İmar Hukuku, toplumun sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturmak için belirli bir bölge veya yöreyi düzenleyen bir hukuk dalıdır. Ancak, bu düzenlemeler bazen mülkiyet haklarını ihlal edebilir ve bu durum çeşitli davalara yol açabilir. Bu makale, İmar Hukuku'ndan doğan davalara, özellikle imar planlarına ve imar uygulamalarına karşı açılabilecek adli ve idari davalara odaklanmaktadır.


İMAR PLANLARINA VE İMAR UYGULAMALARINA KARŞI AÇILABILECEK ADLI VE İDARI DAVALAR

Yetkili idarece düzenlenen hukuka aykırı imar planları, imar planı değişiklikleri ve parselasyon işlemleri -imar uygulamaları- sonucunda sahip oldukları arsa ve arazilerini -taşınmazlarını- kullanamaz hale gelen ve bunun sonucunda tasarruf yetkileri hukuka aykırı biçimde kısıtlanarak mülkiyet hakları ihlal edilen maliklerin adli yargı kolunda açacakları dava ile idarenin bu şekilde sebep olduğu, sahip oldukları mülkiyet hakkına ilişkin zararını işlemi yapan idareye tazmin ettirebilecekken idari yargı kolunda açacağı dava ile ise bu idari işlemlerin -imar planları ve imar uygulamalarının- iptal davası açarak İdare Hukuku öğretisinde hakim olan görüşe göre geriye etkili biçimde ortadan kaldırabilecektir.

ADLI DAVALAR

Hukuki El Atma Davaları

Hukuki el atma davaları, Kamulaştırma Kanunu ek madde 1'de düzenlendiği üzere, kısacası özel mülkiyet konusu taşınmazların üzerinde idarenin idari işlemleri (imar planları) sonucunda malikin tasarruf yetkisinin kısıtlanarak (Ülkü 2022, 424) malikin taşınmazı kullanamaması sonucunun doğmasıyla malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının ihlal edilmesi dolayısıyla doğan zararını tazmin ettirmek üzere bu taşınmazın malikinin, imar planı işlemini ve tahsisi yapan idare aleyhine açtığı tazminat davalarıdır (Kayabaşı 2022, 1).

Kamulaştırma Kanunu ek madde 1'de, uygulamada ve öğretide kabul edildiği ve öngörüldüğü üzere hukuki el atma davaları genel anlamıyla ise özel mülkiyet konusu taşınmazların uygulama imar planı ile yol, okul alanı, park, ibadet yeri gibi umumi (kamu) hizmet alanı olarak statüsünün belirlenmesi ya da resmî kurumlara tahsis edilmesi veya idarenin re'sen yaptığı bir parselasyon -imar uygulaması- ile bu taşınmazın umumi (kamu) tesis alanı olarak tahsis edilmesi ile malikinin paydaş haline getirilmesi sonucunda idare tarafından idarenin idari işlemleri ve eylemleri ile malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının ve tasarruf yetkisinin özüne dokunarak ihlal edilmesi ve kısıtlanması sonucunda malikin taşınmazdan yararlanamaması sonucu oluşan zararını taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının bedelini idareden alması yoluyla tazmin etmesi amacıyla malikin işlemi yapan idareye karşı açtığı tazminat davasıdır (Ülkü 2022, 424-425).

6745 Sayılı Kanun'la, Kamulaştırma Kanunu'nda değişiklik yapılarak eklenen ek madde 1'de hukuki el atma davalarının açılabilmesi için gereken özel dava şartları ve unsurları düzenlenmiş; buna göre, özel mülkiyet konusu taşınmazın 1/1000'lik uygulama imar planı ile düzenlenerek malikin üzerindeki mülkiyet hakkına müdahale edilmiş ve tasarruf yetkisi kısıtlanmış olması, bu uygulama imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıllık süre içinde herhangi bir parselasyonun bu taşınmaz üzerinde yapılmamış olması, bu taşınmazın kamulaştırma işlemine tabi tutulmamış olması ve bu iki nedenden ötürü bu uygulama imar planının gereğinin ve düzenlenme amacının yerine getirilmemiş olması ve bu taşınmaz üzerindeki bu uygulama imar planı sonucunda yaratılan imar hakkı kısıtlamasının bu uygulama imar planındaki değişiklikle kaldırılmamış olması davanın açılabilmesi için gerekli olan unsurlardır ve şartlardır (Ülkü 2022, 425-427).

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Hukuki el atma davalarının hangi yargı kolundaki mahkemeler tarafından görüleceği ve bu davalarda hangi yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğu uzun yıllar boyunca öğretide, uygulamada (yargı kollarındaki mahkemeler arasında; Danıştay, Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi arasında bile) birçok tartışmaya yol açmıştır (Kayabaşı 2022, 1).

