindeki KDV'yi indirim konusu yapabilmek için bir önceki aşamadan fatura almak zorundadır. Bu zincirleme yapı, kayıt dışı faaliyetleri azaltıcı yönde etki yapar.
Ancak fiiliyatta belge düzenindeki zaaflar, naylon fatura uygulamaları ve denetim yetersizlikleri nedeniyle bu ideal mekanizma tam anlamıyla işletilememektedir.
2.3. Vergi Adaletine Katkı Tartışmaları
Vergi sisteminin temel ilkelerinden biri olan adalet, KDV açısından çoğunlukla tartışmalı bir konudur. Zira KDV:
- Gelir düzeyine bakılmaksızın tüm tüketicilere eşit oranda uygulanır;
- Bu nedenle gelir düzeyi düşük bireyler, gelirlerinin daha büyük bir kısmını tüketime ayırdıkları için orantısız bir vergi yüküyle karşılaşırlar.
Bu durum KDV'nin "regresif" yani tersine artan özellikte bir vergi olmasına yol açmaktadır. Gelir vergisi gibi artan oranlı, kişisel durumları 38 gözeten vergilerle karşılaştırıldığında, KDV'nin sosyal adalet açısından sınırlı bir katkı sağladığı söylenebilir.
3. MEVCUT YASAL DÜZENLEMELER VE UYGULAMA ESASLARI
KDV uygulamasının hukuki altyapısı, temel olarak 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'na dayanmaktadır. Bu kanun, 1 Ocak 1985 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bugüne kadar birçok değişikliğe uğramış, özellikle 7104 sayılı Kanun ile 2018 yılında kapsamlı bir revizyon geçirmiştir. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Kararları, genel tebliğler ve özelgelerle uygulama detayları belirlenmektedir.
3.1. KDV'nin Konusu ve Mükellefiyeti
Kanunun 1. maddesine göre KDV; Türkiye'de yapılan aşağıdaki işlemler üzerinden alınmaktadır.
- icari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan mal teslimi ve hizmet ifası,
- Her türlü mal ve hizmet ithalatı,
- Diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetler
Mükellef, vergiye tabi mal ve hizmetleri teslim eden gerçek ve tüzel kişilerdir. Ancak vergiyi fiilen ödeyen, mal ve hizmeti satın alan nihai tüketicidir. Bu özellik, KDV'yi dolaylı ve tüketim temelli bir vergi hâline getirmektedir.
3.2. KDV Oranları
Kanunun 28. maddesine göre genel KDV oranı %10'dur. Ancak Cumhurbaşkanı, bu oranı %1 ile %18 arasında belirleme yetkisine sahiptir. Bu çerçevede yürürlükte olan 7346 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı (2023) ile oranlar aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
Mal/Hizmet Grubu | KDV Oranı |
Genel oran | 20% |
Temel ihtiyaç maddeleri (gıda, ilaç vb.) | %1 – %10 |
Lüks tüketim malları, bazı elektronik ürünler | 20% |
Birden fazla oran bulunması, uygulamada karmaşaya yol açmakta ve hem idare hem mükellef açısından yoruma açık durumlar doğurmaktadır.
3.3. Matrah ve Vergiyi Doğuran Olay
Matrah, mal teslimi veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedeldir. Bu bedele vergi, resim, harç, fon payı gibi unsurlar da dahil edilir. Vergiyi doğuran olay ise malın teslimi veya hizmetin ifası ile tahsilatın yapılmasıdır.
3.4. Beyanname ve Ödeme Süreçleri
KDV beyanı, aylık olarak Gelir İdaresi Başkanlığı'nın e-beyanname sistemine verilir. Mükellefler her ayın takip eden ayın 26'sına kadar KDV beyannamesi verir ve aynı süre içinde vergiyi öderler.
3.5. İndirim Hakkı
KDV sisteminin temel ilkelerinden biri de "vergilendirilen her aşamada verginin sadece yaratılan katma değer üzerinden hesaplanmasıdır." Bu amaçla, mükellefler bir önceki aşamada ödedikleri KDV'yi indirim konusu yapabilirler.
Ancak aşağıdaki durumlarda indirim kabul edilmez:
- Belge düzeni eksik veya sahte ise,
- Harcama işletme faaliyetiyle ilgili değilse,
- Gider ya da maliyet unsuru olarak dikkate alınmamışsa.
Bu indirim mekanizması sayesinde, aynı mal veya hizmet üzerinden çifte vergilendirme önlenmiş olur.
