ÖZET

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile kar payı dağıtımının zorunlu olup olmadığı konusunda çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Her ne kadar kanun metninde yapılan değişiklik ile ilgili olarak sadece doktrinsel olarak açıklamalar mevcut ise de, yargı alanında söz konusu hususa ilişkin net bir söylem halihazırda mevcut değildir.

İlk bakışta sadece ifade değişikliği olarak görülen "ayrıldıktan sonra" yerine "ödendikten sonra" ifadesinin kullanılması, özellikle kar dağıtımı yapılmaması yönünde alınan genel kurul kararlarına karşı başvurulabilecek hukuki yollar ve çözümler bağlamında da tartışmaya açıktır.

Anahtar Kelimeler: Kar Payı, Kar Payı Dağıtımı, Haklı Nedenle Fesih, Genel Kurul Kararı, İptal Davası

GİRİŞ

Anonim şirketler kapsamında en yoğun değişiklik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ("TTK") ile pay sahipliği haklarında gerçekleştirilmiştir. Anonim şirketin haklı nedenle feshi gibi birçok kavram ilk defa şirketler hukuku sistemine girmiş ve birçok konu ilk defa düzenleme alanı bulmuştur. Bununla birlikte müktesep hak gibi bazı kavramlar tanımlanmamış olsa da örneklendirilmiştir. Bu bağlamda, pay sahibinin kar payı alma hakkı, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ("eTTK")'nun 385. maddesi hükmü kapsamında nisbi bir müktesep hak olarak kabul edilmişken, TTK'da müktesep ve vazgeçilmez haklar için sayılan örnekler arasında yer almamıştır.

Yapılan bu değişiklik çerçevesinde kar payı alma hakkının hukuki niteliğinin belirlenmemiş olduğu söylenebilmektedir. Bununla birlikte TTK ile kar payı alma hakkına ilişkin hükümlerde yapılan ifade değişiklikleri bazı karmaşalara yol açmaktadır. Bu çerçevede yapılan değişiklikler arasında en çok dikkat çeken ve tartışılan 519/2. maddesinin (c) bendinde "ayrıldıktan sonra" yerine "ödendikten sonra" ifadesinin kullanılması olmuştur.

Söz konusu ifade değişikliği, TTK ile kar payı dağıtımının zorunlu hale gelip gelmediği sorusunu akıllara getirmekle birlikte; kar dağıtımının zorunlu hale geldiğinin kabul edilmesi durumunda şirketlerde Genel Kurul kararı ile dağıtım yapılmaması halinde ortakların Genel Kurul kararını iptal ettirmek için dava yoluna başvurup başvuramayacağı veya şirketin haklı sebeple feshinin istenip istenemeyeceği sorularını da beraberinde getirmektedir. Ancak bu soruların henüz devam eden doktrin tartışmaları ortamında tek ve net bir cevabı bulunmamaktadır. Nitekim TTK ile kar dağıtımının artık zorunlu olduğunu savunan görüşlere kıyasla bir o kadar da aksini savunan uzman görüşleri mevcuttur.

Bu çalışmamızda, TTK ile yapılan kelime farklılıkların kar dağıtımı konusu üzerinde yapmış olduğu etkiyi, doktrinde yer alan farklı görüşler uyarınca inceliyor olacağız.

I. TTK İLE KAR DAĞITIMININ ZORUNLU HALE GELMEDİĞİNİ SAVUNAN GÖRÜŞLER

TTK'nın genel kanuni yedek akçeler ile ilgili olan 519. maddesi, esasen birinci ve ikin anuni yedek akçeleri düzenlemesine rağmen; kar dağıtımının zorunlu olup olmadığı konusunda da eTTK'dan farklı lafza sahip olduğu için tartışma konusu olmuştur. Anılan madde hükmü aşağıdaki gibidir:

TTK

"1. Genel kanuni yedek akçe

MADDE 519- (1) Yıllık karın yüzde beşi, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar genel kanuni yedek akçeye ayrılır. (2) Birinci fıkradaki sınıra ulaşıldıktan sonra da;

a) Yeni payların çıkarılması dolayısıyla sağlanan primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmı,

b) Iskat sebebiyle iptal edilen pay senetlerinin bedeli için ödenmiş olan tutardan, bunların yerine verilecek yeni senetlerin çıkarılma giderlerinin düşülmesinden sonra kalan kısmı,

c) Pay sahiplerine yüzde beş oranında kar payı ödendikten sonra, kardan pay alacak kişilere dağıtılacak toplam tutarın yüzde onu, genel kanuni yedek akçeye eklenir.