İlk önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.12.2010 tarihli ve E:2010/5-662, K:2010/651 sayılı kararında imar planınca statüsü düzenlenerek yol ve yeşil alan gibi umumi hizmet alanı olarak belirlenen taşınmazların uzun yıllar boyunca bu imar planının kamulaştırma veya imar uygulaması yoluyla fiili olarak uygulanamaması ve hayata geçirilmemesi sonucunda malikin özel mülkiyet konusu taşınmazı üzerindeki mülkiyet hakkına hakkın özüne dokunarak müdahale edildiği, hatta bu hakkının ortadan kaldırıldığını ve bu olgunun kamulaştırmasız el atma çerçevesinde değerlendirilerek kamulaştırmasız el atma hükümlerinin uygulanması ve Anayasa m adde 125/sonda düzenlenen idarenin kendi idari eylem ve idari işlemlerden doğan zararı tazmin etmekle yükümlü olması şeklindeki hüküm sonucunda idarenin hukuka aykırı eylemi -aslında eylemsizliği, pasif kalması- sonucunda mülkiyet hakkı ihlal edilen taşınmaz malikinin uygulama imar planı işlemini yapan idareden taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının değerinin karşılığı olan bedeli adli yargı kolunda dava açarak talep edebileceğini belirterek hukuki el atma davalarının önünü açmıştır (Kayabaşı 2022, 1).

Ancak, Uyuşmazlık Mahkemesi -örneğin 09.04.2012 tarihli ve E.2012/4 ve K.2012/77 sayılı kararında- idarenin tek taraflı bir şekilde ve sahip olduğu kamu gücüne dayanarak yaptığı uygulama imar planı sonucunda yani idarenin idari işlem ve eylemiyle malikin özel mülkiyet konusu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına imar hakkı ve tasarruf hakkı kısıtlanarak müdahale edildiği ve ihlal edildiği gerekçesiyle hukuki el atma davalarında idari yargı kolundaki mahkemeleri görevli olduğuna karar vermiştir (Kayabaşı 2022, 1 ve Ülkü 2022, 426).

Ancak, sonrasında kanun koyucu 11 Haziran 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 Sayılı Kanun'la Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesinde değişiklik yaparak; hukuki el atma davalarında idari yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğunu düzenlemiş ve sonrasında 20 Ağustos 2016'da yürürlüğe giren 6745 Sayılı Kanun'la bu madde kaldırılıp yerine eklenen Kamulaştırma Kanunu ek madde 12de bu aynı esası öngörmüştür (Ülkü 2022, 427).

Buna karşın, Anayasa Mahkemesi'nin 5 Nisan 2019 tarihinde yürürlüğe giren E. 2016/181, K.2018/111 sayılı iptal kararı sonucunda Kamulaştırma Kanunu ek madde 1'de ki hukuki el atma davalarında idari yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğuna ilişkin düzenleme iptal edilmiş ve uygulamada hangi yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğu konusunda tartışma yeniden başlamış, idari yargı kolundaki ve adli yargı kolundaki mahkemeler -özellikle yüksek mahkemeler- bu davalarda kendilerini görevli sayan ve birbirleriyle çelişen kararlar vermişlerdir (Ülkü 2022, 428).

Yargıtay, 2010 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararında belirttiği gibi hukuki el atma davalarını kamulaştırmasız el atma olgusu kapsamında değerlendirerek, onunla adeta eş değer tutarak Kamulaştırma Kanunu'nda yer alan kamulaştırmasız el atma davalarına ilişkin hükümlerini uygulaması sonucunda bu davalarda adli yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğu konusunda içtihat geliştirirken, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi ise hukuki el atma olgusunun yani malikin taşınmazı üzerindeki mülkiyet hakkının imar planı sonucunda kısıtlanmasının idarenin uygulama imar planı şeklindeki idari işlemden kaynaklandığını ve bu nedenle idarenin bu idari işleminden kaynaklanan malikin mülkiyet hakkı konusundaki zararının tazminini idari yargı kolunda tam yargı davası açarak talep edebileceğini belirterek idari yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğu konusundaki içtihadını istikrarlı bir biçimde sürdürmüştür (Ülkü 2022, 430-431).

En son ise Kanun Koyucu 26 Aralık 2011 tarihinde yürürlüğe giren Vergi Usul Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 3. maddesiyle Kamulaştırma Kanunu'nun ek madde 1'inde değişiklik yaparak hukuki el atma davalarının adli yargı kolundaki mahkemelerin görev alanında olduğunu düzenlemiş ve belirtmiştir.

Bu hüküm gereğin ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 2. maddesinde genel görevli mahkeme olarak asliye hukuk mahkemelerinin düzenlenmesi sonucunda hukuki el atma davalarında hangi yargı kolundaki mahkemelerin görevli olduğuna ilişkin tartışmaya kanun koyucu son vermiş ve asliye hukuk mahkemelerinin bu davalarda görevli olduğunu düzenlemiştir (Kayabaşı 2022, 1).

