1- GENEL İTİBARIYLA ZARAR KAVRAMI
Zarar kavramı sorumluluk hukukunun dolayısıyla tazminat yükümlülüğünün en önemli unsurlarından birisidir. Sorumluluk hukuku bakımından tazminat yükümlülüğünün doğabilmesi için mevcut bir zararın varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Zira zarar bulunmayan yerde hukuki bir sorumluluk da doğmamaktadır.1 Değinmek gerekir ki hukukumuzda “zarar” kavramı kanun nezdinde açıkça tanımlanmamıştır. Fakat 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (“Borçlar Kanunu”) 49. maddesinde yer alan düzenlemede “zarar” kavramından söz edilmektedir. Doktrin ve uygulamada yoğun tartışmalara neden olan kavram, genel olarak “geniş anlamda zarar” ve “dar anlamda zarar” olmak üzere iki ana başlık altında tanımlanırken 2 ayrıca “maddi-manevi zarar, doğrudan-dolaylı zarar, mevcut-müstakbel zarar, olumlu-olumsuz zarar” gibi çeşitli alt ayrımları da bünyesinde içermektedir.3 Bu makalede sözleşmeden doğan sözleşmesel sorumluluk kapsamında zarar kavramının alt ayrımlarından biri olan “Olumlu (Müspet)” zarar kavramı incelenecektir.
2- OLUMLU (MÜSPET) ZARAR
Olumlu zarar, yalnızca sözleşmeden doğan sözleşmesel sorumluluk kapsamında meydana gelmekte olup sözleşme borçlusunun sözleşmeden doğan borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi nedeniyle alacaklının uğramış olduğu zararı ifade eder. Bu zarar türünün olumlu zarar olarak tanımlanmasındaki en büyük etken; eğer sözleşme zamanında ve gereği gibi ifa edilmiş olsaydı, zarara uğrayan alacaklının bu durumdaki malvarlığı durumunun ne olacağı sorusuna verilen olumlu yanıtı ifade etmesidir. Zira belirtmek gerekir ki, alacaklının sözleşmesel ilişkideki asıl menfaati borçlunun edimini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmesi üzerinedir. Hukuk sistemimizde alacaklının sözleşmenin tam veya gereği gibi zamanında yerine getirilmemesinden kaynaklanan olumlu zararlarını talep edebilmesi aşağıda belirtmiş olduğumuz birtakım şartların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır.
Öncelikle, olumlu zararın varlığından söz edilebilmesi için geçerlilik şartlarına uygun şekilde meydana getirilmiş bir sözleşmenin bulunması ve bu sözleşmenin haklı nedenle sonlandırılmamış olması gereklidir. Bahsi geçen özellikleri taşıyan sözleşmelere ilişkin borca aykırılık halinde, alacaklının olumlu zararından bahsedilebilmektedir. İstisnai olarak sürekli borç ilişkilerini içeren sözleşmelerin sona erdirilmesi halinde de olumlu zararın meydana gelmesi mümkündür.
İkincil olarak alacaklının olumlu zararını talep edebilmesi için borçlunun borca aykırı bir hareketinin bulunması ve bu borca aykırılık sebebiyle bir zararın doğmuş olması gerekmektedir. Borçlar Kanunu'nun “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” şeklindeki 112. maddesi uyarınca borcun yalnızca hiç ifa edilmemesi değil gereği gibi ifa edilmemesi halinde de borçlunun, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Dolayısıyla borçlu ifa imkânsızlığı, kötü ifa gibi borca aykırı davranışlarda bulunarak borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmediği hallerde alacaklının uğramış olduğu olumlu zararını gidermekle yükümlüdür.4
Tazminat yükümlülüğün doğabilmesi için mevcut bir zararın bulunması gereklidir. Bu noktada olumlu zararın; yoksun kalınan kar ve filli zarar olmak üzere ikiye ayrıldığı da belirtilmelidir. Fiili zarar, borçlunun sözleşmede yüklenmiş olduğu edimi yerine getirmemesi sebebiyle alacaklının malvarlığının aktifinin azalması veya pasifinin çoğalmasıdır. Örnek vermek gerekirse alacaklının malının tahrip edilmesi, bir hakkın veya bir şeyin kaybedilmesi, şeyin nicelik veya niteliğinin eksilmesi, kaybolması alacaklının aktifini azaltırken sözleşmenin ihlali nedeniyle alacaklının yapmış olduğu giderler, ipotek tesisi, şeyin nakil ve