Yurtdışında verilen vesayet kararlarının Türkiye'de tanınması ve uygulanması, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Hukuk Usulü Kanunu (MÖHUK) çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu süreç, Türk hukuk sisteminin uluslararası standartlara uyumunu sağlarken, yurtdışında verilen vesayet kararlarının Türkiye'de geçerliliğini ve uygulanabilirliğini temin etmeyi amaçlamaktadır.

5718 sayılı kanun, yurtdışında verilen vesayet kararlarının Türkiye'de tanınması ve uygulanmasını mümkün kılmıştır. Öncesinde Yargıtay kararlarına göre, yabancı ülkelerde verilen kısıtlama kararlarının Türkiye'de tanınmasına imkân olmadığı düşünülüyordu. Ancak 5718 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, uluslararası sözleşmelere atıf yapılarak yurtdışında verilen vesayet kararlarının Türkiye'de tanınması ve uygulanmasının mümkün olduğu sonucuna varılmıştır.

Yabancı ülke mahkemesinden alınan velâyet ile ilgili kararın Türkiye'de hüküm ifade edebilmesi, bu kararın Türkiye'de tenfiz edilmesine bağlıdır. Yabancı bir velâyet kararının Türkiye'de tenfiz edilebilmesi için Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 50. ve 54. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi gerekir. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 50. Maddesi gereğince yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve kesinleşmiş bir karar olmalıdır. Kanunun 54. maddesindeki koşullar gereğince ise, karşılıklılık koşulunun gerçekleşmiş olması, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya ilamı veren mahkemenin aşırı yetki kullanmamış olması, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması, savunma hakkına uyulmuş olması gerekir.

5718 Sayılı Kanun sadece yabancı mahkemelerden alınmış olan kararların tenfizine imkân vermektedir. Bu sebeple mahkeme dışı herhangi bir idari makam tarafından alınan velâyet kararlarının Türkiye'de tenfizi MÖHUK 50. madde gereği mümkün değildir. Ancak Türkiye'nin de taraf olduğu Lüksemburg Sözleşmesi olarak da anılan "Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tenfizi ile Çocukların Velayetinin Yeniden Tesisine İlişkin Avrupa Sözleşmesi" kapsamında idari makamlarca verilen velayet kararlarının tenfizi mümkündür. Sözleşmenin kapsamında bu sözleşmenin uygulandığı taraf devletlerden alınan idari makamlarca verilen velayet kararları Türkiye'de tenfiz edilebilmektedir.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi 5718 Sayılı Kanunun 50. maddesi gereği tenfize konu olacak mahkeme kararının verildiği ülke kanunlarına göre kesinleşmiş olması gerekmektedir. Yabancı mahkeme kararının; kesin hüküm etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder (MÖHUK 59. madde). Netice itibariyle bu karara kesin hüküm kuvvetini verildiği ülkenin usul kuralları verecektir. Bu kararın tanınmasını ve tenfizini isteyen taraf, söz konusu yabancı ilamın kesinleştiğini gösteren belgeyi MÖHUK 53. Madde 1/b uyarınca ibraz etmek zorundadır.

Yabancı Mahkemelerin verdiği kararlar neticesinde Türkiye'de geçerlilik için şu belgeleri bulundurulması gerekmektedir:

  • Yabancı mahkeme tarafından alınan kararın aslı,
  • Kesinleşme Şerhi
  • Apostil Şerhi
  • Tüm belgelerin noter onaylı yeminli tercüman tarafından tercümesi

Bu belgelerin tamamını vekâlet verdiğiniz avukatlara bu belgeleri göndermeniz halinde Türkiye'ye gelmenize gerek kalmadan tenfiz davası açılabilmektedir.

Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 51. maddesine göre tanıma ve tenfiz davalarında görevli mahkeme Asliye Mahkemeleridir. Yurtdışında verilen mahkeme kararının konusuna göre özel yetkili Asliye Mahkemelerinde (Aile Mahkemesi, Ticaret Mahkemesi vb.) açılması gerekecektir. Yurtdışı Mahkemelerince verilmiş boşanma kararı, velayet kararı, nafaka kararı, mal paylaşım kararı gibi kararların varlığı halinde tanıma ve tenfiz davası özel yetkili Asliye Mahkemesi olan Aile Mahkemesi'nde açılmalıdır.

