Yeni Corona Virüs ("COVID-19") olarak bilinen solunum yolu bulaşıcı hastalığı kısa zamanda dünya çapında bir salgın haline geldi ve Dünya Sağlık Örgütü ("DSÖ") tarafından 11 Mart 2020 tarihinde, küresel "pandemi" ilan edildi. Buna uygun olarak pek çok ülke geniş kapsamlı sayılabilecek tedbirler alıyor. Türkiye'de de pek çok etkinlik ve toplantı iptal edildi ve 20 ülke ile yapılan uçuşlar yasaklandı.

COVID-19 salgını hepimizin günlük hayatını ve aynı zamanda çalışma ve iş hayatını etkiliyor. Bu noktada, çalışma yeri sağlığının yanında, çalışmanın sürekliliğini sağlamanın ne derece önemli olduğu hususunda sizlerle aynı düşünceleri paylaşıyoruz.

COVID-19 salgınının etkilerinin ilk aşamada aşağıdaki dört temel alanda kendisini göstereceğini öngörüyoruz*1.

  1. Sözleşmesel İlişkiler
  2. Çalışan-İşveren İlişkisi
  3. Kişisel Verilerin Korunması
  4. Rekabet Hukuku
  1. SÖZLEŞMESEL İLİŞKİLER
  1. COVID-19 salgını mücbir sebep teşkil eder mi?

Genel olarak mücbir sebep bir sözleşmesel ilişkide taraflara atfedilemeyen bir şekilde ortaya çıkan ve en az bir tarafın yükümlülüklerini ifa etmesine engel olan bir olay olarak tanımlanabilir. Mücbir sebep halinde ilgili taraf yükümlülüklerini yerine getirmediği için sorumlu tutulamaz.

Kanunlarımızda mücbir sebebin kesin bir tanımı yoktur. Türk Borçlar Kanunu açısından mücbir sebep olayları "ifa imkansızlığı" açısından değerlendirilir. Doktrin ve Yargıtay kararları ışığında;

(i) sözleşmenin başında öngörülmesi mümkün olmayan,

(ii) sözleşmenin yapılmasından sonra meydana gelen,

(iii) ifa imkansızlığına sebebiyet veren, ve

(iv) tarafların iradesi dışında gelişen durumlar (deprem, sel, yangın, salgın hastalık vs.)

mücbir sebep olarak kabul edilmektedir.

Burada söz konusu imkânsızlık, ifanın maddî (COVID-19 salgını kaynaklı toplumsal veya bireysel olaylar) veya hukukî (COVID-19 salgınından kaynaklanan kamusal tedbirler gibi) bir olay ile engellenmesi anlamına gelir. Bu imkansızlık objektif (herkes için geçerli) veya subjektif (sadece borçlu için geçerli) nitelikte olabilir.

Belirtmekte fayda vardır ki, sözleşme bedelinin ödenmesi Türk Borçlar Kanunu hükümleri bakımından para borcu niteliğinde olması sebebiyle, prensip olarak imkansızlığa tabi olmayacağı kabul edilmektedir.

Taraflar sözleşmelerinde mücbir sebep hakkında farklı düzenlemeler öngörebilir. Özellikle hangi durumların mücbir sebep teşkil edeceği açıkça sözleşme ile kararlaştırabilir.

Mücbir sebep hakkında sözleşme ile farklı bir düzenleme öngörülmemişse, COVID-19 salgınının veya bu salgın nedeniyle kamuda alınan tedbir veya kararların mücbir sebep sayılabilmesi için sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin ifasının yukarıda belirtilen şekilde imkansız hale gelmesi gerekir. Bu yükümlüklerin ifasının sadece daha zor hale gelmesi yeterli olmayacaktır (bu durumlar için aşağıda açıklandığı gibi sözleşmenin uyarlanması söz konusu olabilir).