Ayrıca, yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndaki 12. maddedeki kesin yetki kuralı gereği asliye hukuk mahkemelerinin görev alanında olan hukuki el atmadan kaynaklanan tazminat davaları idarenin yaptığı uygulama imar planını fiilen yerine getirmemesi sonucunda bu imar planında düzenlenen taşınmazın üzerindeki müdahale edilen mülkiyet hakkına yani taşınmaza ilişkin ayni hakkın idarenin eylemsizliği ve idari işlemi sonucunda kısıtlanması nedeniyle doğan zarara dayandığı için bu imar planında statüsü düzenlenen ve üzerindeki mülkiyet hakkına müdahale edilen taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemeleri bu tazminat davalarında yetkilidir.

Dava Açma Süreleri

Yukarıda da belirtildiği üzere, Kamulaştırma Kanunu ek madde 1 uyarınca idarenin yaptığı uygulama imar planında statüsünü değiştirerek umumi hizmet alanı (hizmet malı) olarak tahsis ettiği taşınmazı kamulaştırma işlemine veya imar uygulamasına -parselasyona- tabi tutarak yani bu imar planını fiilen uygulayarak bu taşınmazı sadece hukuki olarak değil, fiili olarak da tahsis ettiği şekildeki umumi hizmet alanı (yol, okul alanı gibi) haline getirmesi için imar planı işlemini yapan idareye 5 yıl süre tanındığı için ancak bu planla taşınmazı üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanan ve mülkiyet hakkına ihlal edilen malik, bu taşınmazını düzenleyen uygulama imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yılın sonunda eğer ki bu planı uygulamak için işlemi yapan idare herhangi bir kamulaştırma işlemi veya parselasyon işlemi yapmamışsa hukuki el atmadan kaynaklanan tazminat davasını açabilecektir. Yani, bu malik bu davayı açabilmek için imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıl beklemek zorundadır (Kayabaşı 2022, 1).

Bunun dışında, hukuki el atma davaları mülkiyet hakkı ihlaline dayandığından ve Eşya Hukuku temel ilkeleri uyarınca mülkiyet hakkından doğan davalar istisnaları dışından herhangi bir hak düşürücü süre yani dava zamanaşımına bağlanamayacağından ötürü yukarıda belirtildiği üzere ilgili imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yılın sonunda bu dava mülkiyet hakkı ihlal edilen malik tarafından herhangi bir süre kısıtı olmaksızın istediği zaman açılabilecektir.

İdari Davalar

İmar Planlarının, Uygulanmalarına İlişkin Parselasyon İşlemlerinin ve İmar Planı Değişikliklerinin İptali Davaları

İmar Kanunu madde 5'te tanımlanan imar planları, belirli bir bölge veya yöre halkının sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılanması, sağlıklı ve güvenli bir çevre yaratarak çevrenin korunması ve düzenlenmesi amacıyla yaratılan; arazi kullanımı, koruma ve kısıtlama kararları ile örgütlenme ve uygulama ilkelerini içeren, kentsel yerleşme ve gelişim eğilimlerini alternatif çözümler oluşturarak düzenleyen pafta, rapor ve notlardan oluşan plan niteliğindeki belgelerdir ve nazım imar planları ile uygulama imar planları olmak üzere ikiye ayrılırlar (Tüzel 2021, 1/ Davut ve Coşkun 2011, 1212).

İlgili bakanlıkça veya kendi coğrafi yetki sınırları içerisinde büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve il özel idarelerince tek taraflı olarak yapılan ve sahip oldukları kamu gücüne dayanılarak oluşturulan idari işlem niteliğindeki imar planlarının doktrin ve uygulamada hukuki nitelikleri tartışmalı olup; doktrinde genel olarak kabul gören görüşe göre hem genel ve soyut düzenlemeler getirerek belirli bir yöredeki, bölgedeki tüm taşınmazların ve üzerlerindeki mülkiyet haklarının hukuki statüsünü ve durumunu etkilerken hem de buradaki taşınmazların ve bu taşınmazların maliklerin hukuki durumlarını ve statülerini münferit olarak etkiledikleri için yani hem genel düzenleyici idari işleme hem de birel işleme ilişkin karakteristik özellikleri aynı anda taşıdığı için karma işlem niteliğinde oldukları kabul edilmektedir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 249-280/ Tüzel 2021, 1).

Ancak uygulamada, ilk derece mahkemelerinin kararlarında ve Danıştay kararlarında imar planlarının hukuki niteliği genel düzenleyici idari işlemler olarak öngörülmekte ve buna göre yargısal denetime tabi tutulmaktadırlar (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 251).

İmar Kanunu madde 18'de düzenlenen parselasyon işlemleri ise (imar uygulamaları) imar mevzuatına göre belediyelerce tek taraflı bir şekilde ve kamu gücüne dayanılarak imar mevzuatının ve imar planının arazilere ölçülerek uygulanması ve düzenlenmesi sonucunda bu arazilerin içerisinde bulunduğu imar parsellerinin oluşmasını hedef alan ve bu imar planlarının münferiden kapsamına aldığı taşınmazlara -arazilere ve arsalara- uygulanmasını amaçlayan birel nitelikte idari işlemlerdir (Tüzel 2021, 1).