Davanın, kısıtlının Türkiye'deki yerleşim yerinde açılması gerekmekte olup, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerdeki mahkemelerden birisinde de dava açılabilir. Hasımsız olarak görülen yurtdışı kısıtlama kararları için Türkiye'de tanıma davası hasımsız olarak açılacaktır.

Vesayet kararlarının Türkiye'de tanınması ile birlikte, tanıma kararını veren mahkeme veya ilgili birinin ihbarıyla yetkili sulh hukuk hâkimliğinde vesayetin takibi için bir dosya açılır. Bu dosya üzerinden vesayetin takibi ve gerekli işlemlerin yürütülmesi sağlanır.

Türk hukukuna göre atanan vasi, vesayet altındaki kişinin varlıklarını yönetebilir. Yurtdışında atanan vasi de Türkiye'de tanınır ve Türkiye'de bulunan mal varlığını yönetebilir. Ancak vasi, belirli işlemleri yaparken vesayet makamının iznini almak zorundadır. Bu işlemler arasında taşınmaz malların alımı-satımı, kira sözleşmeleri, borç ödemeleri gibi konular yer almaktadır. İşbu konu makalenin devamında açıklanacaktır.

Bununla birlikte şöyle bir durumdan da bahsetmemiz gerekir ki; Türk Hukukunda velayet, Türk Medeni Kanunu md.336/2 uyarınca yalnızca anne veya babaya verilebilecektir. Bu halde sadece anne veya baba velayet hakkına sahip olabilir. Aksi hallerde yani velayetin anne ve babadan her ikisine de verilemediği hallerde, vesayet kurumu dikkate alınacaktır. Anne veya baba dışındaki herkes, çocuk açısından ancak vasi olarak atanabilecektir. Sonuç itibariyle, Türkiye'de bir çocuk, anne veya babasından başka kimseye velayeti ile beraber verilemeyecektir.

Diğer hukuk sistemlerinde ve özellikle Alman Hukukunda yukarıda bahsedilen uygulamadan farklı hususlar bulunmaktadır. Bilhassa Türk vatandaşlarının çoğunlukla yaşadığı ülke olan Almanya'da velayet boşanmadan sonra, anne ve babaya ortak verilebilmektedir. Bundan başka velayetin anne veya babaya verilemediği durumda kan bağı bulunan yakınlarından birine veya birilerine de velayet verilebilmektedir. İşte bu gibi durumlarda, yabancı mahkemeler tarafından verilen velayet kararlarının Türkiye'de tenfizi ve tanınması istendiğinde sorunlarla karşılaşılmaktadır.

Tanıma veya tenfiz kararı, ancak yabancı mahkeme kararının bizim ülke kanunlarımıza ve kamu düzenimize uygun olduğu durumlarda verilebilmektedir. Türk Hukukunda, velayet yalnızca anne veya babaya verilebileceğinden, birlikte velayet veya yakına verilen velayetin tenfizi, Türkiye açısından geçerli olmayacaktır. Bu durum, Yüksek Mahkeme kararlarında açıkça dile getirilmektedir. Tanıma veya tenfizin bu şekilde yapılamadığı durumlarda, ancak yeni bir velayet veya vesayet davası açılarak bu sorun çözülebilmektedir.

Sonuç olarak, yurtdışında verilen vesayet kararlarının Türkiye'de tanınması ve uygulanması süreci, uluslararası hukukun ve Türk hukukunun belirlediği kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu süreçte, belirlenen prosedürlerin titizlikle takip edilmesi ve gerekli belgelerin temini önem arz etmektedir. Bu sayede, yurtdışında verilen vesayet kararlarının Türkiye'de geçerliği ve uygulanabilirliği sağlanmış olacaktır.

VASİ VE GÖREVLERİ

Vasi, genellikle bir kişinin yasal olarak yetkin olmadığı durumlarda, onun adına kararlar alabilen, mali işlerini yönetebilen ve temsil edebilen bir yetkiliyi ifade eder. Vasi, genellikle yaşlılık, zihinsel veya fiziksel engellilik gibi durumlar nedeniyle kişinin kendi işlerini yürütemeyecek durumda olduğunda atanır.