Bu kapsamda COVID-19 salgını belirli sözleşmeler açısından mücbir sebep teşkil edebilir. Ancak bunun için her bir sözleşme özelinde değerlendirme yapılması uygun olur. Bu değerlendirme yapılırken mevcut sigorta poliçelerinin ilgili riski ne ölçüde kapsadığı da göz önüne alınmalıdır.

  1. Mücbir sebebin sözleşmelere ne gibi etkisi olur?

Sözleşmede ayrıca düzenlenmemiş ise, mücbir sebep olayının gerçekleşmesi durumunda olayın sözleşme üzerindeki etkisine göre;

  • taraflar tamamen veya kısmen borçlarını ifa etmekten kurtulabilir;
  • taraflar olayın etkisi sürekli ise sözleşmeyi sona erdirebilir; veya
  • geçici olması durumunda mücbir sebep süresince edimlerin ifası ertelenebilir.
  1. Sözleşmenin revize edilmesi (yeni koşullara uyarlanması) veya sözleşmeden dönülmesi mümkün müdür?

COVID-19 salgını nedeniyle sözleşmede üstlenilen yükümlülüklerin ifasının yukarıda anlatılan şekilde imkansızlaşması değilse de, ifanın sözleşme yapılırken öngörülenden daha zor veya masraflı hale gelmesi söz konusu olabilir. Bu durumlar mücbir sebep olarak değerlendirilmez. Belli şartlar dahilinde sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması Türk hukukunda mümkündür.

Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca;

- sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum,

- borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar, ve

- mevcut olgular kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ise,

borçlu mahkemeden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir.

Türk Borçlar Kanunu "dürüstlük kuralları"na gönderme yaptığı için, sözleşmenin uyarlanması veya sözleşmeden dönülmesi için değişen koşulların ifayı çok önemli ölçüde güçleştirmesi gerekmektedir. COVID-19 salgını kapsamında bu tür bir durumun ortaya çıkıp çıkmadığı ancak sözleşme özelinde değerlendirilebilir.

  1. Mücbir sebep gerekçesiyle sözleşmenin feshinde izlenecek usul nedir?

Sözleşmede ayrıca bir düzenleme yoksa, Türk Borçlar Kanununa göre mücbir sebep kaynaklı sürekli ifa imkansızlığı halinde ilgili borç ve sözleşme kapsamında karşı tarafın yükümlülüğü kanun gereği sona erer. Ancak ilgili borçlu ifanın imkânsızlaştığını karşı tarafa gecikmeksizin bildirmek ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almak zorundadır. Aksi halde borçlu doğacak zararları gidermekle yükümlüdür.

Ayrıca ifası imkansız hale gelen borç nedeniyle sözleşmenin amacı ortadan kalkmış ise bir fesih ihbarı yapılması faydalı olacaktır.

Türk Ticaret Kanunu uyarınca, sözleşmenin feshi ve sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarların veya ihtarların noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılması gerekmektedir.

  1. ÇALIŞAN- İŞVEREN İLİŞKİSİ
  1. Salgın kapsamında işverenin temel yükümlülükleri nelerdir?

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na göre işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu doğrultuda, salgına ilişkin çalışanları bilgilendirmek başta olmak üzere işyerlerinde sabun, kolonya ve el dezenfektanı gibi hijyen ürünlerinin yeterli sayıda ve sürekli bulunmasını sağlamak, işyerinin temizliğini ve çalışma ortamlarının havalandırmasını sağlamak işverenin yükümlülüğü sayılmaktadır.

  1. Çalışanların evden çalışması halinde İşverenin ne gibi yükümlülükleri bulunmaktadır?

Gerekli hallerde, çalışanların evden çalışmasına izin vermek çalışanların sağılığını ve kamu sağlığını korumak için işverenin alması gereken önlemlerden biridir. Çalışanların evden çalışmasına izin verilmesi halinde ise, çalışan herhangi bir kesinti yapılmaksızın tüm maaşına hak kazanacaktır.

Evden çalışma durumunda çalışanın evde çalışmak için gerekli teknik donanıma sahip olmaması halinde işveren, çalışanın evden çalışabilmesi için gerekli olan teknik donanımı çalışana sağlamalıdır.