Ayrıca, öğretide ve uygulamada da idari işlemler açısından kabul edildiği üzere yetki ve usulde paralellik ilkesi gereğince idari işlemlerin değiştirilmesinin de aynı usule tabi bir şekilde yapılması, yani yeni bir idari işlem tesis edilerek yapılması gerektiğinden imar planı değişiklikleri de imar planına ilişkin idari karar alma usulüne göre yapılan imar planı şeklindeki idari işlem niteliğindedir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) madde 2/1-a uyarınca; imar planları, imar planı değişiklikleri ve parselasyon işlemi yani bu idari işlemler sonucunda menfaatleri ihlal edilenler bu işlemlerin iptal edilerek doktrin ve uygulamada kabul edilen genel görüşe göre geriye etkili biçimde ortadan kaldırılması amacıyla bu idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve amaç unsurlarından birinin hukuka aykırı ve sakat olması sebebiyle -Danıştay içtihatlarında ve idari yargı uygulamasında genelde üst ölçekli imar planlarına, düzenli ve sağlıklı şehirleşmeyi esas alan şehircilik ilkelerine, imar mevzuatına, planlama esaslarına veya idari işlem unsuru olan, işlemin düzenlediği yörenin halkının yerleşim ve sosyalleşme ihtiyaçları şeklinde somutlaşan kamu yararına aykırı olan; bu hususlardan biri hakkında yargısal denetime tabi tutularak bu hususlardan biri bakımından hukuka aykırılığı tespit edilen imar planı, imar planı değişikliği ve parselasyon niteliğindeki idari işlemler, unsurları bakımından sakat görülerek iptal edilmektedir – idari yargı kolunda husumeti bu işlemi yapan idareye yönelterek iptal davası açabilecektirler (Davut ve Coşkun 2011, 1213/ Tüzel 2021, 1).

Görevli ve Yetkili Mahkeme

2576 sayılı Bölge İdare, İdare ve Vergi Mahkemeleri Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 5. maddesi gereğince; genel görevli mahkeme olarak idari yargı kolunda idare mahkemeleri öngörülmüş ve vergi mahkemeleri ile ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülecek olanlar dışındaki iptal davalarının bu mahkemelerin görev alanında olduğu düzenlenmiştir.

Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak göreceği ve inceleyeceği davaları düzenleyen 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 24/1 (c) maddesinde öngörüldüğü üzere bakanlıkların düzenleyici işlemlerine karşı açılan idari davaların ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay'ın görev alanında olduğu düzenlenmiş ve bakanlığın imar mevzuatınca öngörülen imar planı yapma yetkisine dayanarak yaptığı ve yukarıda da belirtildiği üzere uygulamada ağırlıklı olarak genel idari düzenleyici işlem olarak kabul edilen imar planlarına karşı açılacak iptal davalarında Danıştay ilk derece mahkemesi olarak anılan hüküm gereği görevli olacaktır (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 255).

Aynı şekilde, Danıştay 6. dairesinin 7 Haziran 2004 tarihli ve E. 2004/1746, K. 2004/3555 sayılı kararında; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanan (onanan) 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planına karşı açılan iptal davalarında Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak görevli mahkeme olduğunu Danıştay Kanunu madde 24/1 (c)'ye dayanarak kabul etmiştir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 255).

Ancak, bakanlıklar dışında örneğin belediye ve büyükşehir belediyelerince imar mevzuatında ve İmar Kanunu'nda (parselasyon işlemleri açısından İmar Kanunu madde 18 öngörülen idari işlem (imar planı, imar planı değişikliği ve parselasyon işlemleri) yapma yetkisine ve belediye meclisi kararına dayanılarak yapılan imar planı, imar planı değişikliği ve parselasyon işlemlerine karşı açılacak iptal davalarında bu davalar Danıştay Kanunu madde 24 uyarınca ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'ın görev alanında öngörülmediği ve aynı şekilde 2576 Sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca vergi uyuşmazlığı niteliğinde olmadığından ötürü vergi mahkemesi de bu davalarda görevli mahkeme olarak düzenlenmediği için 2576 sayılı Kanun'un 5. maddesi uyarınca bu iptal davalarında genel görevli mahkeme olarak idare mahkemeleri görevlidir.

İYUK madde 32/2'de idari yargı kolunda mahkemelerin yetkisinin kamu düzeninden kaynaklandığını ve aynı zamanda İYUK madde 14/3 (a) ve 6'da ilk inceleme konularından biri olarak düzenlenmesi üzerine idari yargı kolunda açılan davalarda mahkeme yetkisiz olduğunu yargılamanın her aşamasında re'sen nazara alabileceği öngörülmüştür (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 257).

İYUK madde 34'de düzenlenen özel yetki kuralı gereğince taşınmaz mallarla ilgili imar mevzuatının uygulanmasına ve buna bağlı olan haklara ilişkin açılan davalarda taşınmazın bulunduğu yer idare mahkemesi yetkili kılındığından ötürü büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyelerce oluşturulan imar planları, imar planı değişiklikleri ve parselasyon işlemlerine karşı açılacak iptal davaları imar mevzuatının uygulanmasına ilişkin olduğundan ötürü bu işlemlerin konusunu oluşturan ve bu işlemlerin statüsünü düzenlediği taşınmazın -taşınmazların- bulunduğu yer idare mahkemesi ilgili madde uyarınca yetkili mahkemedir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 257).

