- within Criminal Law and Energy and Natural Resources topic(s)
Anonim şirketler, günümüzde en sık tercih edilen sermaye şirketi türlerinden biridir. Büyük ölçekli yatırımlara imkân sağlamaları, ortakların sorumluluğunu taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlamaları ve kurumsal işleyişleri sayesinde piyasada güven yaratmaları, anonim şirketlerin tercih edilme sebeplerindendir. Bununla birlikte ekonomik hayatın doğal riskleri, bazı durumlarda anonim şirketlerin mali açıdan sürdürülebilirliğini imkansızlaştırır.
Bu noktada anonim şirketin sona ermesi, gündeme gelebilir. Sona erme, anonim şirketin kazanç sağlama ve bu kazancı ortakları arasında paylaşma amacının ortadan kalkması anlamına gelir. Sona erme halinde şirket malvarlığı tasfiye edilir; bu aşama, şirketin gerek iç gerek dış ilişkilerdeki tüm mali ve hukuki bağlarının çözülmesini kapsar. Sona erme kendiliğinden (infisah) veya alınacak bir kararla (fesih) gerçekleşebilir. İnfisah, kanunda veya esas sözleşmede öngörülen bir nedenin gerçekleşmesiyle, ayrıca bir karar alınmasına gerek kalmaksızın ortaya çıkar. Anonim şirketin iflası da infisah sebeplerinden biridir. Mahkemenin iflas kararıyla birlikte şirket kendiliğinden sona ermiş sayılır; sona erme anı karar tarihidir. Tasfiye sürecinde de iflas kararı verilebilmekte, bu durumda ayrıca bir sona ermeden bahsedilememektedir. İşbu yazımızda iflas konusuna genel çerçevede değineceğiz.
Bir borçlunun iflasa tabi olabilmesi için, ticari faaliyetlerde bulunan tacirlerden ve Türk Ticaret Kanunu kapsamında tacir sayılan kişilerden olması gibi belirli şartları sağlaması gerekir. İflas, borca batıklık yaşayan sermaye şirketlerinin, mahkeme kararıyla tasfiye edilmesini ve alacaklıların eşit şekilde korunmasını sağlayan bir süreçtir.
I. Hukuki Çerçeve
Türk hukukunda iflas kurumu esasen İcra ve İflas Kanunu'nda ("İİK") düzenlenmiştir. Kanuna göre iflas, borçlunun tüm malvarlığının paraya çevrilmesi ve alacaklıların bu meblağ nispetinde tatmin edilmesini amaçlayan cebri icra yoludur (İİK m. 154 vd.).
Anonim şirketler açısından iflasın özelliği, bu şirketlerin bir sermaye şirketi olmasıdır. Dolayısıyla ortaklar şirket borçlarından şahsen sorumlu değildir. Şirketin iflası, yalnızca şirket tüzel kişiliğinin malvarlığını kapsar. Bu nedenle, anonim şirketler bakımından iflas, doğrudan şirket tüzel kişiliğini sona erdiren bir mekanizma niteliğindedir.
Bunun yanında, Türk Ticaret Kanunu m. 376, sermaye kaybı ve borca batıklık hallerinde yönetim kuruluna önemli yükümlülükler yüklemektedir. Şirket sermayesinin üçte ikisinin kaybı veya borca batıklık durumunda yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmak, gerekli tedbirleri almak ve gerekirse şirketin iflasını mahkemeye bildirmek zorundadır. Aksi halde kurulun sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Borca batıklık halinde ise yönetim kurulu, şirketin durumunu mahkemeye bildirmek zorundadır; mahkeme şirketin iflasına karar verebileceği gibi, konkordato gibi alternatif yolları da değerlendirebilir. Yönetim kurulunun bu yükümlülükleri yerine getirmemesi hem şirkete hem de alacaklılara karşı sorumluluk doğurur. Dolayısıyla Türk Ticaret Kanun m. 376, yalnızca mali yapıyı değil, aynı zamanda yöneticilerin sorumluluğunu da düzenleyen kritik bir düzenlemedir.
İflasın takipli ve takipsiz olmak üzere iki çeşidi vardır; takipli iflas, iflas talebinin alacaklı tarafından icra dairesinden icra takibi başlatarak yapılmasıdır. Takipsiz (doğrudan) iflasta ise doğrudan ticaret mahkemesine gidilerek iflas talebinde bulunulur. Doğrudan iflas talebi belli şartların gerçekleşmesine bağlıdır ve hem alacaklı hem de borçlu tarafından gerçekleştirilebilir.
İflas talebinde bulunabilmek için şeklen iki koşulun gerçekleşmesi yeterlidir; borçlunun alacaklıya muaccel bir borcu bulunmalı ve bu borcu ödememiş olmalıdır.
