Anayasa Mahkemesi 27 Haziran 2018 tarihli ve 30461 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan 17.05.2018 tarih ve 2015/19616 sayılı bireysel başvuruya ilişkin kararında masumiyet karinesinin ihlal edildiği gerekçesiyle idari para cezasının iptaline ilişkin davada yeniden yargılama yapılması gerektiğine hükmetmiştir.

Bireysel başvuruya konu olayda idare, arazilerinde anız yakılan malikler hakkında ayrı ayrı idari para cezası tesis etme yoluna gitmiş ve bunun üzerine arazi malikleri tarafından Batman İdare Mahkemesi nezdinde idari para cezasının iptali istemli davalar ikame edilmiştir. İlk derece mahkemesi idari para cezasının iptaline ilişkin davalarda ''Cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, idari para cezasına konu olan fiil kim tarafından işlenmiş ise, ceza sorumluluğunun da o kişiye ait olması gerekmektedir. Bununla birlikte; tarım arazilerinde her zaman gerçekleştirilebilme olanağı bulunan anız yakma eyleminde, anızı yakan kişinin idare tarafından bilinmesine olanak bulunmamaktadır. Anızı bizzat yakan kişinin tespit edilmemesi halinde idari yaptırım uygulanmaması durumunda, tarım arazisinin veriminin yok olmasına, çevre kirliliği ve yangınlara sebebiyet veren anız yakma eyleminin yaptırımsız kalacağı açıktır. Bu nedenle, "anız yakanlar" ifadesinin; çocuğunu gönderip anızı yaktıranlar, çevre tarlalarda başlayan anız yangınının kendi tarlasına geçeceğini bildiği halde hiçbir girişimde bulunmayarak sessiz kalanlar vb., tarlasında anız yakılmasına açık ya da örtülü olarak rıza gösterenleri de kapsadığının kabulü gerekmektedir.'' gerekçeleriyle davanın reddine hükmetmiştir.

Başvurucuların itirazı üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararlarının usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek hükmün onanmasına karar vermiştir.

Başvurucular; anızı bizzat yakanların tespit edilemediğini, sadece mülk sahibi olduklarının tespit edilmesi üzerine haklarında idari para cezası işlemi uygulandığını, kendilerinin anızları yakmadığını, Anayasa'nın 38 inci maddesinde güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

Anayasa Mahkemesi başvurucuların iddialarını Anayasanın 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi kapsamında değerlendirmiş ve incelemiştir. Anayasa Mahkemesi masumiyet karinesini, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması şeklinde tanımlamış ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturduğunu ifade etmiştir. Mahkemeye göre kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Maddi gerçeğe ulaşmak için suç isnadı altında olan kişiden masum olduğunu ispat etmesi istenemez. Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit oluncaya kadar suçsuz kabul edilmektedir. Ancak suçun kanıtlanması yükümlülüğünün iddia edende kaldığı kabul edilmekle birlikte ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiili varsayımların olduğu durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi masumiyet karinesine aykırı değildir. Mahkeme bu karinelerin sınırını da masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmama ve suç isnadı altındaki kişinin savunma imkanlarından yararlanması şeklinde çizmiştir.

Anayasa Mahkemesi, kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımların- adli suç ve cezalara nazaran- sorumluluk karinelerine ilişkin standartların daha esnek yorumlanabileceğine, ancak bu durumda dahi ispat bakımından kullanılan karinelerin masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmaması gerektiğine işaret etmiştir. Başka bir deyişle masumiyet karinesinin yalnızca ceza hukukunda değil idare hukukunda da gözetilmesi gereken bir ilke olduğunu ifade etmiştir.

Bu çerçevede Mahkeme, kararında somut olaya ilişkin yaptığı değerlendirmede başvurucuların arazilerin maliki olmalarının başka bir deyişle belirli bir statüde olmalarının idari para cezası yaptırımının uygulanmasında yeterli sayıldığı, arazilerde yapılan incelemelerde anızı yakan kişiye ait bir bulguya rastlanmadığı tespitlerine yer vermiş ve ayrıca Batman İdare Mahkemesi'nin başvurucuların anız yakıldığına ilişkin bir suç duyurusu veya ihbarda bulunmadığını dikkate alarak anız yakma eyleminin doğrudan mülk sahiplerince gerçekleştirildiği fiili karinesinden yararlandığı ve bu kapsamda suç isnadı altında olan başvurucuların otomatik suçlu konumunda düşürüldüğünü ifade etmiştir.

Açıklanan nedenlerle başvurucuların kendilerini savunma bakımından idare ile aralarında önemli bir dezavantaj oluştuğu ve böylelikle ispat bakımından kullanılan karinenin masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaştığı gerekçesiyle idari para cezasına ilişkin davada yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi bu kararı ile masumiyet karinesinin Anayasal bir ilke olduğu dolayısıyla ceza hukuku alanında gözetildiği gibi idare hukuku alanında da gözetilmesi gereken bir ilke olduğunu ortaya koymuştur.

Karar metnine https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Basvurular/tr/pdf/2015-19616.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.