Dava Açma Süreleri

İYUK madde 14/3 (e) ve 6 uyarınca ilk inceleme konularından biri olarak dava açma süresinin esas alınması sonucunda idari yargı kolunda açılabilecek idari davaların kanunda öngörülen dava açma süresinin (hak düşürücü süre niteliğindedir) geçtiği bir tarihte açılması sonucunda bu husus mahkemece yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınarak bu dava İYUK madde 15/1 (b) gereği usulden dava şartına aykırılıktan reddedilebilecektir.

İdari işlem sonucunda menfaati ihlal edilenler İYUK madde 2/1 (a)'ya dayanarak bu idari işleme karşı idari yargı kolunda açabilecekleri iptal davaları İYUK (İdari Yargılama Usulü Kanunu) madde 7 uyarınca iptal davasına konu olan idari uyuşmazlık için özel kanunda herhangi bir özel dava açma süresi öngörülmemişse ilk derece mahkemesi olarak görev yapan Danıştay ve idare mahkemelerinde genel dava açma süresi olan 60 günlük süreye tabidirler ve imar mevzuatında ve İmar Kanunu'nda bakanlıkça yapılan imar planlarına, imar planı değişikliklerine karşı Danıştay'da açılacak iptal davaları için ve belediyelerce yapılan imar planlarına, imar planı değişikliklerine veya belediyelerce yerine getirilen imar uygulamalarına (parselasyon işlemlerine) karşı idare mahkemelerinde açılacak iptal davaları için herhangi bir özel dava açma süresi öngörülmediğinden ötürü bu iptal davaları da genel dava açma süresi olan altmış günlük süreye tabidirler (Davut ve Coşkun 2011, 1210).

İYUK madde 7/2 uyarınca kural olarak dava açma süresi idari işlemin tebliğinin -yazılı bildiriminin- yapıldığı günün bir sonraki gününden itibaren başladığı ve yukarıda da bahsedildiği üzere imar uygulamaları yani İmar Kanunu madde 18'da düzenlenen parselasyon işlemleri münferiden uygulanan birel işlem niteliğinde oldukları ve sürenin başlangıcı konusunda bu işlemlere ilişkin imar mevzuatında herhangi bir özel düzenleme bulunmadığı için bu işlemlere karşı açılacak iptal davaları bu idari işlemlerin tebliğinin yapıldığı günden itibaren -tebliğin yapıldığı gün süre hesabında dikkate alınmaz- İYUK madde 7/1 uyarınca 60 gün içerisinde -genel dava açma süresine uygun olarak- açılabilecektir ve İYUK madde 7/4 uyarınca ilanı gereken genel düzenleyici idari işlemlerde ise dava açma süresi bu idari işlemin ilan edildiği günü izleyen günden itibaren başlayacağından ve yukarıda da bahsedildiği üzere imar mevzuatı ve İmar Kanunu uyarınca imar planları ve imar planı değişiklikleri, ilanı öngörülen genel idari düzenleyici işlem niteliğinde olarak düzenlendiklerinden ötürü bu işlemlere karşı idari yargı kolunda açılacak iptal davaları İYUK madde 7/1 ve 4 ve imar mevzuatı uyarınca bu işlemlerin son kez ilan edildiği tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresine -dava zamanaşımı süresine- tabidirler (Davut ve Coşkun 2011, 1210/ Tüzel 2021,1).

Her ne kadar ilanı gereken genel idari düzenleyici işlemlerin ilan edildiği son günden itibaren genel dava açma süresi olan 60 günlük sürenin bitiminden sonra bu işlemlere karşı idari yargı kolunda açılacak iptal davaları İYUK madde 14/3 (e), 15/1 (b) ve 7 uyarınca dava açma süresine uyulmamasından ötürü yani süre aşımı nedeniyle usulden reddedilmesi gerekirken İYUK madde 7/4'te öngörülen istisna sonucunda her ne kadar bu idari nitelikte genel düzenleyici işlemler için öngörülen dava açma süresi içinde herhangi bir iptal davası açılmasa da bu işlemlere karşı açılacak iptal davası için özel kanunda veya İYUK'ta öngörülen dava açma süresinin bitiminden sonra bu idari nitelikte genel düzenleyici işlemlerin uygulanmasına yönelik olarak birel işlem tesis edildiğinde bu idari nitelikteki birel işlemlere karşı açılacak iptal davası için öngörülen dava açma süresi -dava zamanaşımı- süresi içinde bu genel düzenleyici işlemlere ve onların uygulanmasına yönelik idari işlemlere ayrı ayrı ya da birlikte iptal davası açılabilecektir (Davut ve Coşkun 2011, 1210-1211).

