Sermaye şirketlerinde faaliyetlerin zarara sebebiyet vermesi, döviz kurunun hareketliliği nedeniyle şirketlerin borca batık hale gelmesi ve bunun neticesinde şirketlerin borç ile yükümlülüklerini karşılayamaması durumları son dönemde sıklıkla yaşanmaktadır.Özellikle şirket bilançolarındaki yabancı para cinsinden borçlar kur artışı nedeniyle artmakta ve bu borçlar Türk Lirası olarak büyük meblağlara ulaşmaktadır. Teknik iflası düzenleyen kanun maddesinde ise şirket sermayesinin üçte ikisinin kaybedilmesi halinde yönetim kurulu tarafından mahkemeye müracaat ederek şirketin teknik iflasını istemesi zorunluluğu düzenlenmiştir.
Şirketlerin borca batık olması haline ilişkin olarak 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376. Maddesinde yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görevleri arasında “Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması” hüküm altına alınmıştır.
Yine Türk Ticaret Kanunu'nun 324. Maddesinde ise anonim şirketlerde yönetim kurulunun, limited şirketlerde ise müdürlerin bir görevi de şirket sermayesinin korunması ve gözetlenmesi olarak düzenlenmiştir. Kanunda her ne kadar anonim şirketlerde yönetim kuruluna, limited şirketlerde ise müdürlere bu görev verilmiş ise de, pratikte anonim şirket ortaklıklarına ilişkin madde hükümleri limited şirketler için de uygulanmaktadır. Dolayısıyla, sermaye şirketlerinde şirket sermayesinin korunması ve gözetilmesi yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görevleri arasındadır.
Sermaye ve borca batıklık hali, bir diğer deyişle teknik iflasın düzenlendiği Türk Ticaret Kanunu'nun 376. Maddesinde aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir;
“(1) Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.
(2) Son yıllık
bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler
toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle
karşılıksız kaldığı
anlaşıldığı takdirde, derhâl
toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin
üçte biri ile yetinme veya sermayenin
tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket
kendiliğinden sona erer.
(3) (Değişik: 26/6/2012-6335/16 md.) Şirketin
borca batık durumda bulunduğu şüphesini
uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu,
aktiflerin hem işletmenin devamlılığı
esasına göre hem de muhtemel satış
fiyatları üzerinden bir ara bilanço
çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin,
şirket alacaklılarının alacaklarını
karşılamaya yetmediğinin anlaşılması
hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket
merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir
ve şirketin iflasını ister. Meğerki, iflas
kararının verilmesinden önce, şirketin
açığını karşılayacak ve borca
batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket
borçlarının alacaklıları,
alacaklarının sırasının diğer
tüm alacaklıların sırasından sonraki
sıraya konulmasını yazılı olarak kabul
etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin
yerindeliği, gerçekliği ve
geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas
isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce
doğrulanmış olsun. Aksi hâlde mahkemeye
bilirkişi incelemesi için yapılmış
başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur.”
Kanun maddesi incelendiğinde; sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin karşılıksız kalması halinde genel kurulun derhal toplantıya çağrılması gerektiği ve söz konusu toplantıda sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verilmemesi halinde şirketin kendiliğinden sonra ereceğinin düzenlendiği görülmektedir. Ancak her ne kadar kanunun lafzında teknik iflasın kendiliğinden gerçekleşeceği şeklinde bir düzenleme bulunsa da, şirketler teknik iflas halinde mahkemeye başvurmadan iflas etmemektedir. Burada, kanun lafzı mahkemeye başvurulmadan iflasın gerçekleşeceği yönünde olsa dahi, ticaret mahkemesine başvurulmadan iflas gerçekleşmemektedir. Dolayısıyla teknik iflas düzenlemesinin genel iflas düzenlemesinden usulen ayrılmadığı görülmektedir. Bu şekilde sona eren şirketin tasfiye işlemleri, Türk Ticaret Kanunu'nun 536. ve devamı maddelerine göre yürütülür.
Kanunun 376. Maddesinin uygulanmasına ilişkin esasları düzenleyen “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ” 15.09.2018 tarihinde yürürlüğe girmiş olup yine 26.12.2020 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile, borca batık olma ve sermaye kaybı durumlarına ilişkin uygulamalarda çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu tebliğlerde sermaye kaybı ve borca batıklık haline detaylı açıklamalar getirilmiştir.
Tebliğe eklenen Geçici Madde 1'de “01/01/2023 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararları dikkate alınmayabilir.” İfadesine yer verilmiştir.
26.12.2020 Tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan tebliğ ile birlikte01/01/2023 tarihine kadar, Kanunun 376. maddesi kapsamında “sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda kur farkı zararlarının tamamı ile 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısı dikkate alınmayabilir” ifadesi yer almaktadır. Ancak henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararı olarak dikkate alınmayacak tutarın nasıl hesaplanacağı açık değildir. Nitekim konu tebliğde sadece kur zararlarından bahsedilmiş olup, kur gelirlerinden hiç bahsedilmediği görülmektedir. Bu nedenle yapılacak olan hesaplamada kur zararlarının tamamının mı yoksa gelirler de dikkate alınarak yapılan hesap neticesinde ortaya çıkan zararın mı hesaplama dışında kalacağı net olarak ifade edilmemiştir. Yaşanan ekonomik problemler nedeniyle, işbu düzenlemenin hesaplama konusunda net bir lafzının olmaması sorun teşkil etmektedir.
Bütün bunların yanında, kanuni düzenlemelere göre; son yıllık bilânçodan, zararlar sebebiyle sermaye ile kanunî yedek akçeler toplamının üçte ikisinin karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, yönetim kurulunun çağrısı üzerine genel kurul şu kararları alabilir:
1- Sermayenin azaltılması
2- Zararın şirket dışına atıldıktan sonra sermayenin eş zamanlı artırılması
3- Sermayenin tamamlanması.
Genel kurulun bu önleyici çözümlerden birine karar vermemesi halinde şirketin iflası için mahkemeye başvurulacak ve şirket tasfiye sürecine girecektir. Bu nedenle uygun görülen çözüme karar verilerek iyileştirici önlemlerin alınması, teknik iflastan kaçınmak için önem arz etmektedir.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.