ÖZET

İşverenin işçiyi koruma borcu kapsamında, iş kazası lafzı kavramı ve bu kavramdan yola çıkılarak hak sahiplerinin somut olayın verilerine göre hak ettikleri destekten yoksun kalma tazminatı içtihatlar ışığında değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: İş Kazası, Destekten Yoksun Kalma, Zararın Kapsamı, Destekten Yararlanacak Kişiler, İşverenin Sorumluluk Kapsamı.

GİRİŞ

İş akdi neticesinde işçi ve işveren arasında kurulan ilişki, özünde iş görme ve ücret ödeme esaslarına dayanıyor ise de bu durum işçi ve işveren sıfatları nezdinde farklılıklar barındırmaktadır. İşçi, iş görme borcunun yanı sıra sadakat, teslim ve hesap verme, rekabet etmeme ve işverenin talimatlarına uyma borçlarına haiz iken işveren ise ücret ödeme borcunun yanı sıra işçiyi korumak, eşit davranmak ve diğer borçlarına sadık kalma yükümlülüğü altındadır.

Hazırlanan çalışma, bu noktada işverenin işçiyi gözetme borcu bakımından söz konusu edilen iş kazaları neticesinde kişinin destekten yoksun kalması hâlinde gündeme gelen tazminat türüne ve bu tazminatın özelliklerine ışık tutmaktadır.

1. İŞ KAZASI LAFZI VE HUKUKSAL BOYUTU

İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması zorunluluğu, işverenin geniş anlamda işçiyi koruma (gözetme) borcunun bir yansımasıdır. Başka bir değişle işveren, işçinin kişilik hakları arasında bulunan yaşam, sağlık ve beden bütünlüğünü işyeri tehlikelerine karşı korumak zorundadır.1

Nitekim konu 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile somut bir forma dönüşmüş olup iş kazası ve meslek hastalıkları kavramları ilgili mevzuatın odak noktası olmuştur. Kanun lafzı itibarıyla iş kazasını, ''İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı'' şeklinde açıklamaktadır.

Buna göre bir kazanın iş kazası olarak sayılabilmesi için kazanın iş yerinde ya da işin yürütümü nedeniyle meydana gelmiş olması ve kazanın çalışanın ölümü ile sonuçlanmış ya da vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getirmiş olması gerekmektedir.2

Öğretide, iş kazası, sigortalının işverenin otoritesi altında bulunduğu bir sırada gördüğü iş veya işin gereği dolayısıyla aniden ve dıştan gelen bir etkenle onu bedenen ve ruhen zarara uğratan bir olay olarak tanımlanmaktadır.3

Sosyal Güvenlik Hukuku açısından ilgili konu 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 13. maddesinde gündeme gelmiş olup hangi durumların iş kazası sayıldığı noktası mercek altına alınmıştır. İlgili maddenin belirttiği kıstaslara uyan bir iş kazasının gerçekleşmesi hâlinde işçinin sigorta yardımlarına hak kazanabilmesi için bazı özel şartlar da aranmaktadır. İlgili kanun lafzı itibarıyla, kazaya uğramış işçinin sigortalı olmasının yanı sıra kaza ile ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağının mutlak şekilde bulunması gerekmektedir. 4

Gelinen noktada işverenin sorumluluğunun başlangıcı hususuna da değinilmesinde yarar bulunmaktadır. İşverenin, hukuki sorumluluğunun başka bir değişle tazmin borcunun doğumu koşulları, her şeyden önce bir iş kazası niteliğini haiz bir kazanın yaşanması, işverenin, kusursuz sorumluluk hâlleri dışında, kusurlu bulunması ve bunun sonucunda oluşan zararın gerçekleşen kaza ile illiyet bağını barındırması gerekmektedir.

Önemle belirtilmelidir ki yapılan iş ile kaza arasında gündeme gelecek olan illiyet bağının kazaya uğrayan işçinin ağır kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru veya mücbir sebepler ile kesilmesi ya da sonlanması hâlinde işverenin iş kazası neticesindeki sorumluluğu da ortadan kalkacak olup ilgililerin açıklanan hâllerde işverenden tazminat talep etmeleri mümkün olmayacaktır.