Anılan bu İYUK madde 7/4 hükmüne göre tesis edilen imar planlarının ya da imar planı değişikliklerinin son kez ilan edildiği tarihi izleyen günden itibaren İYUK madde 7/1 ve 3'te öngörüldüğü üzere idari yargı kolunda 60 günlük dava zamanaşımı süresi içerisinde iptal davası açılmamış olsa bile imar planlarının ya da imar planı değişikliklerinin uygulanması amacıyla tesis edilen ve birel işlem niteliğinde olan İmar Kanunu madde 18'de öngörülen parselasyon işlemleri, kamulaştırma işlemleri ve iskan-ruhsat işlemleri gibi idari işlemler için -kural olarak bunların tebliğ edildiği tarihten itibaren- özel kanunda ya da İYUK'ta öngörülen dava açma süresi içerisinde bu birel nitelikteki münferiden uygulanan idari işlemlerin ve bunların uygulama konusu aldığı imar planlarının ya da imar planı değişikliklerinin her ikisine birlikte ya da ayrı ayrı iptal davası açılabilecektir (Tüzel 2021, 1).

Buna rağmen, bu hükmün de istisnası İmar Kanunu madde 8/b'de öngörülmüş ve kesinleşen imar planlarına karşı her halde kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıllık bir üst sınır niteliğinde dava açma süresi öngörülmüştür, bu nedenle kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıl geçtikten sonra bile İYUK madde 7/4'e dayanarak imar planlarına karşı iptal davası açılamayacaktır (Tüzel 2021, 1).

Ayrıca, Danıştay kendi içtihatlarında İYUK madde 7/4 uyarınca kendi dava açma süresi içerisinde iptal davası konusu olmamış idari nitelikte genel düzenleyici işlemlerin uygulanmasına ilişkin idari işlemlerin dava zamanaşımı süresi içerisinde yalnızca bu genel düzenleyici işlemlere karşı iptal davasının açılabileceğini kanundaki ilgili hükmün lafzına rağmen kabul etmemektedir.

Bunların dışında, eğer ki ilgili idari işlemlere karşı itiraz amacıyla işlemi yapan idareye zorunlu nitelikte olmayıp ihtiyari nitelikte olarak İYUK madde 11 uyarınca öngörülen hiyerarşik başvuru yapıldıysa ilgili idari işlem için öngörülen dava açma süresi duracaktır. Ancak bu husus aşağıda incelenecektir.

İdari Merciye İhtiyari İtiraz Başvurusu

İYUK madde 11'de düzenlenen işlemi yapan idareye yapılacak hiyerarşik başvuru uyarınca dava açma şartı teşkil etmeyip zorunlu nitelikte olmayan yani başvurulmaması halinde İYUK madde 14/3 (b) uyarınca ilk inceleme konularından biri olan idari merci tecavüzü teşkil etmeyip idareye ihtiyari nitelikte itiraz amacıyla başvuru yolu olarak öngörülmüş, buna göre idari işleme karşı İYUK madde 7/2 uyarınca işlemin kural olarak tebliğinden itibaren işleyen dava açma süresi içinde ilgililer yani ilgili idari işlem nedeniyle menfaati ihlal edilenler ilgili idari işlemin kaldırılması, değiştirilmesi, geri alınması ve bu işlem yerine yeni bir idari işlemin tesis edilmesi için ilgili idari işlemi yapan idareye -işlemi yapan makama ya da üst makamına- itiraz etme yoluyla başvurma hakkına sahiptir ve eğer ki başvurursa ilgili idari işlem için öngörülen dava açma süresi duracak, eğer ki ilgilinin itiraz başvurusu reddedilirse ya da başvuru tarihinden itibaren 30 günlük zımni ret süresi içinde başvurusuna herhangi bir cevap verilmezse ret tarihi veya zımni ret süresinin bitiminden itibaren duran dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır (Davut ve Coşkun 2011, 1211).

Ancak, İmar Kanunu'nun 8. maddesinin (b) bendinde belediyelerce imar mevzuatı uyarınca yapma yetkisine dayanılarak tesis edilen ve belediye meclisinin onaylanmasıyla yürürlüğe giren yani icra edilebilir nitelikte olan nazım imar planları ve uygulama imar planlarına karşı İYUK madde 11'e paralel bir şekilde özel nitelikte idareye ihtiyari nitelikte itiraz başvurusu yolu (hiyerarşik başvuru yolu) öngörülmüştür (Davut ve Coşkun 2011, 1211).

Bu hükümde belediyelerce oluşturulan nazım ve uygulama imar planlarının belediye meclisinde onaylanması tarihinden itibaren bir aylık sürede belediyece tespit edilen yerde (genelde askıda ilan yoluyla) ilan edileceği ve bu bir aylık ilan süresi içerisinde İYUK madde 11'de ki hiyerarşik başvuruda öngörüldüğü gibi ilgililer tarafından -bu imar planlarının menfaatini ihlal ettiği kişilerin- bu imar planlarına karşı ilgili idari işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi gibi hususlar konusunda işlemi yapan ilgili idare olan belediyeye karşı itiraz yoluna başvurabileceği, ilgililerin itiraz yoluna başvurma hakları olduğu ve bu başvuruların belediye meclisince 15 gün içerisinde incelenip sonrasında kesin bir şekilde karara bağlanacağı öngörülmüştür (Davut ve Coşkun 2011, 1211).