(3) Genel kanuni yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için kullanılabilir.

(4) İkinci fıkranın (c) bendi ve üçüncü fıkra hükümleri, başlıca amacı başka işletmelere katılmaktan ibaret olan holding şirketler hakkında uygulanmaz.

(5) Özel kanunlara tabi olan anonim şirketlerin yedek akçelerine ilişkin hükümler saklıdır."

eTTK

"I. Kanuni yedek akçe

Madde 466 - Her yıl sâfi kârın yirmide birinin ödenmiş esas sermayenin beşte birini buluncaya kadar umumi yedek akçe olarak ayrılması mecburidir.

Kanuni haddini bulduktan sonra dahi bu akçeye aşağıdaki paralar eklenir :

1. Hisse senetlerinin çıkarılmasında, çıkarma masrafları indirildikten sonra, itibari kıymetten fazla olarak elde edilen hasılatın itfalara veya yardım ve hayır işlerine sarf edilmiyen kısmı;

2. İptal edilen hisse senetlerinin bedellerine mahsuben yapılan ödemelerin, bunların yerine çıkarılan senetlerden elde edilen hasılat noksanı kapatıldıktan sonra, artan kısmı;

3. Sâfi kârdan, birinci fıkrada yazılı yedek akçeden başka pay sahipleri için % 5 kâr payı ayrıldıktan sonra, pay sahipleriyle kâra iştirak eden diğer kimselere dağıtılması kararlaştırılmış olan kısmın onda biri;

Umumi yedek akçe esas sermayenin yarısını geçmedikçe, munhasıran ziyanların kapatılmasına yahut işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi idameye, işsizliğin önüne geçmeye veya neticelerini hafifletmeye elverişli tedbirler alınması için sarf olunabilir.

İkinci fıkranın 3 numaralı bendi ve üçüncü fıkra hükümleri, gayesi esas itibariyle başka işletmelere iştirakten ibaret olan «Holding» şirketleri hakkında cari değildir.

Hususi kanunlara tabi olan anonim şirketlerin yedek akçeleri hakkındaki hükümler mahfuzdur.

 TTK'da eTTK'dan farklı olarak "ödendikten sonra" ifadesi kullanıldığı için doktrinde, I. temettünün mutlaka ortaklara ödenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmektedir.

Buradan da anlaşıldığı gibi tartışmanın çıkış noktası "ayrıldıktan sonra" ifadesinde yapılan değişikliktir. Bununla birlikte doktrinde kar dağıtımının zorunlu hale geldiğine ilişkin görüşe karşılık olarak geliştirilen görüşler de mevcuttur ve bu görüşler çeşitli temellere dayandırılmaktadır.

Bu görüşlerin ilkine göre, TTK'nın 519. maddesi kanuni gerekçesi ile birlikte değerlendirilmektedir1. Nitekim 519. maddenin gerekçesi ise şu şekildedir:

"Ancak, anılan 466 ncı maddenin ifadesi, uygulamada yorum güçlükleri doğurduğundan gerek kelimelerin seçiminde, gerek sözdiziminde önemli değişiklikler yapılmış, ancak içeriğe temel olan düşünce ve hükümler değiştirilmemiştir."

Gerekçeden de anlaşıldığı gibi aslında yapılan sadece bir ifade değişikliği olmakla birlikte, TTK'nın 519. maddesi, eTTK'daki karşılığı olan

466. maddeden anlam olarak farksızdır. Nitekim maddede gerçekleştirilen ifade değişikliğinin, temettü (kar payı) kavramının "ayrılmak" yerine "ödenmek" ibaresiyle ifade edilmesinin daha doğru olacağı düşüncesine dayanılarak gerçekleştirildiği doktrinde kabul edilen görüşler arasındadır2.