3.6. İade Hakkı
Bazı durumlarda, indirilecek KDV, hesaplanan KDV'den yüksek olabilir. Bu durumda aradaki fark iade edilir. Özellikle ihracat işlemleri, tevkifata tabi teslimler, indirimli orana tabi mal ve hizmet satışları ve kısmi istisna kapsamındaki teslimlerde iade hakkı doğabilir. İade süreci, YMM raporu veya vergi inceleme raporu ile gerçekleştirilir. Ancak 7104 sayılı Kanun ile birlikte bazı durumlarda teminatsız iade ve daha hızlı iade süreçleri mümkün hâle getirilmiştir.
4. KDV'NİN UYGULAMADAKİ SORUNLARI VE ELEŞTİRİLER
Katma Değer Vergisi (KDV), teoride şeffaf, yaygın ve adil bir vergi sistemi olarak tasarlanmış olsa da uygulamada hem mükellef hem de vergi idaresi açısından ciddi yapısal ve teknik sorunlar barındırmaktadır. Bu sorunlar, sistemin etkinliğini azaltmakta, kayıt dışılıkla mücadelede başarıyı sınırlamakta ve vergiye gönüllü uyumu zayıflatmaktadır.
4.1. Oran Karmaşası ve İstisna Rejimi
KDV sisteminde birden fazla oranın uygulanması (genel oran %20, indirimli oran %10, bazı temel gıda ürünlerinde %1) uygulamada ciddi karışıklıklara neden olmaktadır. Örneğin, aynı ürün farklı ambalaj veya markayla farklı oranlara tabi olabilmekte; bu da mükelleflerin cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Ayrıca, istisna ve muafiyetlerin çokluğu (örneğin diplomatik işlemler, sosyal amaçlı teslimler, bazı eğitim/sağlık hizmetleri gibi) sistemi sadeleştirmekten uzaklaştırmakta, bu da hem denetim hem de uyum maliyetlerini artırmaktadır.
4.2. İade Süreçlerinde Yaşanan Zorluklar
KDV sisteminde, ihracatçılar ve bazı özel işlem yapanlar için KDV iadesi büyük önem taşır. Ancak bu iade süreci; yoğun belge yükü, uzayan işlem süreleri, YMM raporu veya vergi inceleme raporu zorunluluğu ve inceleme sürelerinin belirsizliği nedeniyle ciddi bir finansal baskı oluşturabilmektedir.
Birçok ihracatçı şirket, yüksek tutarlarda devreden KDV alacaklarının zamanında iade edilmemesinden dolayı nakit akış sorunu yaşamaktadır. Bu durum, özellikle KOBİ'ler için sürdürülebilirliği zorlaştırmaktadır.
4.3. Belge Düzeni ve Naylon Fatura Sorunu
KDV'nin işlerliği, fatura ve belge düzeninin sağlıklı çalışmasına bağlıdır. Ancak uygulamada yaygın olan bazı kötüye kullanımlar, sistemin adalet ve şeffaflık ilkesine zarar vermektedir:
- Naylon fatura düzenlenmesi: Gerçekte olmayan işlemler üzerinden KDV indirimi sağlanmakta.
- Mükerrer fatura kesimi: Aynı mal veya hizmet için birden fazla fatura düzenlenerek sahte belge kullanımı artmakta.
- Zincirleme işlemlerde belge kopuklukları oluşmakta ve bu da vergi kaybına yol açmaktadır.
Bu tür uygulamalar hem devleti ciddi gelir kaybına uğratmakta hem de dürüst mükelleflerin rekabet gücünü zayıflatmaktadır.
4.4. Kayıt Dışı Ekonomi ile Mücadelede Sınırlı Başarı
KDV sisteminin zincirleme yapısı, teoride kayıt dışılığı azaltıcı etki yapmalıdır. Ancak belge düzenine uyulmaması, denetimlerin zayıf kalması, sektörler arası farklılıklar ve teknolojik altyapı eksiklikleri bu amacın tam olarak gerçekleşmesini engellemektedir.
Örneğin:
- İnşaat, tekstil ve tarım gibi sektörlerde kayıt dışılık oranları yüksektir.
- Perakende satış noktalarında hâlâ faturasız satışlar yaygındır.
- POS cihazı ve e-fatura/e-arşiv sistemine entegre olmayan işletmeler hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bu durum, KDV sisteminin asıl amaçlarından biri olan kayıt dışılıkla etkin mücadeleyi zayıflatmaktadır.