İYUK madde 11'de ki hiyerarşik başvuru yolu ile İmar Kanunu'nun 8. maddesinin (b) bendinde öngörülen idareye özel nitelikte itiraz başvurusu yolu arasındaki en önemli fark itiraz yoluna başvuru için öngörülen sürelerdir ve imar planlarının İYUK madde 7 ve 11 uyarınca son kez ilan edildiği tarihten itibaren 60 günlük süre içerisinde ilgili imar planını tesis eden idareye itiraz amacıyla başvurulabilecekken İmar Kanunu'nun 8. maddesinin (b) bendine göre ise nazım ve uygulama imar planları için ilgili planları tesis eden belediyeye karşı itiraz amacıyla planların ilan edildiği 1 aylık süre içerisinde başvurulabilecektir (Davut ve Coşkun 2011, 1211).

Burada, belediyelerce çıkarılan nazım ve uygulama imar planları açısından İmar Kanunu özel kanun teşkil ettiğinden İmar Kanunu madde 8/(b)'de düzenlenen ihtiyari ve özel nitelikteki ilgili idareye itiraz yoluna başvuru hükmü uygulama alanı bulacak ve buradaki özel itiraz yoluna başvuru süresi olan ilgili planların 1 aylık ilan süresi esas alınacaktır ve eğer ki itiraz başvurusu başvurudan itibaren 30 gün boyunca cevaplanmazsa ya da reddedilirse ret tarihi veya zımni ret süresi yani 30 günlük sürenin bitiminden itibaren ilgili imar planlarına karşı iptal davası açma hakkı için duran dava zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır (Davut ve Coşkun 2011, 1211-1212).

Subjektif Dava Ehliyeti

İYUK madde 2/1-(a) hükmü uyarınca idari dava niteliğindeki iptal davalarını açma hakkına sahip olabilmesi için ilgili davacıların iptali istenilen idari işlem tarafından menfaatinin ihlal edilmesi aranarak davacılar açısından subjektif -özel- ehliyet koşulu aranmıştır. İlgili hükmün uygulamada (özellikle Danıştay'ın içtihatlarında) ve öğretide yorumlandığı üzere davacının ilgili idari işleme karşı iptal davası açma hakkına sahip olabilmesi ve İYUK madde 2/1-(a) hükmü uyarınca öngörülen subjektif ehliyet koşulunu sağlaması için iptalini talep ettiği idari işlem ile aralarında ciddi ve makul bir alaka bulunması ve ilgili idari işlemin iptal edilmesinde güncel, kişisel ve meşru bir menfaatinin bulunması aranmaktadır (Davut ve Coşkun 2011, 1214/ Tüzel 2021, 1).

Danıştay, tarihi ve kültürel değerler, çevre ve imar gibi kamu yararını esas alan konularına ilişkin idari işlemlerin iptali amacıyla açılan iptal davalarında İYUK madde 2/1-(a)'da öngörülen davacıların subjektif dava açma ehliyetlerini yani ilgili idari işlemlerin iptal edilmesindeki menfaatlerini geniş bir şekilde yorumlamakta ve bu konuda bir sürü içtihada sahip bulunmaktadır (Davut ve Coşkun 2011, 1214/ Tüzel 2021, 1).

Örneğin Danıştay, imar planlarına ve imar planı değişikliklerine karşı açılan iptal davalarında iptali istenilen imar planlarının uygulama alanını ve konusunu oluşturan yörede yaşayanları yani "mahalle sakini" ve "belde sakini" kavramlarını esas alarak bu kişilerin iptal davası açma hakkına ve buna ilişkin subjektif dava açma ehliyetine sahip olduğuna ilişkin kararlar vermekte, ayrıca imar planlarının veya parselasyon işlemlerinin uygulama alanında yerleşim yerine sahip olmasa bile bu işlemlerin uygulama alanına yakın bir yerde oturduğundan dolayı ilgili idari işlemden ciddi ve makul bir şekilde etkilenen kişileri de "komşu" ve "bitişik parsel maliki" kavramlarını esas alarak bu kişilerin de ilgili bu işlemlere karşı iptal davası açma konusunda özel ehliyet koşulunu sağladığını belirtmektedir (Tüzel 2021, 1).

Bunun dışında ayrıca Danıştay'ın 6. dairesinin 15 Haziran 2005 tarihli ve E. 2005/320, K. 2005/3583 sayılı kararında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB) ilgili imar planına karşı açtığı iptal davasında Anayasa madde 135 uyarınca kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak ilgili mesleğin faaliyet alanına ilişkin kamu yararını koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunduğu gerekçesiyle iptal davası açma hakkının ve koruduğu meslek grubunun çıkarının niteliğinden ötürü planlama faaliyetleri ile ilgili ciddi ve makul bir alaka ve menfaatinin bulunduğu gerekçesiyle özel dava ehliyetinin bulunduğunu belirtmiştir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 263).

