ÖZET

İnsanlık tarihi boyunca eskimeyen, değişmeyen ve her zaman insanların hayatına dokunan her ne varsa kuşkusuz bunlardan biri de vergi olmuştur. Sevmek, sevilmek, aşık olmak ne kadar sıcak bir olgu ise Devlete vergi vermek de o kadar soğuk bir gerçeklik olarak hep var olmuştur

Tarihsel sürece baktığımızda Devletin egemenlik gücüne dayalı olarak zorla vatandaştan aldığı vergi olgusu artık gelişen demokrasilerde vatandaşın devletin yaptığı harcamalara gönüllü olarak ve isteyerek katılmasına dönüşmüştür. Tabii gelişen mükellef hakları ve mükellef odaklı yaklaşımlar da Devletlerin vergi mükelleflerine yaklaşımını çok daha yumuşatmıştır.

GİRİŞ

Vergi konusu o kadar anlaşılması ve kabullenilmesi zor bir konudur ki tarih boyunca ne Devletler ondan vazgeçebilmiş ne de vatandaşlar ondan kaçabilmiştir. Dünyada var olan ikiyüze yakın ülkede vergi alınmakta olup; ülkeler arasında bile, alınan vergiler konusunda standart bir uygulama yapan ülke sayısı çok azdır. Çünkü verginin her ülkenin ekonomisi, kültür, inançları ve geleneklerine göre şekillenebilme gibi bir becerisi vardır.

İnsan olarak hayatımıza şekil ve yön veren olgulara baktığımızda, üzerinde konuşmak istenen en son konulardan biri de vergi konusudur. Oysa vergi o kadar sadık ve sevimli bir arkadaştır ki biz onu sevsek de sevmesek de o sessiz ve derinden hissettirmeden bizi izler ve bize sadık bir dost gibi her an dokunur durur. Aslında biz vatandaşlar birazcık empati yapıp biraz daha anlayışlı olsak ve vergileri anlamaya çalışsak onların bu kadar da soğuk olmadığını anlayacağız ama önyargılarımız genellikle buna izin vermez.

Erken Alman romantizminin temsilcilerinden şair, yazar ve filozof Friedrich NOVALİS (1772-1801) “İnsan vergisini, sevgilisine bir buket çiçek uzatıyor gibi ödeyebilmelidir.”  demiş 18 inci yüzyılın son çeyreğinde. Romantizmin temsilcilerinden olan ve genç yaşta bu veciz sözleri söyleyen yazar Novalis, belki de 29 yaşında bu kadar erken ölmeseydi ve biraz daha hayatın gerçekliklerini yaşama imkânı olsaydı bu sözleri söyler miydi bilinmez.

Günümüzde bilişim dünyası ve internet ortamında tüm hizmetlerin sunulmaya başlamasıyla birlikte, ülkemiz de dahil olmak üzere vergi sistemleri güçlü ve vergi toplama kapasiteleri etkin olan ülkeler yıllar önce Hollanda Gelir ve Gümrük İdaresinin de sloganında dediği gibi “Size vergiyi sevdiremeyiz ama onu kolaylaştırabiliriz.”  yöntemini kullanmaktadır. Ülkelerin gelir idarelerinin en temel misyonu vergiyi beyan ve ödemeyi kolaylaştırmak üzerine kurgulanmıştır.

Bu çalışmamızda, Vergi İdaresi ile mükellef arasında hukuki bir sonuç doğuran somut bir vergisel işlemden değil verginin insanlar ve devletler için ne anlam ifade ettiği üzerine serbest bir gezinti yapıp düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Özellikle de tarihsel süreç içinde vergi üzerine söylenmiş anonim niteliğindeki veciz ve güzel sözlere değinmek istiyorum.

1. Dünyada ve Ülkemizde Vergi Olgusunun Gelişimi

Mükellef hakları üzerine uzun yıllardır güzel çalışmalar yapan sevgili meslektaşım sayın Karyağdı'nın da belirttiği üzere; Milattan önce 2000 yılında mağara duvarlarına kazınan resimlerde görülen vergi tahsildarları günümüz gelir idarelerinin ilk yapılanma örneğini oluşturmaktadır. Elbette ki vergi cennetleri, vergi harcamaları, transfer fiyatlandırması gibi küreselleşmenin vergisel sonuçları geçmişte konuşulmayan konularken, günümüzde ise sıradan vergi konuları olarak karşımıza çıkmaktadır. 1404 yılında İngiltere'de parlamentonun kabul ettiği Dünyanın ilk gelir vergisi yasasının vergiyi bir fiskal kaynak olarak görmek şeklindeki temel yaklaşım değişime uğramış ve verginin psiko-sosyal yapısı da gelir idarelerinin gündemine girmeye başlamıştır.