Bir diğer dayanak noktası ise, TTK'nın "kurucu menfaatleri" başlıklı 348. maddesidir. TTK'nın kurucu menfaatlerini düzenleyen 348. maddesinde "..... Ancak, dağıtılabilir kârdan 519'uncu maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra kalanın en çok onda biri intifa senetleri bağlamında kuruculara ödenir." denilmektedir. Görüldüğü üzere yine eTTK'daki gibi madde içerisinde "ayrıldıktan sonra" ifadesi kullanılmıştır.

Yukarıda söz edilen maddeler birlikte değerlendirildiğinde, TTK'da yapılan değişiklikle kar dağıtımının mecburi haline getirilmesinin amaçlanmadığını söyleyebilmek mümkündür.

Ayrıca eklemek gerekir ki TTK'nın 519. maddesinden kar dağıtılmasının zorunlu olduğu anlamı dışında farklı birtakım anlamlar çıkarılmaktadır. Örneğin; Maç'a göre TTK'nın 519. maddesi ile karın, sermayenin yüzde beşine tekabül eden kısmının ikinci tertip yedek akçe gerektirmeksizin pay sahiplerine ödenebileceği ifade edilmektedir ve ilgili madde, yasal yedek akçelerin hesaplanış şekillerini belirtmeyi amaçlayan bir madde olarak kaleme alınmıştır3.

İkinci olarak, birinci tertip kanuni yedek akçe, TTK'nın 519/1. maddesinde "Yıllık kârın yüzde beşi, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar genel kanuni yedek akçeye ayrılır." ifadesiyle belirtilmişken; aynı maddenin ikinci fıkrasının c bendinde de ikinci tertip akçe "Pay sahiplerine yüzde beş oranında kâr payı ödendikten sonra, kârdan pay alacak kişilere dağıtılacak toplam tutarın yüzde onu; genel kanunî yedek akçeye eklenir." ifadesiyle belirtilmiştir.

Doktrinde bir görüşe göre, ikinci tertip yedek akçenin ayrılma süreci birinci temettü dağıtımının kararlaştırılmasıyla başlar ve birinci temettü dağıtımı kararlaştırılmışsa ikinci tertip yedek akçe ayrılması kaçınılmazdır4. Nitekim bu görüşe paralel olarak Canözü5 de ikinci kanuni yedek akçenin ayrılmasını gerekli kılan şartların olduğunu savunmuştur: Bu şartlardan bir tanesi pay sahiplerine yüzde beş kar payının ödenmesi olmakla birlikte yine bu şartın gerçekleşmemesi durumunda o yıl için ikinci kanuni yedek akçe ayırmazorunluluğununortadankalktığınıbelirterek aslında ikinci tertip kanuni yedek akçe ayrılmasının bir zorunluluk olmadığını ifade etmiştir. Hatta 519. maddenin ikinci fıkrasının c bendinde yer alan "%5 kar payı" ifadesinin fonksiyonunun pay sahiplerine ödenmesi gereken minimum miktarı açıklamak olduğunu savunmuştur.

İkinci tertip yasal akçenin ayrılması zorunluluğu konusuyla ilgili olarak Pulaşlı ise bu konudaki zorunluluğu ifade etmiş; ancak, akçenin nasıl ayrılacağı hakkında açıklama yaparken eTTK'da geçen "ayrıldıktan sonra" ifadesine yer vererek kar dağıtımının zorunlu olup olmadığı tartışması ile ilgili görüşünü açıkça olmasa da belirtmiştir6.