4.5. Mükellef Üzerindeki Uyumsuz Yük
KDV sisteminde aylık beyan zorunluluğu, belge yükü, oran ve istisna karmaşası nedeniyle mükelleflerin muhasebe ve danışmanlık maliyetleri artmakta, hatalı beyan riski çoğalmakta ve gönüllü uyum yerine cezai yaptırımlara odaklı bir sistem oluşmaktadır
KDV uygulaması, büyük ölçekli şirketler açısından yönetilebilir olsa da küçük işletmeler ve esnaf düzeyinde ciddi bir idari ve operasyonel yük doğurmaktadır.
5. KDV İSTİSNALARI VE İADE SİSTEMİNDEKİ AKSAKLIKLAR KDV
sisteminde bazı teslim ve hizmetler, sosyal, ekonomik veya hukuki gerekçelerle vergi dışı bırakılmıştır. Bu düzenlemeler istisna ve muafiyet olarak yasal zemine oturtulmuştur. Ancak uygulamada bu istisna ve iade rejiminin karmaşık, denetimsiz ve suistimale açık bir yapı arz ettiği görülmektedir.
5.1. KDV İstisna Türleri
3065 sayılı Kanun'da tam istisna ve kısmi istisna olmak üzere iki temel istisna türü düzenlenmiştir.
a. Tam İstisnalar: Bu tür istisnalarda, işlem hem KDV'den muaftır hem de yüklenilen KDV iade alınabilir. Başlıca örnekler: İhracat teslimleri, transit taşıma işlemleri, serbest bölgelerden yapılan teslimler, uluslararası taşımacılık ve diplomatik ve konsolosluk muafiyetleri.
b. Kısmi İstisnalar: İşlem vergiden istisna olmakla birlikte yüklenilen KDV iade alınamaz, sadece indirime konu edilebilir. Örneğin: eğitim ve sağlık hizmetleri, amatör spor kulüpleri faaliyetleri, engellilere yönelik araç ve gereç teslimleri.
Bu ikili yapı, hem mükelleflerin iade alıp alamayacağı noktasında kafa karışıklığına yol açmakta hem de benzer faaliyetler arasında vergisel dengesizlikler yaratmaktadır.
5.2. İade Rejimi ve Sorunlar
KDV sisteminin en tartışmalı uygulamalarından biri, iade prosedürleridir. Özellikle ihracat yapan firmalar açısından büyük önem taşıyan iade süreci, çok sayıda belge, kontrol ve bürokrasi içermektedir.
Temel sorunlar şunlardır:
- İade süresinin uzunluğu: Yasal süresi 60 gün olmasına rağmen iade işlemleri çoğu zaman 3–6 ay hatta daha uzun sürebilmektedir.
- YMM raporu veya vergi inceleme raporuna bağımlılık: Yüksek tutarlı iadelerde inceleme süreci tıkanmakta ve firmaların nakit döngüsü olumsuz etkilenmektedir.
- Belgelerdeki küçük eksikliklerin iade sürecini tamamen durdurması.
- Denetim ve otomasyon eksikliği: İadelerde standart uygulama ve dijital kontrol altyapısı zayıftır.
Özellikle KOBİ ölçeğindeki ihracatçılar açısından bu süreç ciddi bir finansal yük ve idari maliyet oluşturmaktadır.
5.3. Suistimal ve Sahte İade Talepleri
KDV iade sisteminin karmaşıklığı, bazı mükellefler tarafından kötüye kullanılmakta ve naylon fatura yoluyla sahte iade taleplerinde bulunulmaktadır. Bu tür girişimler, vergi idaresinin tüm mükellefler üzerinde daha sıkı denetim uygulamasına ve iade alacak dürüst mükelleflerin mağduriyetine yol açmaktadır.
- Örneğin sahte fatura kullanarak fazla yüklenilmiş gibi gösterilen KDV'ler iade olarak talep edilebilmektedir.
- Bu durum, KDV iade sisteminin en zayıf noktalarından biri hâline gelmiştir.
Gelir İdaresi Başkanlığı, risk analiz sistemleri, e-fatura denetimi, e-irsaliye, e-defter gibi uygulamalarla bu alanı dijitalleştirmeye çalışsa da sistem hâlâ gelişmekte olan ve denetim gücü sınırlı bir yapıya sahiptir.