  1. Evden çalışma sırasında bir kaza meydana gelmesi iş kazası sayılır mı?

Normal zamanda veya COVID-19 salgını sebebi ile evden çalışma halinde olası kaza kanunen iş kazası sayılabilir. İşyerinde veya işyeri dışında iş ile alakalı zamanlarda işçinin kazaya uğraması iş kazası sayılmaktadır. Bu kapsamda evde çalışılan süre içinde meydana gelen kazalar da belli durumlarda iş kazası sayılabilecektir. Bununla birlikte, işverenin ev içinde tüm güvenlik tedbirlerini alması olanaklı olmadığından, işçinin kusuru veya iş ile alakalı olmayan hareketleri nedeni ile meydana gelen kazalar iş kazası sayılmayacaktır.

  1. İşyerinin salgın nedeniyle kapatılması söz konusu olursa iş sözleşmesi nasıl uygulanacaktır?

İş Kanunu'na göre, işyerinin bir haftadan daha uzun süre kapatılmasına yol açacak mücbir sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenebilecektir. Söz konusu mücbir sebebin bir haftadan daha uzun sürmesi halinde ise çalışan veya işveren iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir. Böyle bir durumda çalışan, tüm yasal haklarına (kıdem tazminatı, fazla mesai, kullanılmayan tatil günleri vb.) hak kazanacaktır.

  1. Salgın nedeniyle işyerine gelmek istemeyen çalışanlar olması durumunda ne yapılmalı?

Çalışma sürelerinin kısaltılması/kısmi süreli çalışma yapılması seçeneği gündeme gelebilir. Ancak çalışanların, çalışma sürelerinde yapılacak değişiklik, İş Kanunu'na göre çalışana yazılı olarak bildirmeli ve uygulanması için de çalışan tarafından yazılı olarak kabul edilmelidir. Eğer çalışan 6 iş günü içinde çalışma koşullarındaki bu değişikliğe ilişkin yazılı onayını vermezse, işveren bu değişikliği uygulayamaz.

  1. Çalışanlara ücretli veya ücretsiz izin kullandırılabilir mi?

Mücbir sebep teşkil eden bir durumun ortaya çıkması halinde, işveren işin devamlılığının sağlanması, işyerinin ekonomik olarak zorlu bir sürece girerek çalışanların bu durumdan etkilenmemesi adına yönetim hakkı gereği çalışanların ücretli izin kullanmasını talep edebilir. Ücretsiz izin kullandırılması için ise çalışana yazılı olarak bildirim yapılması ve çalışanın da 6 iş günü içerisinde ücretsiz izin kullanmayı kabul etmesi gerekmektedir.

  1. KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI
  1. Salgın ile ilgili kişisel verilerin işlenmesi ne zaman gündeme gelebilir?

COVID-19 salgınına karşı alınan tedbirler kapsamında işverenler çalışanlarının ve/veya işyeri ziyaretçilerinin tıbbi durumları, kişisel temasları veya son seyahatleri hakkında bilgi talep etmektedir. Bu doğrultuda potansiyel hastaların tanımlanmasına yol açabilecek sağlık verileri işverenlerce temin edilerek işlenebilmektedir. Söz konusu bilgilerin talep edilmesi ve belli başlı tarama yöntemleri olarak anket veya test yapılması veya vücut ısılarının ölçülmesi gibi uygulamalara başvurulmaktadır.

  1. Sağlık verileri ne şekilde işlenebilir?

Sağlık verileri, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na göre özel nitelikli kişisel veri olarak kabul edilmektedir. Özel nitelikli kişisel verilerin ilgili kişilerin açık rızası olmaksızın işlenmesi, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun 6(3) maddesi kapsamında düzenlenen bazı istisnalar dışında, yasaklanmıştır. Bu noktada özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi için ilgili kişilerin açık rızasının alınması yoluna başvurulmalıdır.