Gerek dünyada gerekse ülkemizde klasik kitaplar haline gelen “Kamu Maliyesi” kitapları incelendiğinde, vergilerin mali ve ekonomik sonuçlarına rastlamak mümkün iken, vergilerin sosyal ve psikolojik sonuçlarına rastlamak pek mümkün değildir. Vergi konusu; tüm dünyada kültürel alanda, insan hakları ve demokrasi alanında etkileşimlere neden olan bir katalizör olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşmenin ya da bir başka ifadeyle serbest piyasa ekonomisinin gelişmesi ve yaygınlaşması “Devlet, birey için vardır” tezini ortaya koymaktadır.

Tarihsel perspektiften bakıldığında 1215 tarihinde imzalanan Magna Carta, İngiltere kralının sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlamış, vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kurmuştur. Keza 1628 tarihli “Petition of Rights” (Dilekçe ya da talep hakkı) ile parlamento tarafından kabul edilen bir yasa olmadıkça İngiltere'de hiç kimseden para, vergi alınamayacağı ve savunması alınmadan hiç kimsenin tutuklanmayacağı hükme bağlanmıştır.

Vergi tarihi incelendiğinde insan haklarının tarihi de görülebilmektedir. Verginin insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi vardır. İnsan hakları ile ilgili belgelerde kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasına ilişkin kuralların yanında vergilendirme ile ilgili kurallar da vardır. 1215 Magna Carta Libertatum, mükellef hakları ve hukukunun başlangıcı sayılabilir. Örneğin, Magna Carta Libertatum'da kişinin özgürlüğünün ve mülkiyetinin sınırlanması ile ilgili kurallar yer alırken, kralın vergilendirme yetkileri de sınırlandırılmıştır. 1789 Fransız Devrimi ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde kişi hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınması ile ilgili kuralların yanında, “kişilerin keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamayacağı” kuralı; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Ek Protokol'de de devletlerin vergilendirme yetkisine saygı gösterilmesi ve “bu yetkinin keyfi olarak kullanılamayacağı” kuralı yer almaktadır.

Vergi hukukunun önemli bir alanı olan mükellef haklarına ilişkin bütün tarihi olaylara baktığımızda, mükellef haklarının ilk başlangıcının 1215 Magna Carta'ya dayandığını ve sonra da Batı Avrupa ve ABD kaynaklı tarihsel olayların sıralandığını görürüz. Türk vergi sistemine gelindiğinde ise 2006 yılında yayınlanan Mükellef Hakları Bildirgesi ile Türkiye'de ilk mükellef haklarının gündeme geldiğini öğreniriz. Oysa Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıllarında Osman Gazi'nin pazarda satış yapanların ne şekilde vergi ödeyeceği, satış yapamayanların ise vergi vermeyeceği yani vergiden muaf olması gerektiğine ilişkin fermanı, modern dünyadaki muafiyetin daha o yıllarda uygulandığını göstermektedir. Osman Gazi'nin vergi konusundaki bu Fermanı mükellef hakları konusunda tarihsel süreçte bence çok önemli bir kilometre taşıdır.

Amerikalı Tarih Bilimci Prof. Dr. Heath W. Lowry, “Osmanlıların büyüklüğünü şuradan da anlıyoruz: Her şeye açık, yeni fikirlere açık ve insanlara açık. Osmanlıları 600 sene ayakta tutan şey, vergi sistemi ile adalettir.” demiştir. 600 yıl üç kıtada hüküm sürmüş olan bir Devletin geliri yani hazinesi güçlü olmasa zaten bu kadar yıl ayakta kalması mümkün değildi. Bu nedenle Amerikalı tarih bilimcinin bu tespiti son derece yerindedir. Şimdi Osmanlı döneminde ilk vergi olgusunun ne olduğuna ve vergilendirme üzerine tarihsel belgeler olan Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Adalet Fermanı ve Kanun-i Esasi'de yer alan hükümlere sırasıyla bakalım.