korunmasına ilişkin masraflar da pasifini arttıran fiili zararlar olarak değerlendirilebilmektedir.5 Ek olarak, alacaklı sözleşmenin borçlu tarafından ifa edileceğine olan güveni sebebiyle bu sözleşmeye güvene istinaden üçüncü kişilerle sözleşme yapabilir veya birtakım taahhütler altına girebilir. Söz konusu durumda borçlunun borcunu yerine getirmemesi sebebiyle alacaklı, üçüncü kişilerle yapmış olduğu sözleşme ve taahhütlerini ifa edememesi sebebiyle tazminat veya ceza bedeli ödemekle yükümlü hale gelmiş ise bu tazminat ve ceza bedelleri de fiili zarar kapsamında değerlendirilmektedir.6
Bir diğer olumlu zarar türü olan yoksun kalınan kar ise borçlunun borca aykırı davranışı olmasaydı alacaklının malvarlığında meydana gelecek artışı ifade etmektedir. Örnek vermek gerekirse makine alım satımını konu edinen bir sözleşmede borçlunun teslim etmiş olduğu makinenin arızalı veya bozuk bir makine olması sebebiyle çalışmaması durumunda veya teslimin sözleşmede kararlaştırılan vade tarihinden sonra yapılası halinde alacaklının elde edemediği maddi kazanç yoksun kalınan kar olarak değerlendirilebilmektedir. Fiili zarardan farklı olarak yoksun kalınan kar zararında alacaklının aktifinde azalma veya pasifinde bir artma meydana gelmemekte fakat alacaklının aktifinin artmaması ya da pasifinin azalmaması durumu meydana gelir.7
Alacaklının olumlu zararını talep edebilmesinin bir diğer şartı ise borca aykırı işlem neticesinde meydana gelen sözleşme ihlali ile alacaklının uğramış olduğu zararı arasında uygun bir illiyet bağının bulunmasıdır. Diğer bir anlatımla mevcut zararın meydana gelme sebebi, borçlunun sözleşmeye aykırı hareketinin doğal bir sonucu olmalıdır. Neticede, sözleşmesel sorumluluk kapsamında da zarar ile borca aykırı hareket arasındaki uygun illiyet bağının bulunması borçlunun sorumluluğuna gidilebilmesi için zorunlu unsurlar arasında yer almaktadır.
Hukukumuzda kural olarak kusur sorumluluğu ön görülmüştür. Ancak istisnai olarak kusursuz sorumluluk hallerine de yer verilmiştir. Borçlar Kanunu'nda yer alan düzenlemeler uyarınca sözleşmeden kaynaklanan olumlu-olumsuz zarar taleplerinde genel olarak kusur sorumluluğu ilkesi kabul edilmiştir. Dolayısıyla sözleşmeden kaynaklı zarar taleplerinde borçlunun sorumluluğuna gidilebilmesi için istisnai haller dışında kusurunun bulunması da bir diğer şarttır. Nitekim Borçlar Kanunu'nun 114. maddesinin 1. fıkrasında bulunan “Borçlu, genel olarak her türlü kusurdan sorumludur. Borçlunun sorumluluğunun kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş özellikle borçlu için bir yarar sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak değerlendirilir” şeklindeki düzenleme uyarınca borçlu her türlü kusurdan sorumlu kabul edilmiştir. Bu noktada alacaklının olumlu zararını talep edebilmesi için borçlunun kusur derecesinin bir önemi bulunmamaktadır. Borçlunun kusur derecesi alacaklıya ödenecek olan tazminatın hesaplanması açısından önem arz etmektedir. 8
Değinmek gerekir ki, kusur sorumluluğunun uygulandığı uyuşmazlıklarda kusurun ispatı da önem taşınmaktadır. Bilindiği üzere 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (“Türk Medeni Kanunu”)6. maddesi uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü kılınmıştır. Nitekim Borçlar Kanunu'nun “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” şeklindeki 112. maddesi uyarınca alacaklı, borçlunun kusurunu ispat etme yükümlülüğüne sahip değildir. Aksine borçlu, sözleşmede yüklenmiş olduğu edimi hiç veya gereği gibi ifa edememesinde kusuru bulunmadığını ispat etmekle yükümlü kılınmıştır. Açıkça görüleceği üzere Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde yer alan ispat yükü ilkesi, Borçlar Kanunu'nun 112. maddesi ile ters çevrilmiş ve alacaklının durumu daha iyi bir konuma getirilmeye çalışılmıştır.