Çakmak ise, her ne kadar TTK'da yer alan yedek akçe ayrılması hükmü, "Birinci Temettü" olarak adlandırılan bir kavram yaratsa da; uygulamada, birinci temettü ödemesi veya ikinci temettü ödemesi gibi ayrı ayrı ödemelerin söz konusu olmadığını belirtmektedir. Nitekim TTK'ya göre aslen sadece iki yasal akçe ayrılması gerekmektedir ve yukarıda bahsedilen tartışmaya yol açan hükümler karın dağıtımını değil, yedek akçe ayrılmasını belirleyen hükümlerdir7.

Maç ise, görüşünü farklı temellere dayandırarak,

  • TTK'da kar payını konu alan ayrı bir bölümün mevcut olması,
  • "kar payı" başlıklı 509. maddede kar dağıtımı mecburiyetinden söz edilmemesi,
  • Sermaye Piyasası Kurulu ("SPK")'nun II- 19.1 sayılı "Kar Payı Tebliği"nin SPK denetimindeki şirketlerin kar dağıtmama kararları alabileceklerini belirten maddesi (4/ 2-a),
  • TTK yürürlüğe girdikten sonra, kar dağıtımı yapılmamasını öngören Genel Kurul kararlarının alınması ve bunların çoğunun Ticaret Sicil Müdürlükleri tarafından tescil edilmesi

gibi unsurlarla kar payı dağıtımının zorunlu olmadığını belirtmektedir8.

Netice itibariyle, yukarıda ele alınan görüşlerin ortak sonuca vardırdıkları nokta, şirket Genel Kurullarının yasal mevzuata göre göre dağıtılabilecek karın tamamının dağıtılmasına, bir kısmının dağıtılmasına veya kar dağıtılmamasına karar verebilecekleri gibi, kar dağıtımı ile ilgili bir belirleme de yapmak zorunda olmayacaklarıdır.

Nitekim şirketler, ilerleyen dönemlerde yatırımlara yönelebilmek ve finansal sorunları ortadan kaldırmak amacıyla kazançlarını tamamen veya kısmen kar payı olarak dağıtmayıp bünyelerinde tutabilmektelerdir. Buradan da anlaşıldığı üzere, karın dağıtılmasına karar verecek olan Genel Kurul çoğu zaman şirket menfaatini ortakların menfaatinden üstün tutabilmektedir.

II.TTK İLE KAR DAĞITIMININ ZORUNLU HALE GELDİĞİNİ SAVUNAN GÖRÜŞLER

Çalışmamızın önceki bölümünde ele alınmış olduğu üzere, kar payı dağıtımının zorunlu hale gelip gelmediği konusundaki tartışma, TTK'nın 519/2- c bendinde, eTTK'dan farklı olarak "ayrıldıktan sonra" yerine "ödendikten sonra" ifadesinin kullanılmasından ileri gelmektedir. Kar dağıtımının zorunlu olduğunu savunanlar, zorunlu olmadığını savunan görüşler kadar çeşitli olmamakla birlikte, genel olarak aynı temele – kanunun lafzının açık olduğuna – dayanmışlardır.

Bu görüşü savunanlara göre, birinci temettü, ortaklara ayrılan ilk paydır ve sermayeye verilen pay (faiz) olarak nitelendirilir. Bu nedenle ortakların ödediği sermaye üzerinden I. temettünün ayrılıp TTK'da açıkça belirtildiği üzere ödenmesi zorunludur9.

İlaveten, kar dağıtımı yapılmayan şirketler nezdinde gerçekleşen vergi incelemeleri neticesinde, söz konusu şirketler nezdinde dağıtılmış kar payı olarak değerlendirilerek şirketler hakkında vergi ve ceza tarhiyatı ile karşılaşılması riski de söz konusu olabilecektir10.

Özetle, kar payı dağıtımının zorunlu hale geldiği görüşünü savunanlar bakımından ortak olan tek nokta, TTK'nın lafız olarak açık olduğu bu nedenle kanun metninin lafzıyla sıkı sıkıya bağlı kalınması gerekliliğidir.

GENEL KURUL KARARI İLE KAR DAĞITIMI YAPILMAMASI YÖNÜNDE KARAR ALINMASI DURUMUNDA ORTAKLARIN BAŞVURABİLECEKLERİ YOLLAR

Anonim şirkette karın dağıtımı yetkisi eTTK döneminde olduğu gibi TTK döneminde de Genel Kurul'a aittir ve bu yetki, münhasır niteliğe sahip olduğu için bir başka kişi ve/veya organa devredilemez.