  • Osman Gazi'nin Fermanı: Pazar Resmi (Bâc-i Bazar)

Osmanlı döneminde vergi olgusunun ilk olarak ortaya çıkması Osman Gazi zamanında olmuştur. Bu konuda en eski kaynaklardan biri olan Âsikpaşazâde şöyle der: «Kadı ve Subaşı konuldu. Halk kanun ister oldu. Germiyan›dan birisi geldi. «Bu pazarın bâcını (vergisini) bana satın” dedi. Halk, “Han'a git” diye cevap verdi. O kişi hana varıp sözünü söyledi. Osman Gazi sordu: “Bâc nedir?” Adam dedi ki: “Pazara ne gelse ben ondan para alırım.” Osman Gazi: “Senin bu pazara gelenlerde alacağın mı var ki akça istersin?” dedi. O adam: “Hânım! Bu töredir. Bütün vilayetlerde vardır ki padişah olanlar alır” dedi. Osman Gazi: “Tanrı mı buyurdu yoksa beyler kendileri mi yaptı?” diye sordu. O adam: “Töredir hânım, ezelden kalmıştır.” dedi. Osman Gazi çok kızdı: “Bir kişinin kazandığı, başkasının olur mu? Onun mülkünde (malında) benim ne dahlim var ki ondan akça alayım. Bre kişi, var git artık bana bu sözü söyleme. Sana ziyanım dokunur.” dedi.

Bunun üzerine halk dedi ki: “Hânım! Bu, pazar beylerine âdettir ki, bir nesnecik vereler.” Osman Gazi: “Mâdem ki siz öyle diyorsunuz öyleyse pazara bir yük getirip satan herkes iki akça versin. Satamayan ise bir şey vermesin. Kim bu kanunu bozarsa Allah onun dinini de dünyasını da bozsun” dedi. Görüldüğü gibi dönemin ekonomik ve sosyal şartlarına göre devlet ile idare için önemli bir gelir kaynağı olan ve “Bâc-i bazar” denilen vergi, bir Germiyanlı'nın teklifi üzerine kabul edilmiştir. Bu teklifin kabulünde Osman Gazi'nin yakın arkadaşları da tesirli olmuş görünmektedirler. Osman Gazi'nin uygulamaya koyduğu kanunlardan biri de daha önce temas edildiği gibi tımarla ilgilidir. Savaşa iştirak karşılığı (daha sonra genellikle eşkinci tımarı) olarak verilen tımarların sahipleri sefer anında harbe gitmek zorunda idiler.

Özetle, Osmanlı Devleti döneminde Anadolu'daki ilk vergi olgusunun Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi döneminde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Vergi olgusunun ilk olarak ortaya çıkmasını sağlayan Osman Gazi yayınladığı Fermanla ilk kanunu olan Pazar Resmini (bac) koymuştur. Buna göre, “Her kim pazarda satış yapıp para kazanırsa bunun iki akçasını versin, satamazsa hiçbir şey vermesin ve bu kuralı kim bozarsa Allah Teala da onun dinini ve dünyasını bozsun” ifadesi söz konusu “resim”de yer aldı. “Her kim bir yük satarsa, iki akçe versin; eğer satmazsa, hiçbir şey vermesin.” Bu ferman aslında şehirlere ait bir nevi belediye vergisidir. Örfi vergiler arasında şehir, kasaba, panayır ve pazar yerlerine gelen malların satışından alınan “Bac” isimli bu tür vergilere muamele vergisi de deniliyordu.

Ulusal tarihimiz açısından bakıldığında ise 1839'da Sultan II. Mahmud tarafından ilan edilen Tanzimat Fermanı da gerek müslim ve gayrimüslimlerin yasa karşısında eşit olduklarının kabulü ve gerekse getirmiş olduğu mali düzenlemeler nedeniyle insan hakları ve bunun altında da mali haklar konusunda önemli tarihsel belgeler arasında yer almaktadır.

Verginin klasik tanımı; “Devletin egemenlik gücüne dayanarak, kamu giderlerini karşılamak amacıyla yaptığı zor alımdır.” şeklindedir. Ancak, modern devletle birlikte bu tanımın şu şekilde değişmesi gerektiği düşüncesindeyiz: “Vergi, devletin etkinliği sağlanmış ve şeffaf kamu giderlerini sağlamada-ki bunlar adalet, eğitim, sağlık, iç ve dış güvenlik ve altyapı harcamalarıdır- ekonomik faaliyetleri en az etkileyerek adalet, eşitlik ve yasallık ilkeleri çerçevesinde, toplumsal uzlaşmayı sağlamak koşuluyla almış olduğu parasal değerlerdir.” Nitekim OECD üyesi ülkelerin gelir idareleri tarafından yayınlanan mükellef hakları bildirgeleri de bunun en somut örneğidir.