Yukarıda izah etmiş olduğumuz üzere sözleşmeden kaynaklanan olumlu zararlarda borçlunun kusurunun bulunması gerekli olmakla birlikte Borçlar Kanunu'nun 116. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bazı durumlarda borçlunun kusuru bulunmasa dahi alacaklının olumlu zararlarını tazmin etmekle yükümlü kılınıştır. Buna göre borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile onların işi yürüttükleri sırada alacaklıya verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür9. Ayrıca para borcunu içeren sözleşmelerde borçlunun temerrüde düşmesi halinde ödemesi gereken temerrüt faizi de müspet kararın kanunda düzenlenmiş özel bir görünümü olmakla birlikte temerrüt faizinin talep edilmesi konusunda da temerrüde düşen borçlunun kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın sorumlu olacağı kabul edilmektedir.
2.1 OLUMLU (MÜSPET) ZARARIN KAPSAMI
Değinmiş olduğumuz üzere, alacaklının sözleşmeden beklediği asli menfaati borçlunun edimini gereği gibi yerine getirmesidir. Bu noktada olumlu zararın giderilmesinin temel amacı alacaklıyı sözleşme ifa edilmiş olsaydı hangi durumda bulunacaktıysa o duruma getirmek veya olduğunca yakınlaştırmaktır. Bu kapsamda olumlu zarar ana başlığı altında belirtmiş olduğumuz üzere filli zarar ve yoksun kalınan kar karşımıza çıkmakta olup işbu yazımızda uygulamada en çok karşılaşılan olumlu zarar kalemlerine değinilmeye çalışılmıştır.
A. Olumlu Zarar Kapsamında Talep Edilebilecek Fiili Zararlar
Sözleşmede ifa edilmeyen edimin değerinin olumlu zarar kapsamına girip girmeyeceği hususu alacaklının bu noktadaki talebine bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Doktrindeki görüşe göre alacaklı Borçlar Kanunu'nun 112. maddesinde yer alan imkansızlık hali sebebiyle olumlu zararının giderilmesini isterse bu durumda borçlu tarafından ifa edilmeyen edimin değeri ve kusurlu ifa imkansızlığı nedeniyle alacaklının uğramış olduğu zararlar olumlu zararın kapsamında sayılabilecektir. 10 Ancak alacaklının aynen ifa ile gecikme tazminatı talebinde bulunduğu durumlarda her ne kadar temerrüt faizi açıkladığımız üzere olumlu zarar olarak kabul edilse de bu ihtimalde ifa edilmeyen edimin değeri hesaba katılmayacaktır. Bunun en temel sebebi aslında alacaklının halihazırda borçludan aynen ifayı talep etmesidir.
Genel olarak alacaklının, edim yerine getirilseydi yine de yapacak olduğu masraflar olumlu zararın kapsamı içerisinde değerlendirilmez. Zira, alacaklının yapmış olduğu bu masraflar edim yerine getirilmiş olsaydı kazanacağı kazancın içerisinde yer alacaktı. Dolayısıyla alacaklının olumlu zararının tazmin edilmesiyle bu zararlar da giderilmiş kabul edilmektedir. 12 İstisnai olarak, şayet alacaklı sözleşmeden doğan borç ifa edilseydi yaptığı masrafları 3. bir kişiden elde edebilecektiyse bu durumda söz konusu masraflar da olumlu zarar kapsamına girebilmektedir.
Ek olarak alacaklı, borçlunun kendisine sunduğu edimi kabul etmek veya kendi edimini koruma altına almak için birtakım masraflarda bulunabilir. Doktrindeki bir görüşe göre şayet alacaklının ifayı elde etmek için hazırlık yapması gerekiyorsa bu durumda yapmış olduğu bu masraflar olumlu zarar kapsamında kabul edilebilmektedir. 13Ancak aksi yöndeki bir görüşe göre söz konusu masraflar ifa yerine getirilmiş olsaydı da yapılacak masraflar olarak değerlendirileceğinden bu masrafların olumlu zarar olarak kabul edilmemeleri yönündedir. 14Bu masraflara örnek vermek gerekirse, alıcının eşyasının muhafazası için tutmuş olduğu depo veya ödemiş olduğu sigorta primleri gibi uygulamada en çok karşılaşılanlardır.