Bu bağlamda bir şirketin Genel Kurulu tarafından kar dağıtımı yapılmamasına ilişkin karar alınması durumunda; ortakların (pay sahiplerinin) başvurabilecekleri yollar Genel Kurul kararının hükümsüzlüğü ile şirketin haklı nedenle feshini talep etme durumuyla bağlantılı olacaktır.

Bununla birlikte, TTK'da Genel Kurul kararlarının sadece iptal edilebilirlik halleri düzenlenmiş, yokluk ve butlan halleri düzenlenmeyerek genel hükümlere bırakılmıştır.

GENEL KURUL KARARLARININ İPTALİ

TTK'nın 445. maddesine göre, Kanun'da sayılı kişiler tarafından iptal davasının açılabilmesi mümkün kılınmıştır. Anılan madde hükmü aşağıdaki şekildedir:

"I-İptal sebepleri

(1)446'ıncı maddede belirtilen kişiler, kanun

veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler."

Bu bağlamda kar dağıtımına ilişkin Genel Kurul kararlarına karşı, pay sahiplerinin iptal davası açma hakları mevcuttur. Söz konusu hakkın mevcudiyeti TTK ile gelen kar dağıtımı tartışmasından bağımsız olmakla birlikte hukuki değerlendirmesi tartışma nedeniyle ortaya koyulan görüşlerden bağımsız değildir. Bu sebeple TTK'nın yürürlüğe girmesi ile birlikte, kar dağıtımının zorunlu hale gelip gelmediği durumu ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Öncelikle, TTK ile kar dağıtımına ilişkin bir değişiklik yapılmadığını ve bir zorunluluk oluşturulmadığı varsayımında, genel iptal sebeplerine başvurulması mümkündür. Kanuna, esas sözleşmeye veya dürüstlük kurallarına aykırılık olarak belirtilen genel iptal sebeplerinden birinin varlığı halinde Genel Kurul kararlarının iptali davası açılabilir.

Bu aşamada, dürüstlük kuralı ile kar dağıtımı yapılmaması yönünde alınan Genel Kurul kararının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda ise, kanunen kar dağıtımı müktesep hak olarak belirlenmediğinden, şirket nezdinde oluşan kar, gerekli olması halinde dağıtılmayabilir. Bu halde, ancak pay sahibinin kar payı alma hakkının gereksiz yere sınırlandığı, uzun süredir kar dağıtmamaya yönelik veya sembolik kar dağıtımlarıyla şeklen kanuna uygun görünen Genel Kurul kararları dürüstlük kuralına aykırı olduklarından bahisle, iptal ettirilebilecektir.

Nitekim, konuyla ilgili olarak verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 14.10.1982 tarih ve E.1982/3556 sayılı; 03.07.1997 tarih ve E.1977/4496 sayılı kararlarında da "Kar payının gereksiz biçimde azaltılması ya da dağıtılmamasının anonim ortaklıklara karşı güven ve ilgiyi sarsabileceğinin ve kararın objektif iyi niyet kurallarına aykırı olmaması kuralı da özenle gözetilmelidir." gerekçesi ile dürüstlük kuralının kar dağıtımı kararı verilip verilmemesinde göz önüne alınması gerektiği belirtilmiştir11.

Öte yandan, TTK ile kar dağıtımının zorunlu hale geldiğinin kabulü halinde, kar dağıtımının müktesep bir hak niteliğine sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekecektir. Nitekim TTK'nın 519. maddesi uyarınca, kar dağıtımına ilişkin hak da müktesep haklar gibi kanun veya esas sözleşme ile düzenlenen, Genel Kurul ve Yönetim Kurulu kararlarına tabi olmayan ve pay sahiplerinin rızası olmaksızın kaldırılıp sınırlandırılamayan niteliktedir. Bu aşamada ise kar dağıtımı yapılıp yapılmamasına ilişkin çözüm, genel iptal sebeplerinden biri olan kanuna aykırılık sebebiyle kararların iptal ettirilmesi olacaktır.