2. Vergi Konusu Ülkeleri Sınıflandırabilir mi?

Ülkeleri vergi konusunda sınıflandırmak gerekirse iki kısma ayrıldığı görülmektedir. Birinci grupta, gelişmiş yani kalkınmasını tamamlamış, kayıtdışı ekonomi seviyesi çok düşük, kişi başına düşen milli geliri çok yüksek olan ülkeler yer almakta olup bu ülkelerde vergi sistemleri çok iyi kurgulanmış ve toplumsal vergi bilinci çok yüksek bulunmaktadır. İkinci grupta ise; gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde yani milli geliri düşük, kayıtdışı ekonomi seviyesi yüksek ve toplumsal vergi bilinci düşük ya da yeterli seviyede olmayan ülkeler yer almaktadır.

Yani ülkelerin gelişmişlik seviyesi ile var olan vergi sisteminin güçlü yapısı, toplumsal vergi bilincinin yüksekliği ve nihayetinde toplanan verginin büyüklüğü doğru orantılı bulunmaktadır. Onun içindir ki ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerdeki vergi sisteminin oturmuşluğu, kayıtdışılığın düşüklüğü ve toplanan verginin yüksekliği tesadüfü değildir.

Örneğin, vergi dünyasında çalışan herkesin bildiği bir gerçeklik vardır ki o da dünyada en fazla vergi toplayan ülke olan Amerika'da vergi konusunun ölümle eş değer tutulması ve verginin ölüm kadar kesin olduğunun kabul edilmesidir. Yani Amerikan vatandaşları için vergi hayatlarındaki en önemli şeyler sıralamasında ilk üç içinde yer almaktadır. Bir de gelişmekte olan ülkelerdeki vatandaşlara hayatlarındaki en önemli ilk on şey nedir diye sorulmuş olsa belki de vergi konusu bırakalım ilk beşe girmeyi, ilk ona bile giremeyecektir.

Dolayısıyla bir ülkedeki toplanan vergi gelirlerinin büyüklüğü, ülke vatandaşlarının toplumsal vergi bilinç seviyeleri ile mevcut vergi mükelleflerinin vergiye olan gönüllü uyumları ile doğrudan ilgili bulunmaktadır. Amerika'da halk arasında dolaşan bir söze göre, en zor ikinci iş Amerika'nın başkanı olmaktır, birincisi ise vergi mükellefi olmaktır. Bu husus, toplumda bir vergi kültürünün ve vergi ahlakının tam olarak yerleştiğini göstermektedir.

ABD'yi bugün dünyada ekonomik olarak bir numara yapan olgulardan biri de şüphesiz mükemmel işleyen bir vergi sistemine sahip olmasıdır. Amerikan toplumunda vergiye verilen toplumsal değer ve önem ile toplumsal vergi bilinci çok yüksektir. Bu nedenle, dünyanın en güçlü gelir idaresi Amerikan Gelir İdaresi olan IRS'dir. Yani ABD vatandaşlarının vergi bilinci çok yüksek, vergi mükelleflerinin vergiye gönüllü uyumu ise zirvededir.

Amerikan Başkan adaylarının seçim konuşmalarında halka hitap ederken “Saygıdeğer vergi mükellefleri” diye söze başlaması; Amerikan sinema filmlerinde, vatandaşlarının polis veya başka bir Devlet gücü tarafından sorguya çekildiğinde veya bir haksızlığa uğradığında ilk söylediği;  “I am a taxpayer-ben bir vergi mükellefiyim.” cümlesi aslında vergisini düzenli beyan edip ödeyen bir vergi mükellefinin özgüven duygusundan kaynaklanmaktadır. Tabii ki Amerikan vatandaşlarının veya Amerikan başkan adaylarının bu konuşmaları yapmasının sebebi, ABD'de var olan ve uzun yıllarda oluşan ve herkes tarafından benimsenen vergi kültürünün bir sonucudur. 

Meslektaşımız Taner Akgül'ün “Vergi Ödüyorsanız Gülmek Hakkınız” kitabında belirttiği üzere; Amerikan Devlet Gelirleri Kanunundaki kelime sayısı 2,8 milyondan fazladır. ABD'de tahmini gelir vergisi formlarını doldurma süresi Form 1040 için 13 saat 27 dakika, giderler ve indirimler 5 saat 37 dakika, menkul sermaye iratları için 1 saat 26 dakika, ticari kar veya zarar için 10 saat 35 dakika, sermaye artış veya azalışları için de 7 saat 36 dakikadır. Amerikan Gelir İdaresi (IRS), her yıl 8 milyar sayfa beyanname ve kullanım kitapçıkları hazırlamakta olup bu formların sayfalarını uç uca eklendiğinde, dünyanın etrafında 28 kez tur atılabilmektedir.

ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde yaşayan bireylerin zihinlerinde; kayıtdışı ekonomik faaliyette bulunmak, kayıtdışı işçi çalıştırmak ve vergi kaçırmak gibi düşünceler yoktur ve bu eylemleri yapanlara Devlet soğuk yüzünü gösterir ve büyük cezalar verilir. Hatta bu ülkelere çalışmak için gelen diğer ülke vatandaşları da bu sisteme ayak uydurur ve itiraz etmeden kayıtlı ekonominin içinde yaşamaya başlar. Oysa bu ülkelerde yaşayan yabancılar kendi ülkelerine geldiğinde kayıtdışılık ve vergi kaçırma konusunda aynı davranışlarına devam edebilirler. Bunun sebebi, kalkınmış ve ileri demokrasiye sahip ülkelerde görünmeyen ve gizliden hissedilen vergi algısı, vergi kültürü, vergi bilinci veya vergi psikolojisi denen kavramların oturmuş olmasıdır.

Her ülkenin Anayasasında ve vergi kanunlarında hükümler yer alır ve ona göre devletler egemenlik gücüne dayanarak vergiyi toplar. Tarih boyunca çeşitli sebeplerle vergiler zora dayalı olarak kanun gücü ile toplanmıştır.

Ancak, demokrasilerin gelişmesine paralel olarak insan hakları gelişmiş ve vatandaş hakları ile birlikte mükellef hakları da ortaya çıkmıştır. Aslında topluma verginin önemini ve devlet için gerekliliğini çok iyi anlatıp bunu kültürlerine entegre ettiğinizde, vergi toplamak çok daha kolay hale gelmektedir. Çünkü toplumdaki vergi kültürü gelişmekte ve vergi konusu bir ahlaki konuya dönüşmekte ve vergi kaçırmak toplum tarafından ahlaksızlık olarak algılanıp dışlanmaktadır.

3. Vergi ile İlgili Bazı Veciz Denebilecek Anlamlı Sözler ve Deyimler

Aşağıda yer alan vergi ile ilgili sözlere baktığımızda, bu sözleri söyleyenlerin neredeyse tamamına yakınının gelişmiş ülkelerde yaşadığı görülmektedir ki bu durum bile düşündürücüdür. Çünkü gelişmiş ülkelerdeki devlet adamları, düşünürler, yazarlar, sanatçılar yani toplumun tüm kesimleri yüzyıllar boyunca yüksek bilinç seviyesine ulaşmışlar ve anılan sözler ve deyişler artık topluma mal olmuştur. Yani bugünden yarına bir ülkedeki vergiye olan bakış açısını ve bilinç seviyesini artırmak ve geliştirmek kolay değildir. Şimdi vergi ile ilgili olarak veciz ve anlamlı sözlere bir bakalım.

  • “Dünyada ölüm ve vergiler dışında, hiçbir şey kesin değildir.”  Benjamin FRANKLIN (1706-1790), Philadelphia; ABD'li yayımcı, yazar, mucit, felsefeci, bilim adamı, siyasetçi ve diplomat. 
  • “Güzel vergileme diye bir şey yoktur.”  Winston CHURCHILL (1874-1965) İngiliz devlet adamı, politikacı.
  • “İnsan vergisini, sevgilisine bir buket çiçek uzatıyor gibi ödeyebilmelidir.”  Friedrich NOVALİS (1772-1801), Alman, şair, yazar ve filozof. 
  • “Vergileme sanatı, mümkün olduğunca fazla tüyü, mümkün olan en az bağırtıyla toplayabilmektir.” Jean Baptiste COLBERT (1619-1683), Fransız siyaset adamı, iktisatçı.
  • “Dünyada anlaşılması en zor şey, gelir vergisidir.”  Albert EINSTEIN (1879- 1955),  Yahudi  asıllı  Alman  teorik fizikçi  ve  bilim insanı. 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü sahibi.
  • “Düşüncelerden vergi alınmaz.”  Martin LUTHER (1483-1546), Alman keşiş, teolog, üniversite profesörü.
  • “Ahlakın olmadığı yerde kanun bir şey yapamaz”  Napolyon BONAPART (1769- 1821), Fransız asker, devlet adamı, Fransa İmparatoru.
  • Eğer bir yerde gelir vergisi varsa, dürüstler fazla, dürüst olmayanlar az öder. (Plato)
  • Amerika'yı çok seviyorum. Fakat bütün yılı burada geçiremem. Vergilere gücüm yetmiyor. (Mick Jagger-Şarkıcı)
  • Zengin bekarlar, çok ağır vergilendirilmelidirler. Çünkü, bazı erkeklerin diğerlerinden daha mutlu olması hiç adil değil. (Oscar Wilde)
  • Ateş edilmesine rağmen vurulmamış olma durumundaki mutluluğa en yakın duygu, gelir vergisi iadesi yapılmasıdır. (F.J.Raymond-Komedyen)
  • “Vergi geleceğimizin teminatıdır.” Türk Gelir İdaresi Başkanlığı.
  • “Size vergiyi sevdiremeyiz ama onu kolaylaştırabiliriz.”  Hollanda Gelir ve Gümrük İdaresi.