  1. Sağlık verileri ne zaman işlenebilir?

İşverenlerin öncelikle özel nitelikli kişisel veri işlemeksizin hedeflenen tedbirlerin başka yöntemlerle sağlanıp sağlanamadığını tespit etmesi büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi öncesinde titiz bir değerlendirme yapmakta yarar bulunmaktadır. Bu değerlendirmeler de, kişisel veri hukukunun temel ilkeleri olan veri minimizasyonu, kişisel verilerin işlenmesinin gerekliliği ve işlenen veri ile hedeflenen amaç arasındaki orantılılık kapsamında yapılmalıdır.

  1. REKABET HUKUKU
  1. Salgın rekabet hukuku risklerini artırır mı?

Kriz dönemlerinde temel rekabet hukuku riski, teşebbüsler arasında anlaşma ve uyumlu eylem güdüsünün artma olasılığından kaynaklanmaktadır. Bazı teşebbüsler COVID-19 salgını nedeniyle uğranılacak iş kaybı nedeniyle ortaya çıkabilecek zararların telafisini rekabeti kısıtlamakta bulabileceklerdir.

COVID-19 salgının rekabet kurallarının uygulanmasına bir etkisi olmayacağının unutulmaması ve her durumda bu kurallara riayet edilmesi son derece önemlidir. Bunun yanında, rekabet ihlalleri çoğu zaman şirket yönetimleri değil hedeflerini tutturma baskısı altındaki çalışanlar tarafından gerçekleştirilmektedir.

  1. Salgın döneminde şirketler rekabet hukuku uygulamasından muaf tutulur mu?

Rekabet hukuku uygulaması belirli dönemlere göre değişmemekte ve kurallar her durumda aynı uygulanmaktadır. Ancak salgınla mücadele tüketici refahını artırıcı bir sonuç doğuracağından salgın döneminde tüketicilere yarar sağlayacak bazı anlaşmaların Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 5. maddesi kapsamında düzenlenen muafiyetten yararlanma imkanı bulunabilecektir.

Örneğin, salgın döneminde tüketicilere gıda, ilaç, sağlık hizmetinin götürülmesi amacıyla yapılan bazı ortak tedarik veya dağıtım anlaşmaları veya COVID-19'a karşı aşı geliştirmek için yapılacak bir yatay işbirliği anlaşması. Ancak bu tür anlaşmaların muafiyetten yararlanıp yararlanmadığına ilişkin her bir anlaşma özelinde detaylı bir değerlendirme yapılması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. Bunun yanında, hukuki belirliliğin sağlanması açısından Rekabet Kuruluna bir menfi tespit/muafiyet başvurusunda bulunulması uygun olabilecektir.

  1. Salgın nedeniyle aşırı artan fiyatlara ilişkin Rekabet Kurumu harekete geçirilebilir mi?

Pazar gücünün kötüye kullanımı sonucunda, bir ürünün ekonomik değeri ile fiyatı arasında makul olmayan farklılığın bulunması şeklinde tanımlanan aşırı fiyat uygulamaları, Türk Rekabet Hukuku uygulamalarında hakim durumun kötüye kullanılması kapsamında bir ihlal olarak değerlendirilmektedir. Ancak anlık fiyat artışlarının rekabet hukuku açısından aşırı fiyatlama davranışı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmalı bir konudur. Bunun yanında, bir başka pazar için girdi niteliğinde olan bir ürün için çok yüksek bir fiyat talep edilmesi, fiilen mal vermenin reddi yoluyla hakim durumun kötüye kullanılması olarak da değerlendirilebilecektir.

Bu zorlu ve örneğine rastlanmamış sürecin yürütülmesinde her zaman yanınızda olduğumuzu belirtir, sağlıklı günler dileriz.

Footnotes

1 Bu Bilgi Notu 17 Mart 2020 tarihi itibariyle güncel bilgiler doğrultusunda hazırlanmış olup bu tarihten sonra yaşanan gelişmeleri kapsamadığını belirtmek isteriz.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.