Genel Kurul kararlarına karşı açılacak olan iptal davaları ile ilgili bir diğer mevzuu da açılan iptal davasının neticesinde Mahkemenin kar dağıtımına karar verme yetkisinin bulunup bulunmadığıdır.

Mahkemenin bu yetkiye sahip olduğunu savunanlara göre, Genel Kurul kanunla bağlı olup; elde edilen kar üzerinde serbest tasarruf yetkisini haiz olmadığı için tespit ettiği karı dağıtmaktan keyfi şekilde kaçınamaz. Böyle bir durumda TTK hükümlerine aykırı kararlar iptal edilebileceği gibi, ortaklar karın kanun hükümleri gereğince tespit ve dağıtılmasını da talep edebilirler ve açılan davada alınan mahkeme kararı, Genel Kurul kararı yerine geçer. Aksi halde, iptal davalarının birbirini izleme tehlikesi doğacaktır12.

Nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi de Genel Kurul'un yetkilerini kötüye kullanarak, keyfi şekilde kar dağıtmamaya veya cüz'i miktarda kar dağıtmaya karar vererek, pay sahiplerini mağdur etmesi durumunda, Genel Kurul kararını iptal eden Mahkemenin, sadece iptal kararı vermekle yetinmeyip, dağıtılması gereken kar miktarını da belirleyerek bunun dağıtılmasına karar verebileceğine ilişkin 16.05.2003 tarih ve E.2002/13209 sayılı bir karar vermiştir.

Bunun yanı sıra Mahkeme'nin böyle bir yetkisi olmadığını savunan görüşler de mevcuttur. Bu görüşe göre, kar dağıtımına karar verme yetkisi münhasıran Genel Kurul'a ait olup; bu yetki hiçbir kişi veya organa devredilemez. Bu nedenle kara ilişkin Genel Kurul kararını iptal eden Mahkeme hiçbir şekilde dağıtılabilir karı belirleyip bunun dağıtılmasına karar veremeyecektir.

Bu kapsamda, Mahkeme tarafından Genel Kurul'un yerine geçip kar dağıtımı yönünde karar tesis edilemeyeceğinden, iptal kararını takiben kar dağıtımına ilişkin karar alma yetkisi tekrardan Genel Kurul'a dönecektir13.

Ancak bu aşamada karşılaşılması muhtemel sorunlardan bir tanesi de iptal başvurusu üzerine Mahkeme'nin sadece iptale karar vermesi ve kar dağıtımına ilişkin bir belirleme yapmaması halidir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda karar verme yetkisi tekrardan Genel Kurul'a döneceği için Genel Kurul'un tekrardan iptale sebep olabilecek içerikli bir karar vermesi ihtimal dahilindedir ve tekrar ve tekrar yeni Genel Kurul kararları alınması ve bunlar hakkında tekrar ve tekrar iptal kararı alınması tehlikesi mevcuttur. Bu tehlikeyi ve hakkın kötüye kullanılmasını önlenmek adına, şirket sermayesinin yüzde onunu elinde bulunduran azlık statüsünde olmak şartıyla (halka açık şirketlerde yüzde beş) TTK'nın 531. maddesi hükmünden yararlanılarak haklı nedenle fesih davası açılması gündeme gelecektir.

V. HAKLI NEDENLE FESİH DAVASI

Yukarıda da belirtildiği gibi anonim şirketlerde fesih davası, TTK ile ilk defa düzenleme alanı bulmuştur. TTK m.531'e göre

"Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir."

Madde hükmünden de anlaşıldığı gibi şirketin feshine veya başka bir çözüme karar verilebilmesi, haklı nedenin varlığı şartına bağlanmıştır. Bu bağlamda TTK'nın 245. maddesine göre haklı sebep; "şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır." olarak tanımlanmıştır.