4. Esprili Vergi Düşünceleri (Anonim)

Topluma mal olmuş vergiye dair o kadar esprili söz ve ifadeler vardır ki okuduğumuzda biraz tebessüm eder, biraz da düşünürüz. Şimdi halka mal olmuş anonim niteliğindeki bu sözlere bakalım.

  • Ortalama insan ömrü artıyor. Bunun sebebi de insanların vergilerini ödeyebilmek için daha uzun yaşamak zorunda olmaları.
  • Ceza bir şeyi yanlış yapmanın vergisidir. Vergi ise bir şeyi doğru yapmanın cezasıdır.
  • Vergi incelemesi sırasında gider belgelerinde 1 TL yanlışlık olduğunu saptamak için kaç tane vergi denetim elemanı gereklidir? Yanıt: Üç. Biri hatayı bulmak için, diğer ikisi hatayla ilgili mevzuatı tartışıp, raporlamak için.
  • Vergiden kaçınmanın en kolay yolu; araba kullanma, sigara ve içki içme.
  • Hükümetin son taktiği, önce içkideki vergileri artırıyor, sonra diğer bütün vergileri artırarak, insanları içki içmeye zorluyor.
  • Mutlu bir evlilik yapmak günümüzde gittikçe zorlaşıyor. Çünkü sınırlı bir gelirle hem eş hem de hükümeti geçindirebilmek kolay değil.
  • Vergileme koyun kırpmak gibidir. Koyun kırpıldıkça yeni yün vermeye devam edecektir. Fakat koyunun derisini sadece bir kez yüzebilirsiniz.
  • Hükümetin iki yeni vergi arasında karar vermeye çalışması, bir kadının iki yeni elbise arasında karar vermeye çalışmasına benzer. Sonuçta genellikle her ikisini de almaya karar verir.
  • Ne zaman bir verginin oranı düşerse, diğer bir vergininki artar.
  • Bütçeyi kırpıklamaktansa, mükellefi kırpıklamak çok daha kolaydır.
  • Soyulması muzdan daha kolay olan tek şey vergi mükellefleridir.
  • Vergi mükellefleri, devletin tatil izni, hastalık izni ve resmi izni olmayan çalışanlarıdır.
  • Orta gelir sınıfında olmak çok kötüdür. Bu kişiler, vergiden muaf olamayacak kadar fazla kazanırlar, vergilerini ödeyemeyecek kadar da az kazanırlar.
  • Geçici vergilerden daha kalıcı bir şey yoktur.
  • Şu anki gelir vergisi sistemini yenilemek için yapılabilecek en başarılı reform, sistemi toptan kaldırıp, yerine yenisini getirmemektir.

5. Nesilden Nesile Aktarılan Olumlu/ Olumsuz Vergisel Davranışların Etkisi Üzerine Bir Hikaye: “Şapka Satıcısı Adam ve Maymunların Hikâyesi” 

Çoğumuzun bildiği bu hikaye gerçekten çok güzel ve çarpıcı bir hikayedir. İnsanlar, ticari hayatta ve iş dünyasında vergisel eylem ve davranışları patronundan, işvereninden, ustasından, diğer meslektaşlarından, olumlu veya olumsuz olarak öğrenmektedirler. Öğrendiklerini de çocuklarına ve çevresine ve işyerine anlatarak nesilden nesile aktarım olmakta ve bu durum bir kültür gibi devam etmektedir. “Şapka satıcısı adam ve maymunların hikâyesi” şöyledir:

“Köyün birinde şapka satıcısı bir adam varmış, elinde şapkaları köy köy dolaşıp şapkalarını satıyormuş. Bir gün yine şapka satmak için yola koyulmuş ve köyden köye giderken yorulmuş ve bir büyük ağacın altına oturmuş dinlenmeye başlamış. Bir şapkayı başına koymuş, diğer şapkaları da yanına koymuş ve uyuya kalmış.