Yargıtay, bir olayda iskelede sıva yaparken düşen ve ayağında sıyrık meydana gelen, olaydan sekiz gün sonra ölen bir sigortalı açısından ölüm nedeni olan septi-semi şoku nedeniyle böbrek yetmezliğinin ayaktaki sıyrıktan ileri gelip gelmediğinin tıbben araştırılmasını istemiştir. Yüksek Mahkemeye göre, eğer ayakta meydana gelen sıyrık ile böbrek yetmezliği arasında illiyet bağı mevcut ise olay bir iş kazasıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 07.03.1990 tarih ve E.10-40/147 sayılı kararı) 5

2. İŞ KAZASI NETİCESİNDE UĞRANILAN ZARARIN MADDİ TAZMİNAT BOYUTU

Yukarıdaki başlıklar göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, işçinin, geçirdiği iş kazası sonucunda işverenden maddi – manevi olarak tazminat talep etmesi mümkün olacaktır. Çalışmamızın kapsamı dahilinde yalnızca maddi tazminat hususu incelenecektir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güveliği Kanunu her ne kadar işçinin bedensel zararlar nedeniyle malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeyi amaçlayan bir tazminat kalemine bünyesinde yer vermiyor ise de konu bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun sair hükümleri uygulama bulmaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 49. maddesine göre, "Kusurlu ve hukuka aykırı fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.'' Diğer yandan aynı Kanun''un 417. maddesinde yer alan, '' (...) İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlâline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir." ifadeleri ile kaza sonucu illiyet bağına sahip bir zararın ortaya çıkması hâlinde, işveren zararın tazmini ile yükümlü kılınmıştır.

Başka bir ifade ile, iş kazası ve meslek hastalığı sonucunda işçi kazanç kaybına uğrar ise bu kaybın maddi tazminatla ve işverence karşılanması gerekmektedir. Maddi tazminatın hesabında kaza veya hastalık meydana gelmemiş olsaydı işçi hangi durumda olacak idiyse o durumun sağlanması amaçlanmaktadır. Sorumluluk hukukuna göre hükmedilecek tazminat miktarı zararı aşamayacaktır.6

Maddi tazminatın hesaplanması bakımından mevzuatımızda doğrudan bir düzenleme bulunmuyor ise de konunun sınırlarının Yargıtay içtihatları neticesinde şekillendiği söylenebilecektir.

Maddi tazminatın hesaplanmasında göz önünde tutulacak esaslar bakımından öncelikli olarak maluliyet oranının hesaplanması önem taşımaktadır. Bu noktada 11.10.2008 tarihli Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği esasları dikkate alınmaktadır. Yapılacak hesaplamanın ardından iş kazasına uğrayan işçinin iş görebilme çağı ile bu süre sona erdikten sonra muhtemel yaşam süresi dikkate alınacaktır. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre işçinin iş görebilme çağı kural olarak 60 yaş belirlenmiş ise de (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 03.03.1975 tarih ve E.817/1126 sayılı kararı) yine Yüksek Mahkemenin yerleşik içtihatları neticesinde PMF Yaşam Tablosu ilgili hesaplamada dikkate alınmaktadır.

Maddi tazminat miktarının belirlenmesinde işçinin kazaya uğramamış olsaydı elde edebileceği ücret tespit edilecektir, başka bir deyişle hesaplamaya esas alınan ücret, işçinin geniş anlamda ücreti olacaktır.

İş kazası nedeni ile gündeme gelecek maddi tazminat miktarının belirlenmesinde tarafların kusur oranlarının da son derece önem taşıdığının altı çizilmelidir. Bu noktada işverenin işçiyi koruma borcu kapsamındaki hâl ve davranışları ve işçinin söz konusu hâl ve davranışlara karşı tutumu mercek altına alınacak ve taraflara bu manada kusur isnadı yapılacaktır.

3. DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI VE 'DESTEKLENEN' SIFATI

Destekten yoksun kalma tazminatı, iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda ölen işçinin muhtemel yaşam süresi içinde çalışarak sağlayabileceği kazancından ayırmak suretiyle desteğinden yoksun kalanlara yapabileceği yardım tutarının peşin olarak ve toptan ödenmesidir. Başka bir deyişle bu tazminatın amacı, destek yaşamış olsaydı yardım ettiği kimselere yapabileceği yardımların sağlanmasıdır.7

Ayrıca konu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 53. maddesinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler bakımından düzenleme bulurken 55. maddesinde ise söz konusu tazminatın belirlenmesine dair hususlar yer almaktadır.

Gelinen nokta itibarıyla destek ve desteklenen kavramlarının açıklanması önem arz etmektedir. Konuya ilişkin olarak Yargıtay bir kararında, '' Yasa metninden de anlaşıldığı üzere destekten yoksun kalma tazminatının konusu desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan bir şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş söyleyişle amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümlerinden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. '' şeklinde hükmetmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 27.03.2013 tarih ve E.21-1047/395 sayılı kararı)

Destek, iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölen kişinin şayet ölüm gerçekleşmemiş olsaydı, çalışması sonucunda kazancından ayırarak yaşam süresi içerisinde desteklenene sağlayabileceği katkıdır. Destekleyen ise, yardıma muhtaç kişiye (desteklenen) düzenli ve eylemli olarak bakan ve ileride ona bakması muhtemel olan kimsedir.8

Destekten yararlanabilecek kişiler bakımından mevzuatımızda herhangi bir somut düzenleme bulunmamakta olup bunun yerine daha genel bir ifade ile 'ölenin desteğinden yoksun kalma' ifadesine yer verilmiştir. Desteklenen kişinin niteliği bakımından herhangi bir sınırlandırılma yapılmaması, söz konusu tazminatın ilgililerinin kapsamını da bir o kadar genişletmektedir.