Konuya ilişkin olarak ileri sürülen görüşlere göre, anonim şirketlerde daha çok pay sahipliği haklarının sürekli ihlali şeklinde ortaya çıkacak olan çoğunluğun gücünü kötüye kullanması, haklı sebep teşkil edebilecektir. Bu bağlamda, malvarlıksal hakların ihlali başlığı altında yer alan kar payı hakkının ihlali de kar dağıtımının zorunlu olduğu tartışmasından bağımsız olarak haklı sebep oluşturabilecektir: Net dönem karının varlığına rağmen hiç kar dağıtılmaması veya yeter oranlarda karların dağıtılmaması, pay sahiplerinin kar payı haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğurur. Karın dağıtılmamasına yönelik genel kurul kararlarının iptaline karar verildiğinde bile kar dağıtımına ilişkin karar verme yetkisi tekrardan genel kurulda olacağı için genel kurul yetersiz oranda kar dağıtımı yapmaya veya hiç yapmamaya devam edebilir. Bu halde TTK'nın 531. maddesi anlamında haklı sebebin varlığından söz edilebilir ve nihayetinde sorunun ortadan kaldırılması için tek çare haklı sebeple fesih davası olacaktır14.

Diğer bir görüşe göre ise şirketin aldığı bir kararın iptali ile problemin ortadan kaldırılması mümkün iken, şirketin feshi için dava açılması hakkın kötüye kullanılması anlamına gelecektir.

Nitekim azınlığın mağduriyetinden, kar paylarının ödenmemesinden veya kesilmesinden söz edilebilmesi için sadece çoğunluk hissedarına ödeme veya fazla ödeme yapılmış olmalıdır ki; beraberinde kronik karsızlık gibi uzun bir vade sonucunda oluşan vakıaları ayrık tutulabilsin15.

Belirtilmelidir ki, bu görüş Genel Kurul kararlarının iptal edilmesi sonucunda Mahkeme'nin kar dağıtımına ilişkin belirleme yapmadığı hallerde ortaya çıkabilecek kısır döngünün varlığı yok sayılarak geliştirilmiştir.

Nitekimsözüedilengörüşilehernekadarkronik karsızlık halleri ayrı tutulsa da Mahkeme'nin kar dağıtımına ilişkin Genel Kurul kararını iptal edip kar dağıtımı ile ilgili karar vermediği durumların doğrudan kronik karsızlık meydana getirmemesi dolaylı yoldan buna sebep olması nedeniyle problem teşkil edebilecektir. Ve unutulmamalıdır ki, kar dağıtımı ile ilgili problemlerin çözümü için haklı nedenle fesih davasının gündeme gelmesinin sebebi de iptal davası ile çözüm elde edilememesidir.

Haklı nedenle fesih davasıyla ilgili tartışmalara yol açan kısım, Genel Kurul kararının iptali için açılan davadaki ile aynıdır. TTK'nın 531. maddesinin gerekçesinde ifade edildiği üzere, şirketin feshini gerektiren sebepler mevcut olsa bile Mahkeme, şirketin yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağı görüşünde ise, şirketi feshetmek yerine duruma uygun düşen ve kabul edilebilir alternatif bir çözüme hükmedebilir. Nitekim haklı sebeple fesih davasında Mahkeme, ya alternatif bir çözüme ya da şirketin feshine karar erecektir.

Bununla birlikte 531. maddede alternatif bir çözüm örneği olarak pay sahiplerinin paylarının gerçek değerleri karşılığında şirketten çıkarılması ihtimali sunulmuştur. Aslında TTK ile kar dağıtımı zorunluluğu getirilmediği varsayıldığında, bir anonim ortaklığın uzun yıllar kar dağıtmaması onun haklı nedenle feshi için gerekli ve yeterlidir16.

Nitekim, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 26.03.1998 tarih ve E.1997/9240 sayılı kararı da bu görüşü destekler niteliktedir. Yargıtay'ın bahsi geçen kararı uyarınca, bütün ticari ortaklıklarda ve bu arada, anonim şirketlerde, kar elde edilmesi ve bu karın paylarına göre ortaklara dağıtılması asıl amaçtır.

