2014/4930 başvuru numaralı ve 21.06.2017 tarihli Anayasa Mahkemesi kararının incelemesi

13 Temmuz 2017 tarih ve 30123 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan, Anayasa Mahkemesi'nin 2014/4930 başvuru numaralı ve 21.06.2017 karar tarihli dosyası; 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ("7269 sayılı Kanun") kapsamında kabul edilen hak sahipliğinin iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

OLAYLAR

Olayda başvurucunun maliki olduğu Kocaeli'nde bulunan taşınmaz üzerine iki iş yeri ile 4 konut inşa edilmek üzere 27.06.1994 tarihinde yapı ruhsatiyesi almıştır, ancak inşaat bitiminden sonra yapı kullanma izni almamıştır. 17 Ağustos 1999 Depremi'nden sonra 3194 sayılı İmar Kanunu'nun ("3194 sayılı Kanun") 13/a maddesi uyarınca; afet bölgelerinde yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesisleri incelenerek düzenlenmesi gereken hasar tespit raporu ("Rapor") 10.09.1999 tarihinde düzenlenmiş ve işbu Rapor'da taşınmaz üzerinde bulunan yapının ağır hasarlı "yeni inşaat" olduğu saptamasında bulunulmuştur.

Bunun üzerine başvurucu, 7269 sayılı Kanun uyarınca; inşaat yardımı yapılması talebinde bulunmuştur. Mahalli Hak Sahibi İnceleme Komisyonu ("Komisyon") tarafından yapılan incelemeden sonra 14.05.2000 tarihinde başvurucunun hak sahipliği kabul edilerek Yeniköy Kalıcı Konutları 5. Ada P6 Blok No: 2 adresinde bulunan konut, başvurucuya tahsis edilmiştir.

Sonradan yapılan detaylı araştırma neticesinde başvurucunun yıkılan konutunun deprem sırasında inşaat halinde olduğu gerekçesiyle 24.04.2007 tarihli işlemle hak sahipliği iptal edilmiştir.

Başvurucu bu işleme karşı Kocaeli 1. İdare Mahkemesi'nde dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde 07.05.1999 tarihinden beri anılan taşınmazda oturduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece 18.05.2011 tarihli kararla dava reddedilmiştir.

Kararın gerekçesinde, 7269 sayılı Kanun'un 29. maddesine atıfta bulunularak yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan binalardan ötürü hak sahibi olunabilmesi için afet tarihi itibarıyla bu binaların ikamet etmeye elverişli olması ve inşaat halinde bulunmaması gerektiği görüşü izhar edilmiştir. Gerekçede, başvurucunun taşınmazın inşaat halinde olduğu tespitini içeren 10/9/1999 tarihli hasar tespit raporuna herhangi bir itirazda bulunmadığı hatırlatılmıştır. Mahkeme ayrıca, başvurucunun değinilen konutta oturduğunu ispatlayan elektrik, su, doğal gaz ve benzeri tüketim faturaları sunamadığını vurgulamıştır. Mahkeme sonuç olarak başvurucunun söz konusu konuta ilişkin deprem öncesi döneme ait faturaları ibraz edemediğini ve konutun inşaat halinde olduğuna dair 10.09.1999 tarihli tespite itiraz etmediğini gözeterek hak sahipliğinin bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Bu karar Danıştay Ondördüncü Dairesinin (Daire) 27.11.2012 tarihli kararıyla onanmış; karar düzeltme istemi de Dairenin 30.01.2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

Nihai karar 10.03.2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

Başvurucu, 08.04.2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunmuştur.

Başvurucu, inşaatın depremden önce tamamlandığını ve 07.05.1999 tarihinden itibaren anılan konutta oturduğunu ileri sürmüştür. Söz konusu konuta taşındığına ilişkin nakil ilmühaberi sunan başvurucu, Belediye tarafından düzenlenen 28.12.1999 tarihli belgeden su aboneliğinin bulunduğunun anlaşıldığını ifade etmiştir.

Başvurucu, Belediye tarafından tanzim edilen diğer bir belgede yapı kullanma izni alınmadan konutta oturulduğu bilgisine yer verildiğinin altını çizmiştir. Başvurucu, ayrıca mahalle muhtarınca verilen 02.09.1999 tarihli belgede kendisinin konutta ikamet ettiğinin belirtildiğini vurgulamıştır. Faturaların ve Belediye kayıtlarının deprem nedeniyle zayi olması sebebiyle önceki döneme ait faturalan Mahkemeye sunamadığını öne süren başvurucu, mevcut olan diğer belgelerle inşaatın tamamlandığının ispatlanmasına rağmen hukuka aykırı olarak hak sahipliğinin iptal edildiğinden yakınmıştır. Başvurucu, hak sahipliğinin yedi yıl sonra iptal edilmesinde kamu yararı bulunmadığı gibi orantılılık ilkesinin ve adil dengenin de gözetilmediğini savunarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Bakanlık görüş yazısında ise, iptal edilen hak sahipliği belgesinin başvuru dilekçesine eklenmediği gibi Yeniköy Kalıcı Konutları 5. Ada P6 Blok No: 2 adresinde bulunan konutun kime ait olduğu ve başvurucunun ödeme yapıp yapmadığına ilişkin mülkiyet hakkının varlığını ortaya koyan belgelerin dosyada bulunmadığı belirtilmiştir. Mülkiyet hakkının esasına yönelik olarak Bakanlık, hak sahipliğinin iptaline karar veren Komisyonun 7269 sayılı Kanun'a göre kurulmuş olması nedeniyle müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğunu ifade etmiştir. Komisyonun kuruluş amacının kamu bütçesinden yapılan yardımların gerçek hak sahiplerine ulaşmasını sağlamak olduğunu değerlendiren Bakanlık, inşaatın tamamlandığını ispatlayamayan başvurucunun hak sahipliğinin iptal edilmiş olmasının mülkiyet hakkını ihlal etmediğini belirtmiştir.