Alacaklının borç gereği gibi ifa edilmiş olsaydı yapacak olduğu masrafların dışında borçlunun borca aykırı davranışı sebebiyle alacağını tahsil etmek amacıyla yapmış olduğu birtakım masraflar bulunuyor ise bu masrafların olumlu zarar kapsamında talep edilebilmesi mümkündür. Bu husustaki masrafların başında genellikle hukuki uyuşmazlıkların çözümü için yapılan masraflar gelmektedir. Zira borçlunun borca aykırı davranışı sebebiyle zarara uğrayan alacaklı bu zararını gidermek amacıyla yargı yoluna başvurabilir ve bu kapsamda birtakım harcamalar yapabilir. Belirtmek gerekir ki, temerrüt ihtarı da dahil olmak üzere ihtar masrafları, icra ve harç giderleri, yargılama giderleri, vekalet ücretleri uygulamada sıklıkla yapılan harcamalar kapsamındadır.
Alacaklı, borçlunun edimini yerine getireceğine olan inancı doğrultusunda 3. kişilerle aynı konuda sözleşme yapabilir. Borçlunun temel sözleşmedeki borca aykırılığı sebebiyle alacaklı 3. kişilerle yapmış olduğu ve borçlu konumda bulunduğu sözleşmeyi ifa edemeyebilir. 3. kişilerle yapmış olduğu sözleşme kapsamında borçlunun malvarlığında azalma veya pasifinde artma meydana geliyorsa bu durumda borçludan alacaklının uğramış olduğu bu olumlu zararların da talep edilmesi mümkündür.
Ticari hayatın devamlılığı ve çeşitliliği de göz önüne alındığında alacaklı, ifaya olan menfaatini farklı sözleşmeler yaparak da gidermek zorunda kalabilir. Söz konusu durumda ikame alım yapan alacaklının uğramış olduğu zararlar da olumlu zarar olarak karşımıza çıkabilmektedir. Ek olarak gecikme tazminatı, edimin değerinin düşmesi sebebiyle alacaklının uğramış olduğu zararlar ile yabancı para üzerinden düzenlenen sözleşmelerde kur değişikliği sebebiyle uğranılan zararlar olumlu zarar kapsamında değerlendirilebilmektedir. 15
B. Olumlu Zarar Kapsamında Talep Edilebilecek Yoksun Kalınan Kar Zarar Kalemleri
Alacaklı, borçlunun edimini yerine getirmemesi nedeniyle fiili zarara uğrayabileceği gibi bu borca aykırılık alacaklının kar kaybına da sebebiyet verebilir. Nitekim yoksun kalınan kar da olumlu zararın bir kısmını içermekte olup sözleşmede yer alan edim borçlu tarafından ihlal edilmemiş olsaydı alacaklının mal varlığında meydana gelecek olan artışa denmektedir. Dolayısıyla olumlu zararın tazmininde fiili zararın yanından alacaklının uğramış olduğu kar kaybının da giderilmesi gerekebilmektedir.
Fiili zarara nazaran yoksun kalınan karda, alacaklının gelecekteki malvarlığına ilişkin bir değerlendirme yapıldığında farazi bir hesaplama yapılması gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse bir eşya satışını konu alan sözleşmede, sözleşme alıcısının ilgili eşyayı farklı bir sözleşme ile 3. kişiye daha yüksek bir meblağ ile satışını konu edinen farklı bir sözleşme yapması halinde borçlu edimini yerine getirmediği takdirde alacaklının 3. kişiye ödeyeceği ceza bedeli fiili zarar kapsamında iken elde edeceği eşyayı daha yüksek bir fiyat üzerinden satamaması nedeniyle uğradığı zarar da yoksun kalınan kar zararı olarak değerlendirilebilmektedir.
Yoksun kalınan kara ilişkin uygulamada çeşitli örnekler bulunmakla birlikte en çok karşılaşılan hususlar şu şekilde sıralanabilir.
Borçlunun sözleşmeyi ihlal etmesi nedeniyle alacaklı, aynı eşya ile ilgili sonraki satış veya sonraki kiralama vasıtasıyla elde edebileceği kazancı kaybedebilir. Bu durum uygulamada en sık karşılaşılan yoksun kalınan kar türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda borçlunun borca aykırı davranışı sebebiyle alacaklının o eşyayı kullanacak olduğu işletmesinde üretimin düşmesi veya işletmenin durulması da muhtemel olabilmektedir. Alacaklının bu sureler içerisinde uğramış olduğu zararlar da yoksun kalınan kar olarak değerlendirilebilmektedir. Aynı zamanda borçlunun kötü ifası sebebiyle alıcının üretiminin düşmesi, müşteri taleplerinde azalış yaşaması da bu kapsama dahil edilebilmektedir. Uygulamada bu durumun somut veriler ile ispatlanması yoksun kalınan zararın tazmini açısından önem arz etmektedir.