Konuyla ilgili Yargıtay'ın vurgusu şu şekildedir: "Önemle vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu'nun 45/III. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil; desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda herhangi bir ihtilaf yoktur.'' (Yargıtay 17.Hukuk Dairesi'nin 26.05.2016 tarih ve E.8996/6423 sayılı kararı).

Bu hâli ile eş, nişanlı ve çocuklar bakımından destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanılabileceği tartışmasız ise de kişilerin bulundukları durumlar neticesinde tazminat oranında çeşitli indirimlerin veya artırımların yapılması mümkündür. Örneğin, eşe yöneltilecek tazminat bakımından kişinin yaşı, çocukların sayısı, fiziki görünüşü, karakteri ve hatta yeniden evlenme arzusunun bulunup bulunmadığı da ilgili hesaplamaya dahil edilmektedir. Keza nişanlı kişi bakımından da tıpkı eş hakkında düşünüldüğü gibi yeniden evlenme ve benzeri durumlar hakkında ilgili hesaplamalarda bulunulur.

Ne var ki konu nikahsız birlikte yaşayan çiftler bakımından farklılık arz etmektedir. Konu her ne kadar sosyolojik gerçeklere dayandırılıyor ve yüksek mahkemenin içtihatlarında yer bulmuş ise de evlilik bağının bulunmuyor oluşu bir indirim sebebi olarak nitelendirilmektedir. Anılan karara göre, evlilik sözleşmesi olmaksızın birlikte yaşayan nikahsız eşin; desteğin ölümü ile nikahlı eşe kıyasla yaşı, sosyal durumu, aile bağları ve diğer unsurlar ile değerlendirildiğinde desteğin bakiye ömrünün sonuna kadar devam etmeyeceği varsayımı da dahil edilmek sureti ile, Borçlar Kanunu'nun sair hükümleri gereğince belirlenen tazminattan hak ve adalete uygun bir indirim sağlanması gerektiğine, hükmedilmiştir. (Yargıtay 21.Hukuk Dairesi'nin 20.03.2001 tarih ve E.1005/2091 sayılı kararı)

Son olarak çocuklar bakımından konu değerlendirildiğinde, ilgili kıstas desteklenenin yaşam süresi boyunca değil; kendi olanakları ile geçimlerini sağlayıncaya kadar geçecek zaman dilimidir.

Desteğini yitiren çocukların yüksek öğretime devam etmeleri durumunda veya yüksek öğrenim yapmaları baskın bir olasılık olarak görülüyor ise, üst sınırı 25 yaş olmak üzere, hangi yaşa kadar destekten yoksun kalma tazminatının ödeneceği yargıç tarafından takdir edilecektir. 9

SONUÇ

Destekten yoksun kalma tazminatı hakkındaki çalışmamız neticesinde, iş hukukunda işçinin ve işverenin yükümlülükleri hususlarına yeniden değinilmiş olup kapsam alanlarının aslında ne kadar geniş çapta olduğu bir kez daha vurgulanmıştır.

şveren ve işçi bu noktada birbirinden ayrılamayan, sistemin en temel parçalarındandır. Ancak tarafların kanunda ve içtihatlarda belirtildiği üzere, birbirlerini gözetme ve uyum sağlama yükümlülükleri bulunmaktadır.

Açıklanan kıstaslar ile iş yerinde gerçekleşen, işçiye bedenen ya da ruhen zarar vermekle birlikte dışardan gelen etmenlerin uygun illiyet bağını barındırması şartıyla ve ilgili kanun hükümleri ışığında işverenin sorumluluk sahası çizilmiştir.

Bu noktada işçinin ölümü veya güçten düşmesi, bir daha çalışamaması gibi hâllerde bakmakla yükümlü olduğu kişiler nezdinde destekten yoksun kalma tazminatının gündeme geldiği ve desteklenen sıfatı bakımından kanunda herhangi bir sınırlandırma bulunmaması sebebi ile mirasçıları dışında kalan kişilerin dahi talepte bulunmalarının mümkün olduğu ortaya konulmuştur.

Footnotes

1 Sarper SÜZEK, P. D., İş Hukuku. İstanbul 2021, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., s.425

2 Haluk Hâdi SÜMER, H. H. (2020). İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık, s.85

3 Ali GÜZEL, Ali Rıza OKUR, Nurşen CANİKLİOĞLU, Sosyal Güvenlik Hukuku. İstanbul 2019, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 18.B.

4 SÜZEK, a.g.e., s.438

5 SÜMER, a.g.e., s.93

6 SÜZEK, a.g.e., s.443

7 SÜZEK, a.g.e., s.454

8 SÜMER, a.g.e., s.212

9 SÜZEK, a.g.e., s.456

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.