Kesin ve Yürütülebilir İdari İşlem Koşulu

İYUK madde 14/3 (b) uyarınca ilk inceleme konuları arasında düzenlenmesinden ötürü iptal davasına konu olabilecek idari işlem kesin ve yürütülebilir -yürütülmesi gereken- idari işlem niteliğinde olması dava şartı olup eğer ki idari işlem bu nitelikte değilse İYUK madde 15/1 (b) uyarınca iptal davasının usulden reddi gerekmektedir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 266).

İdare Hukuku doktrininde esas alınan idari işlem teorisi uyarınca idari işlemin "kesin" niteliğinde olduğunun kabul edilebilmesi için idari işlemi oluşturma ve idari karar alma sürecindeki prosedürlerin tümünün tamamlanarak sonunda bir nihai işlemin ortaya çıkmış olması gerekmektedir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 267-268). Ayrıca, idari işlemin "yürütülmesi gereken" yani "yürütülebilir" niteliğine sahip olarak iptal davasına konu olabilmesi için icra edilebilirlik kabiliyetine sahip olması gerekmektedir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 268).

Yukarıda da bahsedildiği üzere, 3194 sayılı İmar Kanunu madde 8/(b)'de belediyelerce oluşturulan nazım ve uygulama imar planlarına karşı işlemi yapan idareye itiraz amacıyla ihtiyari nitelikte başvuru yolunu öngören hükme göre bu imar planlarının belediye meclisince alınan "onay" kararıyla birlikte yürürlüğe gireceği öngörüldüğünden bu kararın verildiği anda bu imar planları kesin ve yürütülebilir idari işlem niteliğine kavuşacaktır, ayrıca hukuki niteliği kesin ve yürütülebilir idari işlemin muhataplara bildirilmesini sağlamak olan bu imar planlarının ilan edilmesi usulünün bu imar planlarının yapım ve idari karar alma süreçlerinin bir unsuru teşkil etmediğinden ötürü bu imar planlarının kesin ve icra edilebilir olması niteliğine herhangi bir etkisi yoktur (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 271-272).

Ancak, Danıştay'ın 6. dairesi oluşturmuş olduğu içtihatlarında 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 8. maddesinin b bendi uyarınca belediye meclisi kararıyla onaylanan bu imar planlarının belediyece belirlenen yerlerde 1 aylık süreyle askıda ilan usulüyle ilan edilmedikçe kesinleşmeyeceğinden ötürü kesin ve icra edilebilir işlem niteliğine sahip olmayacağından iptal davasına konu olamayacağına ilişkin hatalı kararlar vermiştir (Canbazoğlu ve Ayaydın 2011, 270).

Sonuç olarak, hukuka aykırı ve işlem unsurları bakımından sakat idari işlem niteliğindeki imar planları, imar planı değişiklikleri ve parselasyon işlemleri sonucunda menfaatleri ihlal edilenler İYUK madde 2/1(a) uyarınca yukarıdaki şartlara uygun bir biçimde idari yargı kolunda dava açma süresi içerisinde görevli ve yetkili mahkemede iptal davası açarak bu idari işlemlerin iptal edilerek geriye etkili bir biçimde hukuk düzeninden varlığının ortadan kalkmasını sağlayabilirken bu işlemler sonucunda maliki oldukları taşınmazlarını kullanamamaları şeklinde tasarruf yetkileri ve imar hakları hukuka aykırı biçimde kısıtlanarak mülkiyet hakkı ihlal edilen malikler adli yargı kolunda taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde şartları sağlayarak açacakları hukuki el atma davasıyla bu idari işlemi yapan idareye bu hukuki el atma olgusu sonucu uğradığı zararı tazmin ettirebileceklerdir.


Kaynakça

  • CANBAZOĞLU Kerem ve AYAYDIN Dilhun, "İmar Planlarının Yargısal Denetimi-I", TBB Dergisi, S:93 (2001), s. 239-281.
  • DAVUT Şevki ve COŞKUN Şenol, "İmar Planlarına Karşı Açılacak İptal Davalarında İdari Dava Açma Süresi", İÜHFM C. LXIX, S:1-2 (2011), s. 1209-1242.
  • KAYABAŞI Sadi, Hukuki El Atma Davaları Adli Yargıda Görülecektir, (https://av.tr/blog/oku/hukuki-el-atma-davalari-adli-yargida-gorulecektir-2101), (SGT: 13.05.2023).
  • TÜZEL Derya, İmar Planı ve İptal Davası, (https://www.av.tr/imar-hukuku/imar-planinin-iptali-davasi/), (SGT: 13.05.2023).
  • ÜLKÜ Murat Fatih, "Hukuki El Atma Davalarında Yargı Yolu Sorunu", Ankara Barosu Dergisi, S:4 (2022), s. 423-433.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.