Ancak TTK'nın 519. maddesi ile getirildiği varsayılan kar dağıtma ödevinin şirket tarafından yerine getirilmediği, açılan iptal davaları sonucunda kısır döngüye girilen ve bu nedenle kar dağıtımının

yapılamaması halinin ortaya çıkması durumunda doğrudan fesih yerine alternatif çözümlerin desteklendiği görülmektedir.

Özetle, bir aşamadan sonra işlevsiz kalabilecek iptal davaları yerine çözüm olması beklenen haklı nedenle fesih davasının da sonuçları itibariyle tartışmalı olduğu açıktır.

SONUÇ

Sonuç olarak, TTK ile gerçekleştirilen ifade değişikliği farklı açılardan ve hem uygulamada hem de doktrinde pek çok tartışmaya sebep olmuştur. Söz konusu tartışmaların henüz belli bir noktada birleşmemesidikkatçekiciolmaklabirlikte; konunun yargı kararları doğrultusunda şekilleneceği gerçeği karşısında, söz konusu hususun daha açıklayıcı bir kanuni düzenleme ile doldurulması daha efektif bir çözüm olarak düşünülebilecektir.

Footnotes

1 "Anonim ve Limited Şirketlerde Birinci Temettünün Ödenmesi Zorunlu mu?", Sirküler:2014/29, 1 "Anonim ve Limited Şirketlerde Birinci Temettünün Ödenmesi Zorunlu mu?", Sirküler:2014/29, http://www.isik-ymm.com.tr/sirkuler/SiRKULER2014-29.pdf

2 "Yüzde 5 Oranında Birinci Temettü Dağıtılması Mecburi Değildir", Mehmet MAÇ, Mart 2015 Sayı 135 Lebib Yalkın Dergisi

3 MAÇ, a.g.m

4 "TTK ve Vergi Kanunlarında Kâr Dağıtımı İle Muhasebe Kayıtları", İsmail Hakkı GÜNEŞ, Nisan 2017 Sayı 160 Lebib Yalkın Dergisi

5 Salih CANÖZÜ, Anonim Şirketlerde Kâr Payının Tespiti ve Dağıtılması, Ankara Seçkin Yayıncılık 2015,s.81

6 Prof. Dr. Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, Ankara Adalet Yayınevi 2014, s.879

7 "Kar Elde Eden Şirketler Yeni TTK ve Vergi Kanunlarına Göre Kar Dağıtmak ve Vergi Kesintisi Yapmak Zorunda Değildir", Şefik ÇAKMAK, http://www.gulbenkmusavirlik.com/tr_kar-elde-eden-sirketler-yeni-ttk-ve-vergi-kanunlarina-gore-kar-dagitmakve-vergi-kesintisi-yapmak-zorunda-degildir-266.html

8 MAÇ, a.g.m

9 Nazmi KARYAĞDI, "Tüm Yönleriyle Kar Dağıtımı", İstanbul Oluş Yayıncılık 2014, s.161

10 "Şirketlerde 1. Temettü (Kar Payı) Dağıtılması Mecburidir", Ş.A. Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş., Sirküler: 1520, http://www.saymmas.com.tr/?wpfb_dl=48

11 PULAŞLI, a.g.e, s.879

12 "Kar Dağıtımına İlişkin Genel Kurul Kararını İptal Eden Mahkeme, Kârın Dağıtılmasına Karar Verebilir Mi?", Sami KARAHAN, REGESTA, Cilt: 3 S.1 s.19-32

13 PULAŞLI, a.g.e. s. 933-934

14 Özlem İLBASMIŞ HIZLIYOY, "Anonim Şirketin Haklı Nedenle Feshi", Ankara Adalet Yayınevi, 2016, s.107

15 "Anonim Şirketin Azınlık Tarafından Feshine İlişkin Dava İle İlgili İsviçre Federal Mahkemesi Kararlarının Değerlendirilmesi", Rüzgar ESER, TAAD, s. 351

16 ESER, a.g.m., s.358

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.