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir diğer durum ise borçlunun temerrüdü halidir. Alacaklının, borçlunun temerrüde düşmesi nedeniyle de yoksun kalınan kar zararına uğraması mümkündür. Nitekim borçlunun temerrüde düşmesi sebebiyle alacaklının menfaati olan sözleşme konusu eşyanın değerinde bir azalma meydana gelmişse bu zarar gecikme zararı olarak talep edilebilir. Örneğin alacaklı, sözleşme konusu olan eşyayı bir başkasına satmak için almak isteyebilir. Borçlunun sözleşmede belirtilen zamanda sözleşmeyi yerine getirmemesi nedeniyle temerrüde düşmesi ve ifayı daha geç bir zamanda gerçekleştirmesi halinde piyasalardaki dengeler değişebilir ve alacaklı eşyayı üçüncü kişiye daha düşük fiyattan satmak zorunda bırakılabilir. Bu durumda alacaklı gecikmeden kaynaklanan zararını talep edebilme hakkına sahiptir.
İfade etmek gerekir ki, borçlu şayet temerrüde düşmeseydi ve edimi sözleşmede belirtilen sürede ifa etmiş olsaydı alacaklının elde edeceği her türlü menfaat gecikme zararının kapsamını oluşturabilmektedir. Örneğin sözleşmenin ihlali neticesinde alacaklının kaçırdığı kayıplar, imalatın düşmesi nedeniyle uğranılan zararlar ile fiyat değişikliği nedeniyle yoksun kalınan karlar da bu zarar kapsamında yer alabilmektedir.
Borçlu, imkansızlık nedeniyle de sözleşmeden kaynaklanan edimini yerine getiremeyebilir.. Alacaklının imkansızlık halinde olumlu zararını talep ettiği durumlarda da yoksun kalınan kar zararını talep etme imkanı bulunmaktadır. Alacaklının ifa menfaati bulunan şeyi imkansızlık nedeniyle örneğin eşyanın teslim edilmeden önce yanması, patlaması vd. sebeplerle elde edememesi durumunda bu durum faaliyetlerinin aksamasına veya durmasına sebebiyet veriyor ise alacaklının bu durumda da yoksun kalınan karını talep etme hakkı bulunmaktadır.
Yukarıda da izah etmiş olduğumuz üzere alacaklının yoksun kalınan kar talebinde bulunabileceği birden çok zarar türü bulunmakta olup her bir durumun somut olay nezdinde ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada en çok üzerinde durulması gereken husus, alacaklının usulüne uygun kurulmuş bir sözleşmeye olan güveni ve gelinen noktada bu durumun somut olarak kendisine olan yansımalarıdır.
SONUÇ
Zarar kavramı, kanun nezdinde tanımlanmamış olsa da doktrinde kabul edilen tanıma göre zarar; kişinin malvarlığında kendi rızası dışında bir azalmanın meydana gelmesidir. Bu eksilme kişinin malvarlığının aktifinin azalması veya pasifinin artması şeklinde ortaya çıkan fiili zarar ile malvarlığının aktifinin artmasına ya da pasifinin azalmasına engel olunması biçiminde ortaya çıkan yoksun kalınan kar mahrumiyeti olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Olumlu zarar, sözleşme borçlusunun sözleşmeden doğan borcunu hiç veya gereği gibi ya da vaktinde ifa etmemesi nedeniyle alacaklının uğramış olduğu zarardır. Yani olumlu zarar, alacaklının malvarlığının borca aykırılık sebebiyle içinde bulunduğu durum ile borç gereği gibi ifa edilmiş olsaydı olacağı durum arasındaki farkı ifade etmektedir. Kısaca; alacaklı, sözleşmeye güveni uyarınca ifayı tümüyle kabule hazır iken, borçlu tarafından sözleşmeye aykırı hareket edilerek alacaklının sözleşme ile elde edeceği konumdan farklı bir noktada bulunmasına sebebiyet verilmesi halinde olumlu zararın tazmin edilmesi müessesi gündeme gelecektir. Bahsi geçen tazminat yükümlülüğünün doğması için ise birtakım şartların varlığı gerekecektir. Öyle ki, olumlu zararın varlığından söz edilebilmesi için öncelikle taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin bulunması, alacaklının kendi üzerine düşen edimlerini yerine getirmiş yani ifayı kabul edebilecek bir konumda bulunması, borçlunun bu sözleşme hükümlerine uymayarak kusuru ile borca aykırı bir davranış gerçekleştirmesi, zararın meydana gelmesi ve zararın meydana gelmesi ve bahsi geçen davranışlar arasında uygun illiyet bağının varlığı gerekmektedir.