5.4. Çözüm Önerileri
İade talepleri için sadeleştirilmiş ve sektörel bazlı standart prosedürler oluşturulabilir, iade öncesi dijital risk analizi ile hatalı başvurular erken aşamada tespit edilerek süreci hızlandıracak teknolojik yatırımlar yapılmalıdır.
İade alacak firmaların belli bir limit altında teminatsız ve ön kontrolle iadeye ulaşması sağlanmalı, kısmi istisnaların kapsamı yeniden gözden geçirilmeli ve istisnalar sosyal politika temelli olmalı, keyfi genişlemelere kapatılmalıdır.
6. KDV'NİN GELECEĞİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME
KDV, uygulamaya konulduğu 1985 yılından bu yana Türkiye'nin en önemli dolaylı vergi kaynağı olma özelliğini sürdürmektedir. Ancak geçen 40 yıllık sürede, ekonomik yapının değişmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele ihtiyacı, dijitalleşme süreci ve mükellef beklentileri karşısında sistemin yeniden gözden geçirilmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Son yıllarda Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülen e-fatura, e-defter, e-irsaliye, e-arşiv, e-adisyon gibi uygulamalar KDV sisteminin daha şeffaf ve denetlenebilir hâle gelmesini sağlamıştır. Bu dijital dönüşüm sahte belge kullanımının azalması, belgeye dayalı iade taleplerinin daha hızlı kontrolü ve kayıt dışı işlemlerin daha kolay tespitini sağlamıştır.
Ancak bu sistemlerin küçük ölçekli işletmelere yaygınlaştırılması, yazılım desteği, eğitim ve teknik kapasite açısından devlet desteği gerektirmektedir.
İade sisteminin sürdürülebilirliği için reform yapılması kaçınılmazdır. 7104 sayılı Kanun ile atılan adımlar olumlu olmakla birlikte uygulamada henüz yaygın başarı sağlanamamıştır. Geleceğe yönelik teminatsız hızlı iade limiti artırılmalı, sektör bazlı risk değerlendirmesi yapılmalı ve standart raporlama ile dijital belge uyumu tam otomasyona geçirilmelidir.
İhracatçıların iade alacağı için ayrı bir dijital kanal oluşturulmalıdır. Bu tür bir reform hem ihracatçıların rekabet gücünü artıracak hem de KDV'nin ekonomik canlandırma etkisini destekleyecektir.
KDV'nin sosyal yönü güçlendirilmeli, gelecekte KDV'nin yalnızca mali bir araç değil sosyal politika aracı olarak da kullanılması gerekmektedir. Bu kapsamda, düşük gelir gruplarına yönelik KDV iadesi veya vergi kredisi sistemi değerlendirilebilir.
Kamu hizmetlerine erişimi kolaylaştırmak için (eğitim, sağlık, ulaşım) KDV muafiyeti etkinleştirilmeli ve vergiden elde edilen gelirlerin daha fazla kısmı sosyal harcamalara yönlendirilmelidir. Bu yaklaşım, vergi sisteminin sadece gelir toplayan değil toplumsal dengeyi gözeten bir yapıya dönüşmesini sağlayacaktır.
SONUÇ
Katma değer vergisi, tüketim üzerinden alınan dolaylı bir vergi olarak hem kamu finansmanını sağlamada hem de ekonomik faaliyetlerin belgelenmesinde kritik rol üstlenmektedir. KDV, geniş vergi tabanı ve yaygın uygulama alanı sayesinde, bütçe gelirleri içerisinde sürekli ve yüksek tahsilat sağlanan bir kaynak olmuştur.
Yukarıdaki bölümde bahsedildiği üzere, Türkiye'de dolaylı vergiler içerisinde en geniş tahsilat hacmine sahip olan KDV, 1985 yılından bu yana, mal ve hizmetlerin üretiminden nihai tüketime kadar olan her aşamada alınmakta ve bu yönüyle hem devletin gelir elde etmesine hem de ekonomik faaliyetlerin belgelenmesine katkı sağlamaktadır. Ancak hayatımıza değer katan bir kamu gelir aracı olmasına karşın, uygulamadaki sorunları, sosyal etkileri ve sosyal adalet yönünden eksiklikleri ile "Hayatımıza değer katıyor mu?" sorusunu gündeme taşımaktadır.
Sonuç olarak, katma değer vergisinin sürdürülebilir, adil ve dijital çağın gereklerine uygun bir yapıya kavuşturulması hem kamu maliyesi açısından hem de toplumsal refah yönünden büyük önem arz etmektedir.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.