Türk hukukunda iflasa tabi kişiler esasen ticari faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişi tacirlerdir. Gerçek kişi tacir, kendi adına bir ticari işletme işleten veya ticaret siciline kaydettiren kişidir; işletmeyi fiilen faaliyete geçirmese dahi tacir sıfatı doğar. Ticaret şirketleri ise gerek şahıs gerek sermaye şirketi olsun, tacir kabul edildiklerinden iflasa tabidir. Ayrıca, ticari faaliyet yürüten dernekler ile tacir olmadığı halde tacir gibi davranan veya işletme açmış izlenimi veren kişiler de Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca iflasa tabi olabilir.
II. İflas Davası ve Süreç
İflas davası açmak üç şekilde mümkündür:
- Takipli İflas: Alacaklı borçlunun aciz halde veya borca batık halde olduğunu düşünüyorsa icra dairesi aracılığıyla iflas talepli icra takibi başlatabilir. Bu sürece takipli iflas adı verilir. Ödeme emri çıkartılarak borçluya tebliğ edilir. Borçlunun itiraz etmesi halinde ticaret mahkemesinde iflas davası açılır. Şayet borçlu itiraz etmezse emir kesinleşir, alacaklının talebi üzerine iflas davası açılır.
- Takipsiz İflas: Takipsiz (doğrudan) iflas talebinde ise alacaklı doğrudan ilgili ticaret mahkemesine başvurarak borçlunun iflasını talep eder. Bunun için yalnızca borcun mevcut olması yetmez İİK m. 177'de sayılan, borçlunun kaçması, ödemeleri tatil etmesi gibi hallerden en az birinin mevcut olması gerekir.
- Borçlunun kendi iflasını istemesi (ihtiyari / zorunlu): Borçlunun kendi iflasını ihtiyari ve gayri ihtiyari olarak talep edebildiği durumlar da mevcuttur. Şirketin borçları, şirketin tüm malvarlığından daha fazlaysa şirketin iflas talebinde bulunması gerekir. İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları talepte bulunmazsa şirketin aciz halini bilmeyen üçüncü kişiler ileride kendisine zarar verecek hukuki ilişkiler kurabileceğinden İİK m.345/a uyarınca şikâyet üzerine cezalandırılabilirler
Belirtmek gerekir ki, iflas süreci, borçlu veya alacaklının talebiyle ticaret mahkemesinde açılan dava ile başlar ve mahkemenin iflas kararı vermesiyle devam eder. Kararın ardından iflas idaresi veya yönetici atanarak borçlunun malvarlığı toplanır, tasfiye edilir ve alacaklılara dağıtılır. Alacaklılar bu süreçte alacaklarını bildirir ve iflas masasından pay alır. Tüm varlıkların paraya çevrilmesi ve dağıtımının tamamlanmasıyla mahkeme iflasın kapatılmasına karar verir. Bu süreç, malvarlığının niteliğine, alacaklı sayısına ve yargılamanın seyrine göre değişmekle birlikte genellikle uzun sürer. Usulsüz tebligatlar veya dava içi itirazlar, sürecin uzamasına ya da yeniden başlamasına yol açabilir. Bu nedenle iflas işlemlerinin doğru ve etkin biçimde yürütülmesi, profesyonel destek gerektirecektir.
III. İflasın Sonuçları
İflasın açılması ile borçlu "müflis" sıfatını kazanır. Müflisin haczedilen mal ve hakları bir topluluk oluşturur ve buna iflâs masası denir. Müflisin iflâs masasına giren malları ve hakları üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlanmış olur. Müflis, bu malvarlığı üzerinde artık serbestçe tasarruf edemez; iflas idaresi malvarlığını tasfiye ederek alacaklılara dağıtır.
Şirket açısından iflas, anonim şirketin tüzel kişiliğini sona erdirir. İflas masasına aktarılan mallar paraya çevrilir ve alacaklılara dağıtılır. Bu aşamadan sonra şirketin ticari faaliyetlerini sürdürmesi mümkün değildir. İflasın açılması ile henüz vadesi gelmemiş olan alacaklar da iflâs kararı ile talep edilebilir hale gelir. Faiz gibi ana paraya bağlı alacaklar ana paraya eklenerek iflâs masasına yazdırılır.
Sonuç
Anonim şirketlerde iflas kurumu, ekonomik düzenin ve alacaklıların korunması açısından kritik bir işleve sahiptir. İflas, yalnızca şirket tüzel kişiliğinin malvarlığını kapsadığı için pay sahiplerinin şahsi malvarlığı korunur; bu durum anonim şirketlerin yatırımcılar için cazip hale gelmesinin temel sebeplerinden biridir.
Bununla birlikte, iflas yalnızca şirketin sona ermesi değil, aynı zamanda ekonomik hayatın tüm aktörlerini etkileyen bir süreçtir. Çalışanlar, tedarikçiler ve üreticiler de bu süreçten doğrudan etkilenir. Bu nedenle, iflas öncesinde etkin erken uyarı mekanizmalarının devreye girmesi, yeniden yapılandırma yollarının güçlendirilmesi ve yöneticilerin yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi büyük önem taşımaktadır.
***
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.