Adam uyurken ağaçtaki maymunlar adamın tüm şapkalarını almış ve ağaçta oynamaya başlamışlar. Adam uyanmış ve bakmış ki şapkalar yok, sadece başındaki şapka duruyor. Kafasını yukarı kaldırmış ve bir de ne görsün, ağaçta bir sürü maymun ve kafalarında şapkalar var.

Adam, maymunlara şapkalarını aşağı atmalarını söylemiş, ama maymunlardan bir tepki gelmemiş. Sonra elini şaplatmış bakmış maymunlar da aynısını yapıyor. Şapkasını çıkarmış, bakmış maymunlar da çıkarıyor. Bakmış ki maymunlar kendisi ne yaparsa onu taklit ediyorlar. Hemen elini şaplatmış, şapkasını çıkarmış ve yere atmış. Maymunlarda hep beraber şapkaları başlarından çıkarıp yere atmışlar ve bizim yaşlı adam hemen şapkaları toplamış ve yoluna devam etmiş.

Adam akşam evine dönmüş ve başından geçenleri torununa anlatmış. Adamın torunu büyümüş ve o da dedesi gibi şapka satıcılığına başlamış. Çocuk şapkalarını satmak için köy köy dolaşırken, o büyük ağacın altına gelmiş, şapkasının birini başına, diğerlerini yanına koymuş ve başlamış dinlenmeye. Çocuk uyumuş, uyanmış ve birde ne görsün şapkalar yok. Etrafına bakınmış ve yukarı ağaca bir bakmış ki şapkaların hepsi ağaçtaki maymunların başında.

Hemen dedesinin anlattığı hikâye aklına gelmiş. Dedesinin anlattığı gibi elini şaplatmış, şapkayı kafasından çıkarmış ve yere atmış, ancak maymunlar hiç tepki vermemiş ve onu taklit etmemişler. Bu arada ağaçtaki maymunlardan bir tanesi temsilci olarak ağaçtan aşağıya inmiş ve çocuğun karşısına geçmiş ve çocuğun bir sağına bir soluna tokatı patlatmış ve demiş ki,  ‘senin deden var da bizim dedemiz yok mu?' demiş ve ağaca geri çıkmış.”

Vergi kültürü/ahlakı da tıpkı bu hikâyede olduğu gibi toplumlarda uzun yıllarda ve nesilden nesile var olan algının aktarılması şeklinde oluşmaktadır. Devlet organları ve gelir idareleri ne kadar çabalarsa çabalasın trafik, toplum sağlığı ve vergi gibi olguların gerçekten şekillendiği yer hayatın içi yani toplumsal alanda olmaktadır. Vergi kaçıran, kayıtdışı işçi çalıştıran bir işverenin yanında çalışan işçi bunları öğrenmektedir. Yine bir doktor veya avukatın yanında çalışan bir sekreter, verilen hizmet sonrasında parayı tahsil ettiğinde patronu makbuz düzenleme diye ona talimat veriyorsa artık bu eylem zihinde algıya oluşturmakta ve nesilden nesile bu aktarılmaktadır. 

Evet, toplumlarda var olan kayıt dışı ekonomik faaliyetler, vergi ahlakı/vergi kültürü ile toplumsal vergi bilincine ilişkin olumlu/ olumsuz algılar, aynen hikâyede olduğu gibi nesilden nesile aktarılmakta ve herkes olumlu veya olumsuz bir vergisel davranışı ustasından, işvereninden, dedesinden veya diğer meslektaşından öğrenmektedir. Toplumda oluşan olumsuz algılar ve yanlış davranış şekilleri kısa vadede çok çabuk değişmemektedir.

Türk Gelir İdaresinin sloganlarından biri de “Vergi geleceğimizin teminatıdır.” ifadesidir. Gerçekten de vergi geleceğimizin teminatıdır, özellikle de çocuklarımızın geleceğinin teminatıdır. Ancak vergi konusu soğuk ve sevimsiz bir konu olarak tüm dünya genelinde algılandığı için Hollanda Gelir ve Gümrük İdaresinin de sloganında dediği gibi “Size vergiyi sevdiremeyiz ama onu kolaylaştırabiliriz.”  anlayışı ile hareket etmek en doğru yöntem gibi görünmektedir.

Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetimizin ilk yıllarında mükellef ile Devlet arasında hak ve yükümlülük dengesini gösteren şu sözleri çok dikkat çekicidir. “Cumhuriyet rejiminde nef'i hazine demek; kanunun hazine lehine tespit ettiği hakla, kanunun mükellefi karşılaştırdığı vazifeyi gayet denk bir halde tutmak demek olduğunu bir an hatırlardan uzak tutmamak önemli prensibimizdir.” Bugün bile gelir idarelerinin üzerinde hassasiyetle durduğu mükellef hakları ile mükellef yükümlülükleri arasındaki dengeyi iyi korumak gerektiği hususunu, daha Cumhuriyetimizin ilk yıllarında öngörmek ve dile getirmek büyük Atatürk'ün vergi konusunda da ne kadar ileri görüşlü olduğunu göstermektedir. 

SONUÇ

Devletin vergilendirme yetkisini sınırlandıran ve mükelleflere bazı haklar tanınmasını sağlayan ilk belge olan 1215 Magna Carta (Büyük Sözleşme)'dan bu yana mükellef haklarının gelişimi tarihsel olarak dünyada ve Ülkemizde olumlu yönde olmaktadır. Türk Gelir İdaresinin 2006 yılında yayınladığı ve birçok OECD ülkesindekine benzer olan “Mükellef Hakları Bildirgesi” çok önemli bir belgedir. Ancak, mükellef hakları vergi kanunlarında çok dağınık bir şekilde bulunduğundan, bunların Vergi Usul Kanunu'nda ayrı bir başlık altında toplanması gerekmektedir. Vergi incelemesinde mükellef hakları konusunda mükelleflerin lehine çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Yine, vergilendirme alanında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı olması son derece güzel gelişmelerdir.

Mükellef hakları, tamamen ülkelerin demokrasiye, insan haklarına ve vatandaşa verilen değer ve önemle beraber gelişmektedir. Bu durumun siyasi, sosyal ve ekonomik sebepleri ülkeden ülkeye değişkenlik göstermektedir. İşte Devletimizin Anayasasında siyasi hak ve ödevler arasında yer alan vergi ödevini yerine getiren vatandaşlardan vergiyi tahsille görevli olan Türk Gelir İdaresi mükellef odaklı hizmet anlayışı doğrultusunda, mükellef haklarına uyarak faaliyetine devam etmektedir.

Türk Vergi Sisteminin vergi kanunları, mükellef hizmetleri, e-vergi uygulamaları noktasında vergi bilinç seviyesi ve gönüllü uyum düzeyi yüksek olan ülkelerden geri kalan bir yönü olmamakla beraber, vatandaşların vergiye olan algısı ve uyum seviyesi gelişmiş ülkelere nazaran bazı farklılıklar göstermektedir. Mükellef haklarını, temel insan hakları kapsamında değerlendirmek de yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Mükellef haklarını hukuk devleti ilkesi kapsamında ele alıp değerlendirmek de mümkün bulunmaktadır.

Ülkemizde en üst yargı merci olan Anayasa Mahkemesi bir kararında, 1982 Anayasası'nın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletini; insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet olarak tanımlamaktadır.

Mükelleflerin hakları konusunda dünyada ve ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler aslında bu konunun insan hakları kapsamında demokratik bir hak olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. Toplumda vergi kültürünün oluşmasında, ekonomik kalkınma ve büyüme alanında yaşanan gelişmelerin de çok büyük etkisi bulunmaktadır. Kayıtdışı ekonomik faaliyetler azaldıkça, buna paralel olarak toplumun vergi bilinci de artacaktır. Bu kapsamda, Devletimizin hizmet kalitesini iyileştirerek kayıt dışı ekonomiyi azaltmaya ve vergiye gönüllü uyumu artırmaya yönelik çalışmaları büyük önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de hukuk devletinin yukarıda belirtilen genel kapsamı içinde kalarak, mükellef haklarını ihlâl etmeden, anayasal bir görev olan vergi ödevini yerine getiren mükelleflere, her türlü kolaylığı göstermek devletin ve vergi idaresinin görevidir. Mükellef haklarına saygı duyulduğu ve vergileme ilkelerine uygun hareket edildiği sürece mevcut mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunun artacağı unutulmamalıdır. Sevelim veya sevmeyelim Anayasal bir görev olan vergi ödevi, tarihsel süreçte devletlerin en temel gelir kaynağı olarak, geçmişte olduğu gibi gelecekte de hayatımızda yer almaya devam edecektir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.