Bakanlık son olarak başvurucunun su aboneliğinin bulunduğu ve faturaların ibrazının mümkün olmadığı yolundaki iddialarının Mahkeme kararında karşılandığını vurgulamıştır.

ANAYASA MAHKEMESİ'NİN GÖRÜŞÜ

Oybirliği ile;

"7269 sayılı Kanun'un 29. maddesinin birinci fıkrasından açıkça anlaşılacağı üzere hak sahibi olunabilmesi için yıkılan veya hasara uğrayan konutta oturulması yeterli olup yapı kullanma izin belgesinin alınmamış olmasının hak sahipliği bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucu tarafından ilgili kamu kurumlarından, aboneliklerini gösteren belgelerin verilmesi istendiği halde aboneliklere ilişkin bilgi ve belgelerin bulunduğu binaların yıkıldığı gerekçesiyle bunlar başvurucuya sunulamamıştır. Ayrıca dosyada bulunan 10/9/1999 tarihli raporun başvurucunun imzasını taşımadığı görülmektedir. Başvurucunun Derece Mahkemelerine sunduğu Belediye ve Muhtarlık yazılarından ise başvurucunun depremden önce anılan konutta oturduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda dosyada bulunan bilgi ve belgelere göre depremden önce anılan konutta oturduğu açık olan başvurucunun hak sahipliğinin binanın inşaat halinde bulunduğu gerekçesiyle iptaline ilişkin işleme karşı açılan davanın, başvurucunun depremden önce söz konusu konutta oturmadığı sonucuna ulaşılarak reddedilmesinin bariz takdir hatasına dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermek gerekir." denilmiştir.

GÖRÜŞÜMÜZ

  1. Karar'da ilk olarak dikkat çeken husus; Başvurucu mülkiyet hakkının ihlali sebebi ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasına karşın, Anayasa Mahkemesi tarafından adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Anayasa Mahkemesi kararda bu hususla ilgili olarak;

"Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından öne sürülen şikayetlerin özü yargılamanın sonucunda verilen karara ilişkin olduğundan başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır."

denilmekle, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmadığı ve bu bakımdan ihlal edilen hak bakımından nitelendirmeyi kendisinin yapacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi 2013/1762 Başvuru numaralı ve 16.10.2014 tarihli kararında da aynı yönde bir karar vererek, başvurucunun hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmadığına hükmetmiştir. Karar, bu bakımdan dikkat çekici olmakla birlikte Anayasa Mahkemesi'nin diğer içtihatları ile uyumludur.

  1. Olaya yapı kullanma izin belgesinin olmaması açısından bakarsak; 3194 sayılı Kanun'un 30/1 maddesi uyarınca:

"Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir."

Aynı Kanun'un "Kullanma izni alınmamış yapılar" başlıklı 31. maddesinde ise;

"İnşaatın bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılarda izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmazlar. Ancak, kullanma izni alan bağımsız bölümler bu hizmetlerden istifade ettirilir." denilmek ile yapı kullanma izni bulunmayan taşınmazlara mezkur altyapı hizmetlerinin sunulmayacağı belirtilmiştir.

Dolayısı ile; Anayasa Mahkemesi'nin kararını okurken, ilk derece mahkemesi tarafından elektrik, su vb. aboneliklerin faturalarının istenilmesinin sebebi, bu durumun yapı kullanma izni bulunmasa bile, bir kriter olarak kullanılması olarak düşünebiliriz. Zira; bu durumda yapı kullanma izni bulunmasa dahi, kanuna aykırı olarak mezkur altyapı hizmetlerinin sağlanması durumunda idarenin ve diğer kurumların da kusuru gündeme gelebilecektir.

  1. Olayda, deprem sebebi ile su ve elektrik faturalarının sunulamadığı belirtilmiştir. Bu durumda, su ve elektrik faturasının bulunması bir kişinin 7269 sayılı Kanun'dan yararlanması için zorunlu ve gerekli bir husus olmadığından ve Anayasa Mahkemesi tarafından mezkur Kanun'dan faydalanabilmek için sadece oturma yeterli görüldüğünden, başvurucunun belirtilen taşınmazda oturduğunu gösterir diğer yan deliller kullanılarak, başvurucunun taşınmazda oturduğu ve Kanun kapsamına girdiği ve mahkemece yanlış takdir kullanıldığı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
  2. 7269 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca; "Yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılır veya kredi verilir." denilmektedir. Burada kanımızca Anayasa Mahkemesi'nden farklı olarak sadece oturmak değil, hak sahibi olmak koşulu da aranmaktadır. Dolayısı ile; Anayasa Mahkemesi tarafından bu yönde bir değerlendirme yapılmamış olması bir eksiklik olarak değerlendirilebilir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.