Fiili zarar ve yoksun kalınan kar, uygulamada sıklıkla karşılaşılan olumlu zarar türleridir. Fiili zararlar, alacaklının malvarlığındaki aktifinin azalmasına, pasifinin ise artmasına sebebiyet veren zarar türüdür. Birden çok ve birbirinden farklı fiili zarar kalemleri bulunmakla birlikte yukarıda sıklıkla karşılaşılan fiili zarar türlerine kısaca değinilmiştir. Yoksun kalınan kar ise malvarlığındaki aktifin artmasına engel olunması veya pasifin azalmasına engel olacak şekilde ortaya çıkan olumlu zarar türüdür. İşbu yazımızda kısmen de olsa yoksun kalınan kar ile ilgili örneklere yer verilmeye çalışılmıştır.
KAYNAKÇA
Antalya, G. (2017) Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, İstanbul.
Engel, P. (1997) Traite des obligations en droit suisse, Dispositions generales du CO, 2. edition, Berne.
Eren, F. (2018), Borçlar Hukuku Genel Hükümler (23.Bası) Ankara.
Ergüne, M.S. (2008) Olumsuz Zarar, İstanbul. (Doktora Tezi)
Gündüz, Ş.D. (2019) Olumlu Zarar, İstanbul. (Doktora Tezi)
İnan, A.N. (1984) Borçlar Hukuku Genel Hükümler, (3.Bası) Ankara
Oğuzman, M. Kemal, Öz, M.Turgut. (1995) Borçlar Hukuku Genel Hükümler (5.Bası) C.1. İstanbul
Oğuzman, M. Kemal, Öz, M. Turgut. (2018) Borçlar Hukuku Genel Hükümler (14. Bası) C.2. İstanbul.
Okumuş, S. (2022) Müspet Zarar. Ankara. (Doktora Tezi)
Tekinay, Selahattin Sulhi, Akman, Sermet, Burcuoğlu, Haluk, Altop, Atilla (1993) Borçlar Hukuku Genel Hükümler, (7. Bası), İstanbul,
Tunçdoğan, K. (1976) Türk Borçlar Hukuku, I, Genel Hükümler (6.Bası) İstanbul
Footnotes
1 Engel, Pierre; Traite des obligations en droit suisse, Dispositions generales du CO, 2. edition, Berne 1997. syf.472
2 Antalya, Gökhan; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, İstanbul 2017. syf.81.
3 Ergüne, M. S; Olumsuz Zarar (2008) (Doktora Tezi) syf.1
4 Gündüz, Ş.D; Olumlu Zarar, İstanbul, (2019) (Doktora Tezi) syf. 28.
5 Eren, F. (2018), Borçlar Hukuku Genel Hükümler (23.Bası) Ankara. syf.1082-1083
6 Oğuzman, Öz C.1, syf.401
7 Eren, a.g.e. syf.1082-1083
8 Oğuzman, Öz, C.2, syf.369
9 Türk Borçlar Kanunu 116/1.
10 Tekinay, Selahattin Sulhi, Akman, Sermet, Burcuoğlu, Haluk, Altop, Atilla: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul, 1993. syf. 856, Y. HGK 14.01.2015 E. 2014/3-8 K. 2015/10 T. kararında;“Davacı, kendisine arsa tahsisinin yapıldığını, ancak satış bedelinin ödenmesine rağmen, davalı belediyenin arsa tahsislerini iptal ettiğini, bölgenin imar planının değiştirildiğini, arsanın devrinin talep edilmesinin imkânsız hale geldiğini ileri sürerek; arsanın dava tarihindeki rayiç değerinin tahsilini talep etmiştir. ....Geçerli sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle davacı, satış bedelini ödediğini ispat etmek koşuluyla taşınmazın ifasının imkânsız hale geldiği tarihteki rayiç değerini isteyebilir.”
12 Örneğin sözleşme masrafları, noter masrafları, seyahat masrafları vd.
13 Tekinay, Akman, Burcuoğlu, Altop, a.g.e. syf. 925.
14 Gündüz, Ş.D; a.g.e. syf.320-322
15 Okumuş Selmani: Müspet Zarar, (Doktora Tezi), 2022. syf. 185-211
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.