Vasinin görevleri oldukça kapsamlıdır. Bu bağlamda en önemli görevi vesayet altındaki küçük ya da kısıtlı bireyin malları ve kişiliği ile alakalı tüm menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmektir. Vasi, vesayet altındaki kişinin mallarını özenle yönetmelidir. Bu bağlamda adi defter tutması ve değerli şeyleri saklaması gerekir. Vasi bazı işlemleri kendiliğinden yapabileceği gibi bazı işlemleri de kural olarak ilgili makamdan izin alarak yapabilir.

Vasinin vesayet makamının iznini alması gereken işlemlerden bazıları;

– Taşınmaz malların alım ve satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması

– Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı satımı, devri ve rehnedilmesi

– Ödünç verme ve alma

– Kambiyo taahhüdü altına girme

– Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması

– Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,

– Onun adına dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması

– Borç ödemeden aciz beyanı

– Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi

Vesayet altındaki kimselerin malları ise vasisi tarafından açık arttırma yoluyla satılabilir. Ancak bu duruma vasi kendisi karar veremez. Vasi söz konusu malları satmak için vesayet makamından izin almakla mükelleftir. Söz konusu mal ancak vesayet makamının kararıyla satılabilir. Satışın açık arttırma ya da pazarlık usulüyle satılmasına da vesayet makamı karar verecektir.

Belirtmek gerekir ki, vasi her malı satamaz. Kanun koyucu özellikle vesayet altındaki kişinin kendisi veya ailesi için özel bir değer taşıyan şeyler zorunluluk olmadıkça satılamayacağını hüküm altına almıştır. Kural olarak izinsiz yapılan bu işlem tıpkı vesayet altındaki kişinin kimsenin izni olmaksızın yaptığı işlem gibidir. Bu bağlamda izin alınmaksızın malların satılması kural olarak vesayet altındaki kişi için bir borç doğurmayacaktır. 3. kişi bu işlemle bağlı olacaktır. Vesayet altındaki kişi ise kazandığı hak ve alacakları geri iade edecektir.

Taşınır mallarda olduğu gibi taşınmaz mallar da ancak vesayet makamının izniyle satılabilir. Bu satım işlemi için muhakkak vesayet altında bulunan kişinin menfaat gereğince yapılmalıdır. Örneğin, kişinin eğitimi, sağlık harcaması, bakımı için bu taşınmazın satılmasının gerekli olması gerekmelidir. Vasinin şahsi ihtiyaçları için vesayet altında bulunan kişinin malları satılamaz. Bu işlem açık arttırma usulüyle yapılır. Vesayet makamı bunun için bir kişi görevlendirir. Görevlendirilen kişi ve vasi huzurunda açık arttırma yapılır. İhale sonucu ise vesayet makamınca onaylanır. Bu onama kararı kural olarak ihale gününden başlayarak on gün içinde verilir ve satış tamamlanmış olur.

SATIŞA İZİN DAVASI

Vasinin söz konusu taşınır ve taşınmaz malları satabilmesi için vesayet makamından izin almasının zaruri olduğunu belirtmiştik. Vasi mahkemeye hangi malların hangi sebepten ötürü satmak istediğini delillerle birlikte sunmalıdır. Sulh hukuk mahkemesi bu talebi değerlendirecektir. Mahkeme bu satışın uygun olup olmadığını ve satış işleminin vesayet altındaki kişiyi zarara uğratmamasına dikkat edecektir.

Mahkeme somut olayın özelliğine göre satışı uygun görmesi halinde tamamen ya da kısmen malın satılmasına izin verebilir. Kısmen izin verilmesi halinde söz konusu mal ihtiyaç duyulduğu miktar oranında satılırken tamamen satış halinde malın tümü tasarruf edilir.

Dava kural olarak vesayet altına alınacak kişinin yerleşim yerinin Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açılmalıdır. Aksi takdirde hukuki süreç uzayacaktır.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.